Fetih Toplarının Döküldüğü Yer: Demirköy

Abone Ol

Kırk yıllık dostlarımızla kadim âdetlerimizden biri de benim İstanbul’a gelişimde birlikte kısa seyahatler yapmaktır. O gün tam da 29 Mayıs’tı. “Ne yapalım, nereye gidelim ” diye istişare ettik. Fetih toplarının döküldüğü yer olan “Demirköy”e (Kırklareli’ne bağlı) gitmeye karar verdik.

Gerçi Demirköy’e daha önceleri birkaç defa gitmiş, mıknatıslı yolda defalarca deney yapmıştık (Arabayı boşa aldığınızda aracınız yokuş yukarı kendiliğinden gidiyor). Hatta bir defasında Cuma namazını orada kılmıştık. Ama topların döküldüğü yere gitmemiştik. Bu defa hedefimiz direkt orasıydı. Cuma namazını ise Bulgar hududundaki Beğendik köyünde kılacaktık.

İstanbul’un fethinde mühim rol onayan, muhkem Bizans surlarını hâk ile yeksan eden Şâhî toplarını duymuşsunuzdur. Şahsen ben iki tanesini gördüm. Eskiden otogar Topkapı’da iken bir tanesi orada idi. Sonradan kaldırıldı. Zannedersem Askerî Müze’ye konuldu. İşte o kocaman toplar ve mermileri bu Demirköy’de îmal edilmiş, düzinelerle mandalarla ve tekerlekli arabalarla çekilerek İstanbul’a getirilmişti.

Dökümhanenin Demirköy’de kurulmasının hikmeti, orada demir cevheri bulunmuş olmasıydı. Bizanslılar tarafından işletilen bu maden o bölgenin 1367’de Osmanlı tarafından fethinden sonra Osmanlı Devleti tarafından işletilmeye başlanmıştı. Osmanlı Devleti madenin olduğu yere muazzam bir dökümhane kurdu. Gidip gördük. Dökümhanenin yalnızca temelleri, bir de bacası kalmıştı. Geri kalan bütün bölümleri Ruslar tarafından hâk ile yeksan edilmişti. Rusların ne alâkası var Diyenlere kısaca anlatalım: ’93 harbi de denilen 1877- 1878’deki Osmanlı-Rus harbi çok çetin geçmişti. Ruslar İstanbul’a, Yeşilköy’e kadar gelmişlerdi. İlk iş olarak da devletin en stratejik tesislerinden biri olan Demirköy’e gitmiş ve muazzam tesisleri imha etmişlerdi. Sözün burasında bir parantez açıp “devletin gizli işleriyle” ilgili birkaç cümlelik söz söylemek isterim. Şu turist denilen kimselerin, ülkenin en ücra yerlerinde fellik fellik araştırma yapmalarından hep işkillenmişimdir. Oralarda ne işleri var Gerçi bu devirde “gizli iş yapmak” o kadar zorlaştı ki… Bir gazeteci bazı bilgilere ulaşmış olsa bile o bilgilerin ifşâının ülkeye fayda mı getirecek, zarar mı Bunu hesap etmeli. Her ne ise bu hamur çok su götürür. Biz asıl konumuza gelelim. Ruslar çok önceden tespit ettikleri Demirköy’deki bu tesisleri imha ettikten sonra burası bir daha iflah olmamış, o halde bırakılmıştı. Demirköy’ün yokluğunun Birinci Dünya Savaşı’ndaki mağlubiyete tesiri olmuştur. Zira Çanakkale savaşında ve diğer savaşlarda top ve top mermisi cihetinden cılız kaldığımız bir vakıâdır. İngilizlerle Irak’ta yaptığımız savaşların ilk bölümünü kazanmamızın sebebi top sayısı cihetinden üstün oluşumuz idi. Daha sonraki savaşlarda, bilhassa Filistin cephesinde, Gazze’de topçu bataryalarımız zayıf olduğundan İngiliz hücumlarını önleyemedik.

Hey gidi Demirköy, bağrında ne hâtıralar gizli. Devlet için hayâtî ehemmiyete hâiz olduğu için Fatih Sultan Mehmed buranın işletmesini hocası Molla Gürânî’ye vermiş, fethe kadar da bu mübarek sima işletmişti.

Beğendik Köyü’nde Cuma namazını kıldıktan sonra Karadeniz sahiline indik. Orası Bulgaristan ile aramızdaki sınır noktası idi. Hemen burnumuzun dibinde bir köy vardı. Orasına “Bulgar köyü” diyemiyoruz. Daha doğrusu demek içimizden gelmiyor. Zira orası tam dört yüz sene “bizim köy” idi. Balkan Harbi sırasında Bulgarlar ele geçirmiş, üstelik ne kadar Müslüman varsa koyun boğazlar gibi boğazlamışlardı. “Unutalım, gitsin!” öyle mi Unutan unutsun. Şahsen ben unutmam arkadaş. Arkadaşlarım da öyle… Onun için şimdi Bulgaristan sınırları dâhilindeki o köye hasretle baktık…