Filistin, özelde Gazze de, geçen yıllarda yaşanan
katliamların, şiddet derecesi farklılık göstermekle birlikte, genel olarak
İsrail merkezli değerlendirmeye konu olduğuna bir kez daha tanık olunmaktadır.
Aslında bu yaklaşımın Filistin sorununu ikinci plana itip itmediği üzerinde
durulmamaktadır. Çünkü İsrail, katliamına, zulmüne, vahşete varan
uygulamalarına rağmen, gündemin ilk sırasına oturmakta ve dünya kamuoyu
kaçınılmaz olarak, İsrail in bakış açısı ve varlığına göre belli bir tavır
almakta, değerlendirmelerini de bu düzlemde yapmaktadırlar. Nitekim son Gazze
saldırılarına karşı, İsrail in varlığı ve yaklaşımı esas alındığı için başta
Amerika olmak üzere, Almanya açıkça kendini koruma gerekçesine dayanarak
meşruiyet değerlendirmesinde bulunmuşlardır. Diğer Avrupa devletleri esasta
karşı olmayıp sadece orantısız güç kullanımına dikkat çekmişlerdir. Sonuçta
onlar da İsrail in kendini koruma gerekçesine onay vermiş sayılmaktadırlar.
Açıktır ki, İsrail in esasa matuf olmayan, sadece uygulama şekline yönelik bu
tür eleştirilere ve tepkilere karşı bağışıklık içinde olageldiği bilinmektedir.
Üstelik bu açıdan İsrail, en azından psikolojik üstünlük sağladığını, adeta
kendi içinde bir bütünlük sergilediğini bilmenin ötesinde istemektedir. Bu,
özellikle İsrail dışındaki bağlılarının ve destekçilerinin moral bir tatmin
ihtiyaçlarını karşılamaktadır, denebilir. Kaldı ki İsrail, olumsuz bir imaj
konusu edilse bile, bu saldırılar ile kendi içinde birtakım imkanları devreye
sokma, bir anlamda toplumsal dayanışma sağlama gibi fırsatlara kavuşmaktadır,
denebilir. Sözgelimi bu saldırılar İsrail dışında yardımların artmasına ve
büyümesine ne ölçüde katkı sağlamaktadır Düşünülmesi gereken önemli bir mesele
olmalıdır bu.
Bir defa İsrail den ve onun dayandığı paradigma olan
Siyonizm den önce Filistin coğrafyası ve bu coğrafyada, tarihin
derinliklerinden gelen Filistin halkı vardır. Temel ve öncelikli sorun Filistin
ve Filistin halkıdır. 66 yıl önce İsrail adıyla ortaya çıkan ve aslında terör
örgütlenmesinin bir tezahürü olan Siyonizm, Filistin ve Filistin halkının
varlığına kasteden bir hareket olarak belirmiştir. Meşru olanın gayri meşru
olan, tarihi olanın tarihdışı olan tarafından geri plana atılması demektir bu.
Filistin ve Filistin halkı esas alındığında, Yahudi
olanların değil, Siyonist nitelikli İsrail in ikincil planda ama meşruiyeti
kuşkulu bir varlıktan söz etmek gerekir. 66 yıl önce Filistin in yüzde sekseni
Filistin halkının yaşadığı bir yurttu. Bugün ise yüzde yirmisi; o da, birbirinden
kopartılmış bu parçalar (Gazze, Ramallah, Beytü l Lahm, Batı Şeria vb),
Auschwitz Kampı ndan beter bir statüye mahkum edilmişlerdir.
Parçalara ayrılmış Filistin de yaşayan nüfusun katbekat
fazlası, çeşitli bölge ve devletlere göç ettirilmiş, sürgün edilmiş milyonlarca
Filistin halkı bulunmaktadır. Edward Said, Yersiz Yurtsuz adlı anılarında
annesinin ölümcül hastalığının tedavi edilebilmesi için gerekli bir pasaport
alınmasına karşı direnmesini hüzünlü bir şekilde anlatır. Filistinli olmanın kimlik
ve benlik sorunu olduğunu yüreğinde yaşar ve duyurur.
Sadece son saldırılarda katledilenler, özellikle Sabra ve
Şatilla katliamlarında öldürülenlere bakılarak kaybedilen Filistinli sayısının
belirlenmesi yanıltıcıdır. Başından beri yitirilen Filistinli insan sayısı ne
kadardır
Filistin ve Filistin halkı, kendi coğrafyasında varlığını
korumuş ve sürdürmüş olsaydı, acaba Ortadoğu daki sefih zorba yönetimler bu
kadar yaşayabilir miydi İnsanlık bilimde, düşünce ve sanatta ve edebiyatta ne
çeşit zenginliklere sahip olabilirdi
Filistin ve Filistin halkını merkeze almayarak, sadece
savaş açısından bakmanın, İsrail ve Siyonizmi önemli sıraya koyduğu da hesaba
katılmalıdır.