Depremde gençler olağanüstü bir gayretle çalıştılar.
Özellikle Orta Anadolu’nun çocukları,
Konya, Kayseri, Kırşehir, Kırıkkale’nin evlatları…
İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa’nın, Antalya’nın,
Karadeniz’ in gençleri,
Deprem bölgesine uzak yakın her tarafından ülkemin.
Sanki kırk yıllık yardım toplamışlar gibi,
Gayet profesyonel,
Anne babalarının, akrabalarının, komşularının, öğretmenlerinin şaşarak izlediği gençler.
Yozgat’tan akademisyen Kadriye’nin sabahlara kadar uyumadıklarını paylaşımlarından gördüm.
Depremzedeleri afet bölgesinden taşıyacak araçların teminini sağladılar.
İzmirli Sena ve arkadaşları felaket bölgesinden gelenleri yerleştirecek evleri ayarladılar.
Bozuk kombinin yapılması için ustalara kadar her şeyi düşündüler.
Dilan ve üniversiteden arkadaşları yardım konvoyları kurdu, ellerine geçeni, evlerinde bulduklarını, odalarının perdelerini söküp, halıları yükleyip,
Mağdurlara açtıkları evlerin eksiklerini gidermeye koştular.
Ayça ve iyilik meleği arkadaşları içlerinden birinin eski arabasını öğrenci harçlığı ile aldıkları sular, çoraplar, bere ve kaşkollarla doldurdular.
Bir çocuğun hıçkırığı donmuş boğazına bir yudum su götürebilirsek ne mutlu bize dediler.
Sivas’ta ekmek yapan annelerine sokuldular, deste deste alıp koştular.
Elazığ’dan yola çıkan ekip depreme aşina.
Neye ihtiyaç olduğunu bilmekteler.
Yaşadıkları o korkunç günleri hala unutabilmiş değiller.
Kar ve kışın can yakan soğuğunu.
Bu yüzden hep sobalara gitti elleri.
İstanbul’dan Emre, ailesinin boş duran evine Maraş’taki arkadaşını ve ailesini davet etti, “Buyurun ev sizin, istediğiniz kadar oturun” dedi.
Gelemeyiz, dediler, “gidersek bu topraklara ihanet etmiş gibi oluruz”.
En şaştığım da kocaman yürekli Emine.
Niğde Üniversitesinde edebiyat okumakta.
Anne ve babasına sormuyor bile.
Biliyor onların da hayır demeyeceklerini.
Karalar bağlamış en sevdiği arkadaşının ailesini çağırıyor evlerine.
Arkadaşı: “Biz iki aileyiz ama annemler ve amcamgil, çocuklar, kalabalığız.”
“Olsun” diyor Emine.
“Buyurun, gelin, evimiz hepimize yeter.”
Konya’nın Karaali köyünde oturan anne babası da başımız gözümüz üzerine deyip iki aile ve çocuklarını evlerinde barındırmaktalar.
Emine, köyünün komşu kadınlarına koştu.
Onlardan üst baş esvap topladı.
Boyunları bükük çocukların ve arkadaşının yüzlerini güldürebilmek için annesi ile birlikte kolları sıvayıp yemekler yapmakta.
Çay sofralarını hiç aksatmamakta.
Onların buruk, hüzünlü, isteksiz yemek yiyişlerine bile dayanamamakta.
Kolay değil aile, evlatlarından birini kaybetmiştir.
Emine’nin de kalbi kan ağlasa da,
Gülümseten bahisler aramaya çabalamakta.
Emine ile telefonda konuştum,
Tebrik ettim,
Gurur duyuyorum sizinle, dedim.
Siz sorumluluk sahibi gençler, umudumuzsunuz.
Dağ gibi merhametiniz ile geleceğimizi aydınlatacaksınız.