Felaketler ve 'halk hareketi' - 2

Abone Ol

Dünkü yazımda savaş felaketi karşısında halk hareketi ve esnaf ekonomisi ile neler yapılabileceğini anlatmış oldum. Savaşın temel kuralı dayanmadır. Eski savaşları kısaca hatırlayalım.

Kale kuşatılır Kuşatanların yiyecekleri bittiği zaman kuşatmayı çözerler ve yenilip giderlerdi. Kale içindekilerin yiyeceği bittiği zaman da kaledekiler teslim olurdu.

Bugün de savaş aynıdır. Ordunun lojistiğini yani ikmalini sürdüren devletler galip gelirler, ikmal yapamayanlar yenilirler. Ordunun ikmalini savaşta sürdürme ancak güçlü halk hareketi ve yine güçlü sivil savunma ile mümkün olur. Aslında bu işler belediyeler ve belediyelerin maddî-manevî desteğinde kurulup organize olacak olan halk kuruluşları sayesinde gerçekleşir. Yani, asıl mesele yerel yönetimler meselesidir.

Son yerel yönetimlerde İstanbul un bir yerinde belediye başkan adayı oldum. Aday olunca çalışma arkadaşlarımla mesele üzerinde daha çok düşünmeye ve yoğunlaşmaya başladık. Halk ile sorunları birebir tartıştık. Hattâ 150-200 sayfadan fazla ve kitap boyutunda bir çalışma bile yaptık.

Seçimden sonra bazı AK Partili belediyelere bu hususta yardımcı olmak istedik, ama AKP Genel Merkezi belediye başkanlarının hepsini Antalya da toplayarak yasak koydu! Halk kuruluşları ile işbirliği yapmak yasak! Halk organizasyonlarına ilgi ve destek yasak! Nedenmiş ..

Efendim; şirketlerde, kooperatiflerde, derneklerde ve diğer halk kuruluşlarında yolsuzluk oluyormuş; o halde halkın yararına kuruluşların faaliyetleri durdurulmalı veya desteklenmemelidir!..

İnsanlar yolsuzluk yapıyorlar; o halde tüm insanları imha edelim!.. Çürük olan elmalar midemizi bozuyor; o halde elma yemeyelim!.. İşte zavallı insanlara musallat olan şeytan mantığı

Biz hiç kimseye kin beslemeyiz; ama gücümüz olsa bu mantığı savunanı yakalar ve halk adına en uygun şekilde uyarırız... Ama yazmak dışında elden bir şey gelmiyor

*

Açıkça görülüyor ki; bu durumda tabiî felaketler ve ekonomik krizler karşısında varolması gereken halk hareketi ve sivil savunma ha var ha yok gibidir.

Depremlerde, sellerde, karda, yağmurda, yangında ve diğer her türlü âfet boyutundaki felaketlerde bunlar açıkça görülüyor. Bu felaketler başımıza geldiğinde ortaya çıkan genel acziyeti her seferinde hep beraber yaşıyoruz Sadece biz değil, bütün dünya aciz ve bilgisiz...

Bütün bunları yaşayarak görüyor ve yine de gereğini yapmıyoruz!..

Mesela, itfaiyenin yangın söndürmesi sivil savunma değildir. Sivil savunma, itfaiye gelmeden evvel örgütlenmiş halkın savunmasıdır. Yapılacak iş İstiklâl Savaşı ndaki deneylerimizden yararlanarak halkımızı sivil savunmaya, halk savunmasına hazırlamaktır. Peki, bu nasıl yapılacaktır

*

İşte halk hareketi veya halk kuruluşu olarak kooperatifleşme, şirketleşme, holdingleşme, dernekleşme, partileşme, vakıflaşma vs bunun için gereklidir. Bunlar yapılırken bazı noktalara çok dikkat edilmelidir. Ne gibi noktalara dikkat edilmelidir Kısaca hatırlatayım.

1) Her kuruluş mutlaka legal olarak teşkilatlanmalıdır. Bize göre kooperatif şeklinde teşkilatlanma bugünkü şartlarda en uygun olabilir. Parti ve dernek de çok kolay kurulabilmektedir.

2) İstisnasız bütün kararlar ve hareketler kayda geçirilmeli ve bu kayıtlar açık yani şeffaf olmalıdır. Yani; kim kiminle çalışmış ve şimdiye kadar ne yapmış, bu kayıtlarda açıkça görülmelidir. Bu da muhasebe sistemi ile mümkün olmaktadır. Her şey muhasebede kayıtlı hâle gelmelidir.

3) Toplantılar ve görüşmeler açık olmalıdır. Kapalı ve gizli toplantılar yapılmamalıdır.

4) Örgütün görevi kendi yerini, bulunduğu yeri koruma ve savunmadır. Merkez bunları sadece desteklemelidir. Merkezî kararlarla yönetilmemeli, merkezi faaliyette bulunulmamalıdır. Merkezî faaliyet yapma görevi belediyelere ve devlete aittir. Onların yaptığını yapmaya kalkışmak bölücülük olur. Yerel halk kuruluşları, belediyelerin ve devletin yapamadığı veya en azından eksik bıraktığı işleri yapmalıdır. Devletin veya belediyenin yaptığı işleri yapmak değildir.

Yukarıda da yazdığım gibi; şeytan mantığı çerçevesinde hareket edenlere göre bunlar istismar edilir diye bürokrasiyi oluşturan yöneticilerin bunlara sempatik bakmayacağını biliyorum. Ancak "hukuk düzeni"nde yöneticilerin değil mevzuatın hükmü geçer; halk bunu bilmelidir. Mevzuat hazretlerini yorumlamak görevliler kadar halkın da yetkisindedir. Ülkenin asıl sahibi millet yani halktır. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletin yani halkındır. Son karar yargınındır. Hukuk devleti demek zaten bu demektir. Anayasamız Türk devletinin hukuk devleti olduğunu söylemektedir. Bu haklarına sahip çıkmayan, bu arada gereğini yapmayan halk yaşayamaz ve varlığını sürdüremez. Yaşamak ve var olmak istiyorsak, halk olarak hayatın gereklerini yerine getirelim.