Gençlik cesaret ister

Abone Ol

İnsan ömrünün en ideal çağı: Gençlik! Çocukluktan çıkıp yetişkinliğe henüz varamadan yaşanan mevsim. Tecrübenin olmasa da güç ve kuvvetin sembol çağı. Hep oradan geçilir bilgeliğe. Gençliği iyi dokunmuş bir kumaş olanların yaşlılıkları da bir derviş abası olur. Kırk yanı yamalı aba bu hayatta görmüş geçirmişliğin de bir ifadesi neden olmasın? Çocukluk bir yere uzanma çağı değil, zira o gençliğe benzemez. Çocuklar birden yetişkinliğe tırmanmak isterler. Ne olacaksın sorusuna verdikleri cevaplara bir bakın, hiçbiri gençlik arzuları değildir. Yetişkin mesleklerini düşlerler. Farsçada “hazine” anlamına geliyor genç. Bir temenniyi dile getiren yakıştırmadır bu. Yani “gençliğini boş yere harcayanlar servetlerini heba etmiş olurlar” nasihatini içerisinde barındırır.
Gençlik çağı insan ömrünün en çetin sınavına muhatap olduğu çağdır. Çünkü arzular ve istekler doruk noktada, duygular mantıkla sürekli mücadele halindedir. Bu yüzden şayet Yusuf olmaya güç yetirememişse “günaha temayül” mevsimidir bu mevsim. Fikirler de öyledir, şayet arkalarında bir gençlik gücü bırakmışlarsa kendilerini gelecek zamanlara yayma şansını yakalamış olurlar. Fikret’in Haluk’u, Mehmet Akif’in Âsım’ı, Necip Fazıl’ın Mehmet’i, Sezai Karakoç’un Taha’sı hep bu fikre dönük idealin ümit ışıklarıdır.
Aldanış sıralamasına göz gezdirecek olursak hayat boyu en çok aldananlar gençlik çağını yaşayanlardır. Çünkü onlar bu dinamik ve bir o kadar da esrik hayatın ömür boyu devam edeceğini sanırlar. Ta ki şakaklarına aklar düşünceye kadar. Çocukluk idrak ve temyiz yaşı olmadığı için böyle bir beklentiye de sahip değildir. Çünkü her şey oyundur. Gökyüzüne, toprağa, rüzgâra, aya, güneşe ve yağmura adapte olmaya çalışırlar. Çocukluk halleri daha önce hiç dünyaya gelmemiş olmanın şaşkınlık egzersizleridir. Gençlik yaşının hiç kendini hissettirmeden geçip gitmesi karşısında yerini olgun ve yetişkin insana bırakır. Yetişkin insan demek genç insanın ihmallerini telafi eden, omuzlarına devasa sorumluluklar yüklenmiş kişi demektir. Büyük değişim ve dönüşümlerin yaşı hep bu yetişkinlik mevsimidir. Tabi Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşı istisna tutmamız şartıyla.
Bir tür toyluktur aynı zamanda gençlik. Çocuktur deyip geçtiklerimizin yanı sıra gençliğine verip bağışladıklarımız da vardır. Bir de teneşirlerin paklamadığı yaş sonrası vardır ki onu iyisi mi hiç söylemeyeyim. Kırklı yaşlar zihinsel ve ruhsal ergenlik yaşlarıdır. Peygamberimize risaletin bu yaşta gelmesi tesadüf olmasa gerek. Toplumların ahlak faturası ne yetişkinlere kesilir ne çocuklara ne de ihtiyarlara. Her olumsuz şeyin sorumlusu gençlerdir. Onlarda saygı kalmadığı, büyük küçük dinlemedikleri, ahlâki yapıyı bozdukları gibi daha bir sürü yakınmalar sıralandıktan sonra fatura hep “şimdiki gençler”e kesiliverir.
Şimdiki gençlerin dünkü gençlerden bir farkı olduğunu sanmıyorum. Belki de ben göremiyorum bu farkı. Kanının delirmesi bir insanı delikanlı yapar ve o gözünü budaktan sakınmaz. Çünkü durup düşünecek vakti yoktur. “Viran olası hanede evlad-ı ıyal var” diyebilecek bir tarafı yoktur. Öfkelenmek için bütün gerekçe ve malzemeler dünden hazırdır. Yaşını başını almış insan öyle mi? Öfkelenmek için bile on kere düşünür. Baktığı zaman bir sürü insan görür arkasında. Gençlik sevda yaşıdır. Hiçbir şeyin kararı yoktur bu yaşlarda. Uçlarda gezer genç. Yetişkin insan patikalarda bile yürüme cesaretine sahip değildir. Yokuş çıkarken zorlanır. Yokuşu gördükçe yaşadığı ömür aklına gelir.
Soluksuz bir koşudur gençlik. Başarı, kariyer, ün, para ve ideallerin peşinde öyle doludizgin koşar ki varacağı yerin kaybolmuş bir gençlik olduğunu bile fark edemez. Gençliğin hızlı geçmesinin bir sebebi de gencin enerjisiyle yarışan aceleciliğidir.
Gördüğünüz her ihtiyar kişiyi bir zamanların genç insanı olarak düşünün. Kimse bu dünyaya erişkin, yetişkin, ergen ya da ihtiyar olarak gelmez. Ömrün insanı taşıyacağı istasyon nereye kadarsa o noktaya varır. Bir insanın içerisinde ne kadar çok şey var. Çocukluk, ergenlik, gençlik, yetişkinlik, erişkinlik, ihtiyarlık hepsi bir insanda toplanmıştır. Yaşlanan insanlar ne çocukluğu özlerler ne de yetişkinlik çağını, ille de gençlik derler.
İçindeki çocuğa göz kulak olan çok insan var, hiç içindeki gençliği yaşatmaya çalışan görmedim. Neden acaba? Aklıma geleni söyleyeyim: Gençlik cesaret ister de ondan!