Son dönemde konuşulan kıtlık, küresel ısınma, artan hastalıklar…
Yeryüzünde kilit taşının tarım olduğunu bir kez daha anımsatmakta.
Fakat gelin görün ki ülkemiz son asrını sıkı bir sanayileşme sevdası ile geçirdiğinden tarım üvey evlat görülmekte.
Hani neredeyse tarımla uğraşanlar işsiz kategorisinde değerlendirilecek kadar işlevsiz, itibarsız bulunmakta.
Bu yanlışlık bir genel geçer olup zihinlere yerleşti maalesef.
Değiştirmek de neredeyse imkânsız.
Ailenin çocuğu atanamayan öğretmen, çobanlık yapıyor.
İnsanlar ona acıyor, “Vah vah işsiz” diye üzüntülerini bildiriyor.
Ya da işletme bitirmiş delikanlı iş bulamadığında, boş durmayayım deyip aile topraklarını işliyor, ekip biçiyor, üretiyor, bu kez evlenemiyor.
Kadrolu işi yok diye kimse kız vermek istemiyor.
Kadınlar kesinlikle köyde yaşamak istemiyor.
Bunun üzerine gençler, tarımla uğraşmayı öcü gibi görüyor.
Bu konuyla ilgili bir yazı yazmıştım. Yozgat’ın bir köyünde köye gelin gitmek istemeyen kızların kaprislerine dayanamayan biri, Fas’tan bir hanımla evleniyor, o hanım hiç yüksünmüyor, köy işlerine söylenmiyor. Bu kez onun yakınları, tanıdıkları derken o köyden bir hayli insan, Faslı hanımlarla evlenmiş bu da üniversitenin bilimsel araştırmasına konu olmuştu.
Tarımdaki bu tehlike çanlarını, Türkiye Ziraat Odaları Birliği de vurguladı. TZOB Genel Başkanı Ş. Bayraktar yaptığı açıklamada, yaş ortalaması yükselen çiftçilerin tarımdan kopmaması ve gıda arz güvenliğinde sorun yaşanmaması için atılması gereken adımlar olduğunu bildirdi.
Üreticilerin yüzde 82’sinin erkekler, yüzde 18’inin de kadınlardan oluştuğunu aktaran Bayraktar, tarım sektöründe çalışan nüfusun yaş ortalamasının her geçen yıl arttığını belirtti. Geçen yıl itibarıyla çiftçilerin yaş ortalamasının 59’a çıktığına, bu yaş ortalamasının erkeklerde 58, kadınlarda 61 olduğuna, üreticilerin yüzde 35’inin 65 yaş üzerine çıktığına, yüzde 35’inin de 50-64 yaşında olduğuna işaret etti.18-32 yaşındaki genç üreticilerin oranının ise sadece yüzde 5 olduğuna dikkati çeken Bayraktar, “Bu durum, gençlerimizin tarımdan ve kırsal yaşamdan hızla uzaklaştığını gösteriyor” değerlendirmesinde bulundu.
Tarımdan, kırsal yaşamdan kaçan yaşamının en güçlü olduğu 18-32 yaşındaki gençler ne yazık ki okul kantinlerinde, otoban kafelerinde işsiz orduları olarak karınca gibi kaynamakta, uzun saatlerini arkadaş muhabbeti adı ile boş konuşmalarla heba etmekte. Topraklar atıl kalıp, tarım; yaşlı, yorgun bedenlerin umuduna terk edilirken, gençlerin iş gücünden yoksun bir ülke nasıl ilerleyebilir ki.
TZOB Genel Başkanı, tarımın bu acıklı durumu için çözüm önerileri sunmakta:
“Kırsal nüfusumuz, ekonomik, sosyal ve eğitim imkânlarının kısıtlı olması nedeniyle her geçen yıl azalıyor. Yaklaşık 30 yıldır çocuk doğmayan, kışın tamamen boşalan ve bekçilerle korunan köylerimiz var. 2024 yılında 18-24 yaşındaki çiftçi sayısı yüzde 6, 33-49 yaşındaki çiftçi sayısı da yüzde 4 azaldı. Evlenme çağına gelen gençlerimiz, kentlerde asgari ücretle çalışmayı köyünde çiftçilik yapmaya tercih eder hale geldi. Bu durumu tersine çevirmek için acilen harekete geçmeliyiz. Genç nüfusun tarıma dönüşünü sağlayacak politikalar geliştirilmeli, üreticilerimizin gelirleri artırılmalı ve sosyal güvenceleri güçlendirilmelidir. Prim borçları üreticilerimizin sırtında kambura dönüşmüş durumdadır. Özellikle genç ve kadın çiftçilerin sosyal güvenlik prim yükü devlet tarafından hafifletilmelidir.”
Bilinçli tarım politikaları bir an önce uygulanmalıdır zira onca ziraat fakültesi açılmakta mezunlar, araziye çıkıp tarım işçisini, köylüyü, çiftçiyi bilgilendireceklerine; devlet kurumlarında toplanıp akşama kadar mesai bitimi için saat saymaktalar. Böyle bir durumda el yordamı ile yapılan ekimlerle elbet tarımda istenilen randıman alınmaz.
TZOB Başkanı’nın önerileri bu bakımdan da önemli:
“Tarım kooperatifleri güçlendirilerek gençlerin bu yapılara katılımı teşvik edilmeli, tarım liseleri ve üniversitelerde tarım ile teknolojiyi birleştiren yeni programlar geliştirilmeli. Gençlere modern tarım teknikleri ve girişimcilik eğitimleri verilmeli. Gençlerimizi tarımsal üretime yönlendirecek doğru politikalar uygulanmaz ve çiftçilik mesleğinin saygınlığı geri kazandırılmazsa, uzun vadede ülkemizin gıda arz güvenliği ciddi risklerle karşı karşıya kalacaktır.”