Fethin ve insanın konumu

Abone Ol

Günümüzde bazı kavramların varlığı daha bir önem kazanıyor. İnsanımızın hayatından çıkan kimi değerlerin yitmesi hayatı anlamsız ve sıradan bir hâle getiriyor. Fetih kavramının insanın hayatından çıkması insanın gelecek ufkunu daraltır. Geleceğe bakışı engeller. Fetih ötelere uzanıştır. Ömer Seyfettin’in bir öyküsü olan “Kızıl Elma” geleceğe bir yolculuk gibidir. Orası neresidir bilinmez. Her insanın algısına göre değişir ama bunu bilen sadece sultan olur.

Fetih, her şeyden önce bir işgal olayı değildir. Öyle olsaydı ilk ve en önemli kalıcı durum Mekke’nin fethinde mülkiyetlerine, evlerine ve barklarına konmuş, işgal etmiş olan Kureyşlilerin ellerinden malların geri alamayışlarıdır. Eğer fetih bir işgal olsaydı ellerinden alınan mallarını aldıkları gibi onların mallarına da el koyabilirlerdi. Bu gibi durumlardan özellikle kaçınılmıştır. Mağdur olan muhacirler bu haklarından vazgeçmişlerdir. Bu, Peygamberimizin bir isteğidir ve buna bağlı kalınmıştır.

Fetih, bir işgal değildir, olsaydı eğer Müslümanlara zulmeden Mekke’den kovan müşriklere haset içinde olurlar soylarını kuruturlardı. Onların yaptıklarını Müslümanlar onlara yapardı. Kan dökülmemesi için büyük bir özen ve çaba göstermişlerdir. Mekke’nin fethinde dolayısıyla çok az kan dökülmüştür ki bu çok büyük bir başarıdır.

Mekke’nin fethinde psikolojik üstünlük taktiği başarılı sonuç vermiştir. Kureyşlilerin başkanı Ebu Sufyan’ı Mekke’ye girilmeden önce ağırlayış psikolojisi de başarılı sonuç vermiştir. Zaten Mekke’nin fethinin ilk zaferi budur. Peşinen yenilgi kabullenilmiştir Mekkelilerce.

Kureyşlilere üstünlük sağlanırken onlara asla zulmedilmemiştir. Kendilerine İslâm’a girme çağrısında bulunulmuştur, kabul edenler etmiştir etmeyenler eski hayatlarını sürdürmüşlerdir. Bunun da ilginç sonuçları vardır. Fethin tamamlanmasının ardından Kâbe putlardan arındırılmış, Peygamber Efendimiz müezzini Bilâl’e, Kâbe’nin damına çıkıp ezan okumasını istemiştir. Bu sırada ne olup biteceğini sonlarının ne olacağını merak edenlerden Esid oğlu Attab bir arkadaşıyla yüksekçe bir yerde oturmuş merak içinde bekliyor. Bilâl ezan okumaya başlayınca Attab yanındaki arkadaşına: “İyi ki babam yaşamıyor bu günleri görmedi. Eğer şu kara eşeğin anırmasını duysaydı kahrından ölürdü” diyor. Efendimiz, Müslümanlara imamlık yapıp namaz kıldırdıktan sonra Kureyşlilerin özgür olduklarını, herkesin güven içinde evlerine dönebileceklerini, kimsenin canına ve malına dokunulmayacağını belirtmesinden sonra Attab ayağa kalkıyor: “Ey Muhammed ben sana bağlanıyorum ve Müslüman oluyorum” diyor. Bunun üzerine Efendimiz hiç tereddüt etmeden: “Seni Mekke’ye vali tayin ediyorum” karşılığını veriyor. Bu çok anlık bir durum ve bir karardır. Birkaç dakika önce Habeşli Hz. Bilal’e “kara eşek”, ezan için “anırma” diyen adamın anlık bir kararının nasıl bir sonuç doğurduğunu görmek anlamlıdır. Bu, Müslümanlar için hem örnek bir başlangıçtır, hem de bir uygulamadır. Peygamberimizin de onu o anda vali olarak görevlendirmesi de bir o kadar önem kazanıyor. Bu anlık durumlar irade ötesi bir durumu sergiliyor. Müslümanların fetih anlayışında başat durumdur. Müslümanların hemen hemen bütün fetihlerinde bu ve benzeri davranışlara sık rastlanmıştır

Müslümanların Mekke fethi bir güven duygusudur. Mekke’nin fethi bir kararlılığın sonucudur. Endişe ve korkuya yer yoktur. Bundandır ki tarihte Müslümanlar fethettikleri beldelere girdiklerinden yerli ahali asla korkuya kapılıp evlerini ve barklarını terk etmemişlerdir. Balkanlar bunun en somut örneklerinden biridir. Kiliselerin varlığı olduğu gibi korunmuştur.

Fetih Müslümanların yeni bir hayata başlayış sürecini oluşturur. Devlet olma bilincini kazandırır. Kararlılık ile gelecek tasarımını ortaya koyar.

Mekke’nin fethi dünya mülkünün insanlığa ait olduğunu gösterir. Hak sahiplerinin haklarının korunması, insanlık haklarının korunması, özgürlük alanının genişliği ve ufkunu oluşturur. Mekke’nin fethi insanlığın dönüm noktasıdır. Asıl bundan sonrası önemlidir. Bir Müslüman bu pencereden dünyaya bakarsa kendisinin nasıl bir konumda olduğunu anlar.