Fişişleri Demokrasisi

Abone Ol

İki olay bir kahraman var gündemimizde. Kaynağımız: Sabah Gazetesi 20 Ağustos 2012. Yavuz Donat yazıları "Galip Demirelde hikaye çok... Keşke anılarını yazsa...." Yazdıklarının yeteri kadar aydınlatma sağladığını bilmemiş tevazusuyla Yavuz Donatın kendi hizmetini kamufle ederek anlattırdığı ve yazadığı kahramanın anılarına bir bakalım.

"Birinci olay... Güründen

Galip Demirel. Sivasın Gürün ilçesinde kaymakam iken... 1969...

-Adı geçen komünistin durumunda değişiklik yoktur... Faaliyeti bulunmamaktadır.

Kaymakam, jandarma komutanını çağırır.

"Nedir bu konu " diye sorar... Komutan da anlatır:

Efendim... 30 yıl önce... Akdere köyünden bir adam, komünist diye fişlenmiş.

Vilayet, üç ayda bir bu adamın durumunu, faaliyeti olup olmadığını sorar.

Jandarma da tahkikat yapar, vilayete yazar."

Yıl 1969.

30 yıl öncesi 1939. Milli Şef yılları...

Kaymakam bey bu hesabı yapmaz.

Çağırdığı jandarma komutanına da sormaz; 30 yılın içinde kaç tane 3 ay olduğunu.

Kaymakam bey ya da konumuzun kahramanı yaşadığı bu olaydan sonra normal şartlar altında birtakım rahatsızlıklardan muzdarip olması gerekmez mi

Birtakım rahatsızlıklar... Yani 30 yıldır, 29 yıldır, 28 yıldır, 27 yıldır, yıldır, yıldır...  Ve ben bu şehre kaymakam olarak geldiğim günden beri kimler hakkında hangi fişler yazıldı

1939 nire, 1969 nire

Bir dünya savaşı yapıldı ve bitti. Atom bombası attı Amerika. Penisilin bulundu, tükenmez kalem kullanıma sunuldu. Menderesler asıldı, işçilerimiz Almanya yoluna düştü.

Fişlere bu kayıtlar da düşülmüş mü

Kaymakam beyin hiç merakı yok bu konularda. Ya da devletin bir görevinin de vatandaşlarının fişini yazmak olduğunu biliyordur. Okullarda okuyan o, kırmızı renkli görev ve sorumluluklar kitapçığını koyun cebinde taşıyan o.

Kahramanımızın valilik anısı da benzerlik arzetmekte. Türkiye aynı Türkiye. Fişler aynı oyun havasında.

"İkinci fişleme... Zonguldaktan

Genç bir kız... Okulları başarıyla bitirmiş.

1983... Zonguldak Valisi Galip Demirel.

Vali "emniyeti" aramış:

-Fişi bana getirin.

Fiş getirilmiş... Vali bakmış... "saçma sapan" bir şey... Ciddiye alınacak yanı yok.

Galip Demirel, "hemen düzeltin" demiş."

(Ya saçma sapan olmsaydı. Ya ciddiye alınacak bir şey olsaydı.)

Kaymakam olan kahramanımız Vali de olmuştur ama daha olması bitmemiştir.

Devir T. Özal devridir. Olma ve oldurma yarışı vardır. Papatyalar oldu mu Küfeleri doldu mu Olmadı, olmadı! Zorla, zorla.. Rüşvetin belgesi, Semranımın gölgesi...

İçişleri bakanlığı müsteşarlığı ve millet vekili de olmuştur kahramanımız. İşte bu noktada Yavuz Donatın yazılmasını istediği anılar muhal farz yazıldı sayın. Okuyacağınız şöyle satırlar mı olacak

Ben içişleri bakanı müsteşarı iken, kaymakamlık ve valilik tecrübelerimin ışığında, milli şef yıllarından kalan fişleme emirleri yok sayılacak, dolayısıyla devletin yazışma giderlerinden mühim bir miktar azalma sağlanacaktır, genelgeleri yayınladım.

Hayır, okumaz sınız!

Kaymakam, vali, müsteşar olarak devletin maaşını yerken, fişlemelerden duyduğum rahatsızlığı, milletvekili olunca Meclis kürsüsünde dile getirdim ve devletin, vatandaşının muhbiri olmasını önledim.

Hayır, bunları da okumazsınız!

Çünkü T. Özal iktidarının yıllarında müsteşar ve milletvekillerine tayin, terfi, hatır, gönül, davet, kabul, sohbet, muhabbet, papatya sulama, banka budama, işadamı kimyasıyla oynama, bir koyup üç alma işlerinden sıra gelmezdi fiş fiş kayıkçı fişlerine. Hesaplar bir alışveriş, bir fiş üstüne...

28 Şubat günlerine kolay gelmedi bu ülke.

Semiranımın koyduğu kasetlerle neşesini bulurken birileri; kaymakamlar, valiler, müsteşarlar, milletvekilleri fiş okuyup duruyordular.

İlkokullarında ise hala fiş yazdırılarak okuma-yazma öğretiliyor çocuklarımıza...

Yavuz Donatın anılarını yazsalar dedikleri 27 Şubata kadar taşımış ülkeyi. 28 Şubat gelmese mi idi

T. Özalla Galip Demirel gelir de T.Özalden sonra Süleyman Demirel gelmez mi Hem de 28 Şubatla...

Partiden partiye atlar, muhterem zatlar

Yine de yumuşak bir üslup kullanmıştık, kibirleri ve komplekslerini döktüren Zamanın bir yazarına karşı; rahmetli Erbakanı seven "şahıs" lardan biri olarak. (29 Temmuz 2012. Biz seni özledik Hocam)

Bize "Şahıs" demiş, Zamanın yazarı Muhterem zat. (Ahmet Selim, zaman gazetesi, 02.08.2012)

"Bir şahıs bir ideolojiye bağlanmış, uzun yıllar öyle yaşamış ve ona göre yatırım yapmış. İdeolojisinin çöktüğü görüyor, fakat vazgeçmeyi bir iflas gibi algıladığı için eskisi gibi devam ediyor. O yanlışlara ihtiyaç duyuyor. Bu anormalliğe laf anlatabilir misiniz, gerçekleri kabul ettirebilir misiniz Çaresiz, susacaksınız. Böyle bir dönemde yaşıyoruz."

Şahıs bir "emniyetçi" sıfatıdır. Emniyette olduklarından mıdır bu hitapları, kibirlerinin dışa vurumu mudur, Ataköylü müzün

Amirim, başkomiserim burada bir şahıs var. Ben kravat yazıyordum, bir ölünün ardından.

Anlaşıldı muhterem zat anlaşıldı. Şahıs nasıl bir şahıs rapor ver.

Yassıada Savcısından bunlara kaldı demiştik kravat okumaları, iç okumaları, niyet okumaları.. Yanıltmadı bizi. Bizi de okuyuvermiş Zamanın yazarı.

Yatırım dahi yapmışız. Fakat ideolojimiz çökmüş. Saadet Partisinin oy oranını mı kastediyor

"Vazgeçmemiş, devam ediyor". Gömlek çıkarmamamızı, Hasta olmamamızı anlatıyor zahir.

Yanlışlar, anormallikler bu yanda, yatırımdan netice almak, iflas etmemek, hep doğru, dosdoğru, Ataköye doğru hayat sürmek o yanda. Yatırımdan netice almış bir örnek hayat.

Oku oku yaz, yaz yaz oku.

Deden sana oku da adam ol dedi.

Sen de okudun yazdın bir zaman yazarı oldun.

Çaresiz kaldın ve susacaksın. Kin kusmayacaksın!

İstanbulun dışında toplanan 40 kişi, Anadolunun şehirlerine dağılırlar 1950li yıllarda. Namaz vakitlerinde minarelerden ezanı aslı gibi okurlar her önlerine çıkan şehirde.

İtirazlar kimden gelir bilir misiniz

İktidardaki DP teşkilatlarından.

Daha yeni iktidar olduk. Partimizi kapattırmak mı istiyor sunuz Şimdi sırası mı ezan okumanın Sizin ideolojiniz iflas etti... DP teşkilatlarına rağmen döndürülmüştür ezan aslına.

1969 yılında Konya topraklarında Erbakan mücadele hayatına başladığında, karşı propagandaya soyunanların ve faize karşı olmanın, inançlı olmanın şimdi sırası mı diyenlerin "mütedeyyin" sıfatlı APliler olduğuna da biz çok şahit olduk.

MSP konvoyuna Ispartada saldıranlar da APlilerdi. Taksim meydanında 1973 yılı mitinginde Hocamız, Demirelden adamlarının tecavüzlerine son vermelerini istemişti celalli bir lisan ile...

Ehven-i şer, Nurlu Süleyman, dört eğilimli ve semranımlı Özal, yavrusu yarasa, kuyudan çıkan Süleyman, gömlek çıkarmış dünkü çocuklar..

Yorulmamışlar ve sürdürülüyorlar iç okumalarını. İdeolojileri çöktü, yatırımları neticesiz..

Sarıyer sırtlarında uyumculuk mu, Beykoz ormanlarında talan mı, Moskovada Dalan mı, Engin Civan mı, Murat Demirel mi, dişli Şaban mı, Körfezi dolduran mı, Sulukuleyi alan mı, alıp alıp kaçan mı

Kinlerinin bir kaynağını daha açıklayacağız. Ama gelecek hafta. 75 yaşındaki adamın ölüm döşeğinde İnönüye astır onları yalvarmasının paralelliğine şaşıracaksınız, "alaca bulaca kravat" diyenlerin.. Gelecek hafta..

Emre mi, Alex mi

Cezayı çok bulmak sportif ve demokratik bir haktır.

Galatasaray Başkanı sayın Aysal, futbolcuları Enginin cezasını yorumlamış: Verilen ceza çok ağır emsali görülmemiş bi şekilde ağır. Fenerbahçede oynarken Emre Belözoğlunun Trabzonsporlu Zokoraya söylediği laf, Enginin hakeme uyguladığı şiddetten çok daha  ağır bir suç. Ama Emre sadece iki maç almıştı.

Başkan istediği yorumu yapar. Biz onun lafının üstüne laf söylemeyiz.

Lakin dikkatimizi çeken bir nokta var. O da şu: GS Başkanı ındaki Emre sevgisi..

Kendi kulüplerinde yetişen ve sonra tercihini FBden yana kullanan Emreye ne kadar hasreti varmış GS Başkanının

Trabzonspor, Zokora adlarını vurgulaması ise sayın Başkanın, futbolumuzda  hep olması istenen kulüplerarası iyi ilişkilerin başlangıcı sayılabilir. Örneği TS olması bir tercihtir .

Yoksa Sayın Başkan, GS başkanı olmadığı o yıllarda, TS Başkanı M.Ali Yılmaz beyin basın mensupları karşısında kameralara baka baka söylediği "Golcü diye aldık, yamyam çıktı!" Ünlü vecizesini de  mutlaka ve en azından bir eş dost toplantısında yanlış bulduğunu söylemiş olabilir.

ABD-SSCB çekişmelerinin doruk noktalara uluştığı  Berlin  duvarlı Komünizmalı  yıllarda üretilen bir fıkrda vardı: Moskovayı ziyaret eden Amerikalı misafiri karşısında çokca mahçup olur ev sahibi Rus. Övünmelerini hep kamu düzenleri yalanlar. Saat 10da gelmesi gereken banliyo trenini saat 11 olmasına rağmen hala beklerlerken Amerikalı dayanamaz, "Galiba çalışanlarınız saatin ne olduğunu bilmiyorlar." Der.

Rus yine mahçup ama iddasını sürdürmak mecburiyetinde. Cevabı onbeş saniye içindedir.

-Siz de Kızılderililer öldürmüştünüz!

Günümüzün Moskovasında Fenerbahçe var. Biz İstanbula dönelim  ve sayın Başkanın savunduğu cezalı futbolcu Engine kuyak verelim: Cüneyt Hoca Alexin arkasından kaptan kaptan  diye dolaşıyor. Bizim üzerimize geliyor. Alexe farklı davranıyor.

Enginin gündemi farklı. Emre yok, Alex var.

Alex adı geçerde Galatasaraylılıktan müseccel medyanın  tarafsız kalemleri tesir atışına başlamazlar mı Alex mi iyi futbolcu, Hagi mi Hagi kim Miadını Galatasarayda doldurmuş bir hırçın futbolcu.

Tedavi uygulanacaktır, demelerinin izahı bu mudur

Geçmişte Mizah

Unutmaca Yok

On dokuzuncu yüzyıl, İstanbulun mutlu çağlarından biridir. Bu çağda vükela konaklarında. Boğaziçi yalılarında kışları başka, yazları başka eğlence ve saz, söz alemleri düzenlenir, sözü sohbeti yerinde kişiler de bu alemlerin baş tacı edilirlermiş. Başka belli başlı hiçbir meslekleri bulunmadığı  halde sırf bu (Sözü sohbeti yerinde oluş) özelliklerinden dolayı bal gibi geçinmiş birçok kimseler vardır ki, yalnız rahat yaşamakla kalmamış, hatta adlarını tarihe bile maletmişlerdir. Bunların pek ünlülerinden biri de Kanlıcalı Nihad Baydir.

Tatlı dilliliği,hazır cevaplılığı  yüzünden Nihad Beyin, zamanın hatırlı nazırlarından biri tarafından çok sevildiğini öğrenen bir tanıdığı; gelip kendisinden yardım ister. Yıllardır sürüncemede kalan bir işinin çözümlenmesini için nazır katında aracılık yapmasını rica eder. Nihad Bey, arkadaşının ricasını kıramaz; bir gece sofrasında bulunurken, nazır paşaya arkadaşının durumunu anlatır, çözümlenmesini istirham eder.

Nazır Paşa: -Hay hay Nihad Bey; der. Yarın daireye geliniz de bir gereğini düşünelim.

Nihad Bey, ertesi gün daireye gider; paşaya geceki vadini hatırlatır. Nazır, o gün çok meşgul olmalı ki, bu özel işle uğraşmak istemez:

Haa!.. Şu geceki mesele mi Aklımda Nihad Bey,  yalnız bir başka gün geliniz.

Diyerek işi atlatır. Nihad Bey  bir hafta on gün bekler; tekrar gidip tam paşanın huzuruna gireceği sırada, onun güler yüzle kendisini karşılayıp:

- Aklımda Nihad Bey, hiç merak etmeyin, ilgileneceğim. Avuntusu ile geri döner. Bir süre daha bekler. Yine gider ve yine:

- Hiç merak etmeyin efendim aklımda. Cevabını alıp ayrılır.

Aradan aylar geçer, yıla yaklaşır. Nihad Bey, on beş yirmi günlük aralıklarla nezarete gitmekte ve her seferinde:

- Yapacağız efendim; merak buyurmayınız, aklımda!. Tekerlemesiyle karşılaşmaktadır. Bir gün artık bu atlamalara daha fazla dayanamaz nazır paşaya balta olacak, ne olursa olsun işi sonuçlandıracaktır. Bu kararla gidip nazırın kapısını vurur; içeri girerken paşanın, o aylardır değişmeyen:

- Buyurun Nihad Bey emin olunuz ki sizin mesele aklımda !..

Sözleriyle karşılaşınca:

- Kuzum Paşa hazretleri;der. Aylardır ne zaman karşılaşsak hap ( Aklımda,aklımda..) buyuruyorsunuz . Affedersiniz ama , biz sizden  bir istirhamda mı bulunduk, yoksa lades mi tutuştuk

Tahammülsüzler

CHP inancını yaşayan insanlarla bir araya gelecek, diye yazıyor kalemşörleri yeni CHPyi tanımlarken...

Aman ni iyi, ne güzel...

Fakat çok sürmez sevinciniz.

Cami avlusunda millet tekbir getirsin, cenazesini müslümanca uğurlasın diyerek bandoyu susturmuş bir Ertuğrul Günaya tepkiler çığ gibi, kasırga gibi, volkan gibi...

Ertuğrul Günay eski solcu, onların partisinde değil üstelik.

Kim, kiminle bir araya gelecekti

"Et Balıka hastalıklı et verdiler,

Piyasaya ölü hayvan eti sürdüler."

Yayılan haberlerden ve savcılık soruşturmalarından çıkan başlıklar böyle günümüzün gazetelerinde.

Kameramanımız 50 yıl öncesinin İstanbulunda dolaştı ve tespit etti.

At eti, domuz eti satılıyor haberlerine karşı tedbir alan bir kasabımızı.

Böyle gelmiş, Böyle gider

Yüzde 50 oy ne eder

Yılanlar

Yeniden Sevr için, yatmış pusuya,

Medeni sayılanlardan yılanlar.

Gidin başımızdan, yılan dostları!

Bir tıslasa, yılanlardan yılanlar!..

Ramazana veda

Haz ve huzur yaşattı, veda ediyor,

Şimdi bir kez daha ramazan. kullara.

Suç oranları artık zirveye çıkar.

Haz da huzur da haram, azan kullara...

Ekrem Şama