Fatih olmak için - 3

Abone Ol

Meyvelere Bakış Tarzı

Sultan Murad, ihtiyarlığında sarayın bahçesine önceden

beri dikmekte olduğu ağaçların meyvelerini kendi elleriyle koparmak zevkinden

bahseder. Bu meyve yüklü ağaçları seyretmenin ona ayrı bir haz verdiğini

anlatır. Bu ağaçları dikerken yanında bulunan arkadaşlarıyla yaşlandıklarında

da beraber olduklarından ve bu bahçeyi birlikte dolaşıp onlarla beraber

yediklerinden bahseder oğluna. Sonra da bu kendi eliyle diktiği ağaçları öz

oğulları gibi sevip saydığını anlatır. Diğer ağaçları da halkına benzettiğini

söyler şehzadesine. Sonra da bu ağaçlara bakış tarzını açıklar: Ben bu güzel,

gökçek kokulu ve tatlı yemişlere gençlerin bakamadıkları bir gözle bakarım.

İşte böylece yüce Allah ın sanatkâr, yaratıcı sıfatını o ağaçlarda görür,

bundan da ayrı bir haz, ayrı bir lezzet alırım. Gençlerin aldıkları

lezzetlerse, nefsî arzuları okşamaktan başka bir işe yaramazlar. Tabii ki de

sonunda gençler, bunun acısını kat be kat çekerler. Bizim aldığımız lezzetlerse

tamamıyla ruhu ilgilendirir.

Bir Törpü Bir Yılan Ve Gençlerin Gençlik Dünyaları

Sultan II. Murad, şehzadesine nasihat verirken anılarına

da yolculuk yapıyor. Taa çocukluğuna gidiyor Çocukluğunda kendisine kıssalar

anlatan akıllı lalasının o anlattığı kıssalardan birini şöyle aktarıyor sevgili

oğluna:

Bir gün bir demirci dükkânında büyük bir yılan görür.

Hemen eline geçirdiği törpüyle yılana vurur. Yılanın kuyruğu kopar. Ancak ölmez

kaçarak bir yere saklanır intikamını almak için. Gece olunca gizlendiği yerden

çıkarak demirciyi sokmak düşüncesiyle dükkânına girer. Demirci yoktur dükkânda.

Fakat kuyruğunu kesen törpüyü görür tezgâhın üzerinde ve benim kuyruğumu kesen

aslında bu törpüydü der ve törpüye saldırır. Törpüyü kemirmeye başlar.

Ağzından akan kanı törpüden akıyor sanır. Dişlerinin gıcırtısını da törpüyü

yaraladığını düşünerek ısırır da ısırır İntikamımı alıyorum diye sevinir. Bir

zaman sonra dişlerinin dibi ve eti ağrımaya başlar. O zaman anlar ki akan kan

da kendisinin gıcırdayan ve giden dişler de Ama iş işten geçmiştir. Derdi bir

iken ikiye katlanmıştır. Önce kuyruk gitmişti şimdi ise dişleri.

Bence gençlerin gençlik dünyaları da hemen hemen buna

benzer. Çünkü çoğu zaman, kendilerine zarar verecek işlere heveslenirler.

İhtiyarlık Mükâfat Olur

Bir kimse gençlikten başlayıp hayatı boyunca Allah ın

emir ve yasaklarına uyarak yaşamasını sürdürüp bu şekilde ihtiyarlığa ulaşıp,

sonunda bu keder ve acılarla dolu dünyadan kurtulup öteki dünyaya göç ederse

orada da Allah ın bizlere vadettiği o sayısız hediye ve nimetlere kavuşursa

ihtiyarlamış olmanın ne gibi zararı olur

Ben yüce Allah ıma karşı yaptığım ibadetleri en samimi

duygularımla, canu gönülden yaparım. Cenâb-ı Hakk ın, dürüst ve samimi inancım

karşılığında benim her türlü faydalı ihtiyaçlarımı zamanında karşılayacağını,

beni mükâfatlandıracağını kati olarak biliyor ve inanıyorum.

Ben, bu çile ve ızdıraplar dünyasında çektiklerimin

karşılıklarının Allah tarafından gelecek başka bir dünyada verileceğine

inanıyor ve O na her an yalvarıyorum. Bu yüzden kendi halimden de memnunum.

Öyle ki yarın ecelim gelse, önünden bir adım bile kaçmam. Belki daha memnun ve

müteşekkir kalırım. Çünkü bu şekilde dünyamı değiştirip yepyeni bir âleme

gideceğim için sevinçten uçabilirim.

İhtiyarlar işe yaramaz mı

Sultan Murad ın şehzadesine ihtiyarların işe yarayıp

yaramadıklarını şöyle anlatıyor: İhtiyarlar, bir gemide oturmuş, hiçbir iş

yapmaz gibi görünen bir dümenciye benzerler. Çünkü geminin diğer mürettebatı

bir aşağı, bir yukarı devamlı çalışma halindedirler. Kimileri yelken toplar,

kimi su çeker, kimi ipleri bağlar, kimi de serene çıkar, fakat dümenci olduğu

yerde durur. Onu görenler, hiçbir iş yapmadığını sanırlar. Hâlbuki geminin

bütün sorumluluğu onun üzerindedir. Dümenci, gemiyi gereği gibi iyi

yönetemezse, gemi devrilir veya karaya oturur; o zaman da gemi içindeki diğer

bütün çalışmaların hiçbir anlamı kalmaz .

İçtikçe Tükenmeyen Elden Ele Dolaşan Kadeh

Yaşlıların gençlere benzemeyen farklı yanları, bir

lezzet ve bir zevkleri daha vardır. O da; Allah ın onlara bağışladığı

çoluk-çocuklarla kendileri ölüp gitseler bile isimlerinin kaybolmaması, o

çocuklar sayesinde yaşama şansına sahip olmalarıdır. Mesela benim yüce ecdadım

ölmemişler benim sayemde yaşamaktadırlar. Ve ben de senin doğuşunla ve senden

doğacak olanlarla ve senden sonra gelecek olanlarla tükenip bitmeyeceğim, daima

var olacağım. Elden ele dolaşan dolu bir kadeh vardır. İşte o kadeh şimdi benim

elime gelmiştir. Ben de o kadehten içtikten sonra sana teslim edeceğim dolu

olarak Sen de Allah ın emri ve izniyle bu kadehten içtikten sonra bu kadehi

oğluna teslim edeceksin. O da oğluna Bu böylece kıyamete kadar sürüp

gidecektir.

Sultan Murad Han eceli kadeh benzetmesiyle öyle güzel

vasfetmiş ki Çocuğa ölüm gerçeği korkutmadan, ağlatmadan ancak bu kadar ince

ve zarif anlatılabilir. Ancak bu kadar sevdirilebilir.

Sultanımız devam ediyor nasihatine: Bütün mahlûkattan

daha değerli bir varlık olan insanoğluna; işte böyle, oğulları sayesinde, dünya

durduğu müddetçe verdiği yaşama fırsatı Allah ın en büyük hediyelerinden,

Allah ın rahmetlerinden biridir. Nitekim oğullar sayesinde ölüp gidenlerin

isimleri, namları hâlâ yürümektedir. Buna göre her kişiye lazım olan kendisinin

ve babasının adını, namını saklayıp sürdürmeye çalışması için çeşitli

nasihatler etmesidir. Bu ve bu gibi konularda ben de babamdan bir sürü faydalı

nasihatler dinledim. Ey oğlum! Ben de sana yeri geldikçe sana lazım olacak

öğütleri verdim sanırım. Şimdi ey oğul! Benim bu sözlerimi üzerinde fehm eyle,

iyice düşün! Nasihatlerimi sakın unutma! İnşallah sen de benim yaşıma ulaşır,

ömrünü neşe, sevgi, gönül hoşluğu ve huzur içinde geçirirsin!

 Ey oğul! Bir an

bile olsa, sakın adaleti elinden bırakma. Çünkü Yüce Allah da âdildir. Sen, bir

bakıma, O nun yeryüzündeki temsilcisisin... O, sana kendi arzusuyla bazı

üstünlükler vermiş ve kullarının başına geçirmiştir. Eğer bütün bu

nasihatlerimi tutarsan, Allah ın emir ve arzusuyla, bu dünyadan ayrıldığın

zaman şüphesiz cennete layık bir insan olursun. .

 İnsan Çeşitleri

Nasihatlerinin sonuna gelindiğinde Sultan II. Murad

insanları gruplandırarak oğluna şöyle anlatır: Ey oğlum! Şunu iyice bellemeni

isterim! Bu dünyada üç türlü insan vardır: Birinci grup, akıl ve fikirleri

yerinde, istikbâli az çok gören ve düşünen, ehl-i tedbir, hiçbir gayr-i

tabiilikleri, anormallikleri olmayan kimselerdir.

İkincisi, hangi yolun doğru veya eğri olup olmadığını

bilmekten uzak kimselerdir. Ancak bu duruma kendi istekleriyle değil,

etraflarının tesiriyle düşmüşlerdir. Nasihat edildiğinde doğru yola gelip

hakikati kabul eder ve söz dinlerler. Bununla birlikte çoğu zaman da duyup

işittiklerine uyarak yaşarlar.

Üçüncüsü ise ne kendileri bir şeyden haberdardır, ne de

yapılan ikaz ve nasihatlere kulak asarlar. Sadece kendi arzularına uyar ve her

şeyi bildiklerini zannederler; bunlar diğerlerinden daha adi, daha alçak ve

daha tehlikeli olanlardır. Ey oğul! Yüce Allah, eğer seni ilk sırada saydığım

kimselerden yaratmışsa sevinir, Rabbime şükrederim. Yok, eğer ikincilerden

isen, sana yapılan nasihatlere kulak vermeni tavsiye ederim. Sakın üçüncü gruba

dâhil olmayasın! Onlar, ne Allah a, ne de insanlara karşı iyi bir durumda

değillerdir.

Sonra da son söz olarak geleceğin Fâtih ine adil

olmasını, adalet terazisini doğru tutmasını öğütler:

Ey oğul! Padişahlar, ellerinde terazi tutmuş kimselere

benzerler. Ancak asıl padişah odur ki, ellerindeki teraziyi doğru tuta. Sen

padişah olunca, teraziyi doğru tutmanı tavsiye ederim. O zaman Yüce Allah da,

senin hakkında hayır murad eder; seni sâlihlerden kılar. Her şey Allah ın

malumudur, her şeyi sadece Cenâb-ı Hakk bilir.

Kaynaklar:

Sultan Murad Han, Fatih Sultan Mehmed e Nasihatler, Haz.

Abdullah Uçman, İstanbul: Tercüman Gazetesi, 1975. Sultan Murad Han, Fatih

Sultan Mehmed e Nasihatler, Haz. Abdullah Uçman, İstanbul: 3F Yayınevi, 2007.