Galiba yeni anayasa istenmiyor

Abone Ol

FARKLI düşence ve inanca sahip olanlara saygı duymak

mecburiyeti yoktur ama toplum halinde yaşamanın ana şartı farklılıklara

tahammül etmeyi gerektirir. Mahkemelerin verdiği bazı kararlar bazılarının

hoşuna gitmeyebilir, bu sebeple de katılmadığını ifade edebilirler. Ancak,

verilen kararlara uymak mecburiyeti vardır. Uygulamada yasal zemin veya kişisel

bir takım saplantılar sebebiyle yanlışlar oluyorsa bu zemini ortadan kaldırma

görevi başta siyasi iktidar olmak üzere siyasi partilere düşer. Bir anayasa ve

yasa geçerliğini koruduğu sürece ben bu kararı tanımıyorum deme imkânı olmaz.

Tanımama ve kabul etmiyorum demek de yanlış olur. Özellikle bir kararı

tanımıyorum diyen devletin başında ise ve aynı kişi bu ülkenin yönetiminde 13

yıldır söz sahibi ise o zaman ya geçen süre içinde düzeltilmesi gereken yasalar

düzeltilmemiş ya da başka bir hesap var demektir.

Bu köşede farklılıklara tahammül kültürünün toplumumuzda

geliştirilmesi gerektiğine, bir takım çevrelerin farklılıklara saygı duyulması

gerektiği yaklaşımının doğru olmadığına saygı duymanın o görüş ve inanca

katılmak anlamına geldiğini, o zamanda farklılıkları ortadan kaldırmak gibi

yaklaşıma sebep olduğuna dikkat çektim. Bu bakımdan farklılıklara saygı

duyacaksın diye kimseye yaklaşılamaz ama farklılıklara tahammül birlikte

yaşamının olmazsa olmaz şartıdır. Farklılıklara sahip olanlar ister iktidar

ister muhalefet partisi ister sivil toplum örgütü olsunlar farklı olanlara

dayatma ve zorlama sergileyemezler. Sergilerlerse o zaman benim özgürlük

alanıma bir sınırlandırma gündeme gelir.

Bu noktada özellikle yargı kararlarını herkesin

benimsemesi istenemez. Ancak, yargı kararlarında hatanın en aza indirilmesi,

yargı mensuplarının kendi kişisel inanç ve ideolojilerini kararlarında ölçü

haline getirmemeleri gerekir. Ancak, insanın olduğu her yerde kişisel tercihler

söz konusu olabilir. Bunun içindir ki, mahkemelerde verilen kararlar bir tek

hâkim ya da mahkeme heyetinin verdiği karar mutlak değildir. Mahkemenin verdiği

kararı doğru bulmayanlar bir üst mahkemeye müracaat edebiler. Üst mahkemenin

kararından tatmin olmamış ise başvurulacak iç hukukta en üst mahkeme Anayasa

Mahkemesi dir. Burada da sonuç alınamamış ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi

vardır. Şahsen iç hukuk sistemi içinde sonuç alamayıp uluslararası mahkemelere

müracaat edilmesi içime sinmiyor. Ancak, imzalanan uluslararası sözleşmeler ve

anlaşmalar sebebiyle bu yol insanımıza açılmış bulunmaktadır. Tüm bu yollara

başvurulmasına rağmen içimize sinmeyen yargı kararları olabilir. Kaldı ki,

insanın bulunduğu yerde hatasızlık söz konusu değildir. Bu arada yargıya düşen

insanlar kararların kendi lehlerine çıkmasını isterler. Eğer yargı kararlarını

tanımama hakkı söz konusu olursa tüm kararlar tartışma konusu haline gelir ki,

o zaman yargıya gerek kalmaz. Geçmişte özellikle Anayasa Mahkemesi nin ve bir

takım savcıların kararları ve uygulamaları içimize sinmedi, yüreğimizde derin

yaralar açtı. Açılan bu yara aynı zamanda AK Parti iktidarının önünü açtı. Bu

haksızlıkları önleyecek anayasal ve yasal düzenlemeleri yapın anlamına

gelebilecek bir sonuç ortaya çıktı. Bu sebeple de siyasiler her seçim döneminde

yeni anayasa ve darbe yasalarından hukuk sistemimizin temizleneceği sözünü

veriyorlar. Bu hususta uzlaşma sağlanamıyor. Siyasi ortamı sertleştirerek

uzlaşma sağlanması da mümkün görünmüyor. Özellikle de Cumhurbaşkanı Sayın

Erdoğan ın son Anayasa Mahkemesi kararını uymuyorum, saygı duymuyorum

şeklinde eleştirmesi sanki yeni anayasa hususunda bir uzlaşma arayışına gerek

olmadığı yaklaşımını akla getiriyor. Eğer uzlaşmaya gerek görülmüyorsa bu işi

iktidar partisi tek başına yapmak durumundadır. Ne var ki, böyle bir durum

imkânsız olmasa bile çok zor görünüyor. Çünkü kulislerde başkanlık sistemi

konusunda iktidar partisi grubu içinde görüş ayrılığı bulunduğu konuşuluyor.

Buna rağmen Cumhurbaşkanı nın sert açıklamalar yapması ister görünerek yeni

anayasa yapılmasını istenmediği düşüncesini akla getiriyor.