Kendi kutsal kitaplarını tahrif edip, dinlerini bir oyun ve eğlence haline getiren, şirk ve küfür bataklığında debelenen Yahudi ve Hıristiyanlar şimdi de iki milyarlık İslam âleminin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’e saldırmaya ve onda benzer tahrifatın yapılmasını istemeye başladılar.
Neymiş efendim Kur’an-ı Kerim’de Yahudi karşıtı ayetler varmış ve bunlar çıkarılmalı imiş. Esasen bu açıklamanın ciddiye alınacak hiçbir yönü yoktur. Zira Kur’an-ı Kerim 1450 yıldır Müslümanların elindedir ve son yüz yıl hariç Kur’an hep Müslümanların anayasası olmuştur. Ama bu uzun tarihi geçmişin hiçbir döneminde Kur’an kaynaklı zulüm ve soykırım yapılmamıştır. Fransız gâvurları önce aynaya baksınlar bakalım kimi görecekler.
Diğer yandan Kur’an-ı Kerim gerek nazmı ve gerekse manasıyla vahiydir ve içerisinde -velev ki peygambere ait olsa bile- tek bir beşer sözü yoktur. Allah Resulü sadece tebliğcidir ve Allah Teala’dan aldığı şekilde ilahi vahyi insanlara tebliğ etmiştir. Bırakın Kur’an ayetlerini iptal etmeyi onları yanlış manalara, ilahi muradın dışına çıkacak tevillere sapmayı dahi yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: “Kim bilgisi olmadığı halde Kur’an’la Kur’an’ı tefsir ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın” (Tirmizî, tefsir, 1).
Allah Resulü, Kur’an-ı Kerim konusunda gösterdiği bu hassasiyeti kendi sözleri konusunda da göstermiş ve bu dine -velev ki Kur’an dışında kalsa dahi- kendi adına bir ilave yapılmaması için çok açık uyarılarda bulunarak şöyle buyurmuştur: “Benim ağzımdan yalan uydurmayınız! Her kim benim ağzımdan yalan söylerse cehenneme girsin!” (Buhârî, İlim, 38). “Her kim, söylemediğim şeyleri bana isnat ederse cehennemdeki yerine hazırlansın!” (Buhârî, İlim, 38). “Her kim benim ağzımdan bilerek yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın!” (Buhârî, İlim, 38).
Âlimlerimiz Resulûllah (S.A.V.) Efendimiz adına söz uydurmanın ve söylemediği bir şeyi ona izafe etmenin kayıtsız şartsız haram olduğunda ittifak etmişlerdir. Durum bu merkez de iken ve Müslümanların itikadı bu iken bu gavurlar bu cesareti nereden alıyorlar? Tabii ki içimizdeki Batılı gibi yaşayan ve Batılı gibi inananlardan. Yani içimizdeki Fransızlardan. Nitekim 08.11.1999 tarihinde TRT’de canlı yayında dönemin T.C. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel açıkça Kur’an’a dil uzatıyor ve şöyle diyor:
“6666 adet ayet vardır Kur’an’da. Bunun içinde bir rivayete göre 30, bir rivayete göre 230; ama değişik şekilde ‘ahkâm ayetleri’ denen, dünyayı tanzim eden ayetler var. Bu ayetlerin tanzim ettiğinin yerine, Türkiye Cumhuriyeti, pozitif hukukun tanzim ettiği bir durumu getirmiş? 76 sene önce. Şimdi ne isteniyor? Bir kısım kimseler, bunun dine aykırı olduğunu, binaenaleyh şeriat hukukuna dönülmesi lazım geldiğini söylüyorlar. İşte, irtica budur” (9.11.1999 tarihli gazeteler).
Demirel öldü ama onun taşıdığı zihniyet ölmedi. Onun mirasını şimdi bir takım profesörler değişik alanlarda sürdürüyorlar.
Nitekim bir ilahiyat profesörü Kur’an-ı Kerim’de anlatılan Hz. Musa ve Hızır kıssasını kastederek şöyle diyor: “Kur’an’dan bir şey sayacağım ki bunların değiştirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hızır ve Musa’nın kıssasında bilge bir adamın yaptığı işler var. Musa onun yaptıklarına tahammül edemiyor ve sebebini soruyor. Hızır bunları açıkladığı zaman bu gerekçelerden birini anlayamıyoruz. Çocuğun öldürülmesi gerekçesini hiçbir zaman anlayamayız. Sözüm ona bilge kişi diyor ki: ‘Biz korktuk ki, bu çocuk anne ve babasını saptıracak.’ Bu gerekçenin 7. yy’da Araplara anlatıldığı dönemde de geçerli olamayacağı kanaatindeyim. O günkü koşullarda bile bu gerekçe tarihseldir.”
Allah muhafaza buyursun, din bunların kanalıyla öğrenilir ve Kur’an-ı Kerim hakkında bunlar kanalıyla bir inanç, bir kanaat oluşursa varın işin nereye varacağını siz düşünün.
Tabii burada tuhaf olan Fransız gâvurların Kur’an-ı Kerim’e dil uzatmaları değildir. Müslümanların bu kadar aşağılandığı, kanlarının heder edildiği ama buna karşı ciddi hiçbir karşı duruşun olmadığı, Kâbe imamının şeytan ABD’ye dua ettiği bir çağda gâvurlar Kur’an’a da dil uzatacak, daha da ileriye gidecektir. Asıl tuhaf olan -Ahmet Mahmut Ünlü hocanın da işaret etiği gibi- Fransız gâvuruna duyulan tepkilerin benzer şeyleri dile getiren içimizdeki Fransızlara gösterilmemesidir.