Gençler dinden uzaklaşıyor mu?

Abone Ol

Zaman zaman “gençlerin dinden uzaklaştığına” dair iddialar gündeme getirilmektedir. Bu tür iddialar, bize de sorulmaktadır.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda vardır. Gençlerin dinden uzaklaştığına dair elimizde objektif bir veri yoktur. Dar kapsamlı, seçilen örneklerin ve bölgelerin yeterli olmadığı bazı araştırmalara bakarak bunu iddia etmek mantıksızdır. Ayrıca dindarlık algısının da tam ve doğru şekilde anlaşılıp anlaşılmadığı meselesi de vardır. Belirli kalıplara sokulmuş ve iktidarla bağlantılı olarak eleştirilen dindarlık ile gerçek dindarlığı birbirine karıştırmamak gerekir.

Gençlerin dinden uzaklaştığından söz edilemez ancak gençlerin dini konulara mesafeli, din adamlarının sözüne itibarın azalmaya başladığından söz edebiliriz. Bunun da Türkiye özelinde böyle olduğunu, Avrupa’da tam aksine gençler arasında İslâm’ın yaygınlaşmaya başladığını görmek gerekir.

Batı’da eskiden beri medya ve sosyal medyada Yahudi sempatizanlığı ve İslâm düşmanlığı hâkimdi. Gazze’deki Siyonist katliamdan sonra merkez medya aynı tavrına devam etmesine rağmen, sosyal medyada, sadece Siyonist karşıtlığı değil Yahudi karşıtlığı da hayli yaygınlaşmıştır. Hatta dalga konusu haline gelmiştir.

Batı’daki sosyal medyayı incelediğiniz zaman, para ve Yahudi bağlantılı aşağılama ve esprilerin yapıldığını görürsünüz. İsrailliler ve onları destekleyen Hindistanlılar hariç, dünya genelinde gençler arasında Siyonizm ve Yahudi karşıtlığı bir akıma dönüşmüştür.

Sadece Gazze’deki Siyonist katliam sonrası oluşan Siyonist karşıtlığı ve buna bağlı olarak İslâm sempatizanlığı bile Batı’da gençler arasında İslâm’ın yaygınlaşmaya başladığını göstermektedir.

Müslümanlar, gayrimüslimlere örnek olmamasına rağmen, Gazzeli Müslümanların örnekliği tek başına İslâm’a yönelişi hızlandırmıştır. Ancak buna rağmen, gençler arasında İslâm’ın yaygınlaşması yeterli değildir.

Gençlerin dini konularda mesafeli olmasının birkaç sebebi vardır. Bunlardan birisi örnek Müslüman eksikliğidir. İkincisi, Müslümanların adaleti tesis edecek, zulme karşı duracak askeri ve ekonomik bakımdan güçlü İslâm Devlet Modeli’nden yoksun olmalarıdır. Üçüncüsü bilgiye ulaşımın kolaylaşması ve bununla bağlantılı olarak kirli bilgiye ulaşım imkânının artmasıdır. Bir başka sebep ise yeterli kaliteli ve doğru bilginin üretilememiş ve yaygınlaştırılamamış olmasıdır.

Meselenin Türkiye ayağına gelince:

Gençlerin dini konulara mesafeli durmasının dünya genelindeki ana nedenleri olan “örnek Müslüman eksikliği, İslâm devlet modelinin olmaması, kirli bilgiye ulaşım imkânının kolay olması, kaliteli bilginin yeterli üretilmemesi”ne ek olarak Türkiye’deki gençler için başka sebepler de mevcuttur.

Bunlardan birisi ekonomik sıkıntıdır. Başka bir sebep, din adamlarının duanın sadece kavli yönünü anlatıp, fiili duayı yeterli kadar anlatmamasıdır. Yani tevekkül anlayışımızın eksikliğidir.

Tevekkül anlayışımız değişmiş; fertlerin elinden gelen bütün gayreti gösterdikten sonra işin akıbetini Allah-u Teâlâ’ya bırakması gerekirken, iş sadece dua ve bedduaya indirgenmiştir. Elbette “Dua, müminin silahıdır” ancak sadece kavli duayla yetinilip fiili duaya tevessül edilmemesi, yani dua silahıyla birlikte gereken, “irade, azim ve gayret” gibi etkenler terk edilince, Müslümanların her türlü kötülük, zulüm, küfür ve şirkin cezasının Allah-u Teâlâ tarafından hemen verilmesini beklemesi tabiidir.

Ekonomik sıkıntı çeken bir gence, “Allah’a dua et” demek yeterli değildir. O gence elinden gelen yardımı yaptıktan sonra “Allah-u Teâlâ yardımcın olsun” denildiği zaman dua tam ve kâmil manada yerini bulur. Bunun için zekât ve sadaka müessesesi vardır, bunun için Müslümanların yardımlaşması emredilmiştir. Ekonomik sıkıntı çeken gence, sadece “dua edin” deyip ona yardım etmezseniz, bu onu belirli bir süre sonra dine karşı kayıtsız hale getirebilir.

Kavli duayla birlikte fiili duayla ortaya konulan “irada, azim ve gayret” terk edildiğinden dolayı, sadece ekonomik buhranla bağlantılı değil, bütün olaylarla bağlantılı olarak kavli duayla yetinilip, bütün sorumluluğu Allah’a havale etme alışkanlığı yerleşik hale gelmektedir.

Müslümanlar, üç asırdır Batı karşısında Mağlubiyet Psikolojisi’ne mübtela ile İslâm devlet nosyonundan uzaklaştığından, bütün kötülük, zulüm, küfür ve şirkle bireysel mücadeleden başka çareleri kalmadığından, fikirleri de zaman içinde evrilmiş görülmektedir.

Normal şartlarda zulüm, kötülük, küfür ve şirkle mücadeleyi devlet yapar, halk destekler. Son üç asırdır Mağlubiyet Psikolojisi’ne esir olan, Batı karşısında yenilmişliğin de etkisiyle yönünü tamamen Batı’ya çeviren Müslüman kitlenin “emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker” refleksi kaybolmuştur.

Fertler açısından bakıldığı zaman iş, için içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Sırtını yaslayacağı İslâm devlet modeli yok, yıllardır yenilginin verdiği mağlubiyet psikolojisi ve bütün gücü arkasına almış Batı karşısında tek başına mücadele etmek zorunda kalış, bütün sorunları “Allah’a havale etmekle” halletme anlayışına dönüşmüştür.

Unutulmamalıdır ki; Allah-u Teâlâ, kötülükleri bizim elimizle düzeltmek istediğini Kur’an-ı Kerim’de belirtmektedir. Din adamları da kötülükleri düzeltmenin bütün sorumluluğunu tamamen Allah’a havale etmektedir.

Gençlerin dini konulara mesafeli yaklaşmasının başka bir sebebi ise uzun bir süredir gücü elinde bulunduran iktidarla dini aynileştirme mantıksızlığıdır. Yani iktidar karşıtlığıyla din karşıtlığını karıştıran, cahil genç kitle vardır ve bu kitle, sırf bu yüzden dinle arasına mesafe koymaktadır.