Fakirlik haritası

Abone Ol

Modernizm olarak yutturulan bilgi çağı, elimizdeki tüm değerleri söküp aldı, bilgi kaynaklarımızı kuruttu, bizi biz yapan hakkaniyet esaslı güzelliklerimizin üzerine sünger çekti. Her şeyi bildiğimizi sanıyoruz, ama hiçbir şey bilmiyoruz. Zira bizlere sunulan bilgi kaynakları, bir yerlerde üretilen, üzerinde çalışılan, masa başında hazırlanan faraziyelerden ibaret aslında. Enformasyonun cahilleştirdiği, insanların birbirlerine yabancılaştırıldığı, farklı kimlikler altında bir şemsiye gibi toparlanarak körleştirildiği bir toplumsal yapının sancılarını çekiyoruz. İlk televizyon kanalımızın arz-ı endam ettiği tarihin üzerinden 14 yıl geçmiş. Toplumu kişiliksizleştirmek, vicdanlarını bile esir almak, düşünmeyen, konuşmayan, sorgulamayan, analiz etmeyen bir insan protitipi oluşturabilmek için çabalayan medya düzeni, çok büyük merhaleler aşarak dev bir imparatorluğa dönüşmüş. Sadece gazeteler ve televizyonlar değil, hayatımızı bir ahtapot gibi kuşatan sosyal ağlar, ellerimizdeki cep telefonlarının bile içine sızıp, bizleri bir bilinmez hayal âleminin içine doğru çekerek esir almış. Her şeyimizle medyanın ve internetin karanlık dehlizlerinin bataklığına doğru koşar adım ilerliyoruz. Medyanın bize sunduğu bilgi kırıntılarıyla idare ediyor, tüm dünyanın gerçeklerini kuşattığımızı sanıyoruz. Sosyal medyada gördüğümüz bir paylaşımın hayatımızın tüm gerçekliğine işaret ettiğini varsayıyoruz. İzlediğimiz bir dizinin kahramanlarının hayat biçimine öykünerek, “Böyle yaşarsak, böyle olursak, biz de itibar görürüz, büyük adam oluruz” havalarına giriyoruz. Maalesef hayatın gerçekleri böyle değil… Medyanın güllük gülistanlık bir profil çizdiği gerçek yaşamın içinde bir çok acı tecrübenin bizleri beklediğinin farkında bile değiliz. Kabul etmeliyiz ki, Türkiye’de bir yönetim sorunu var. Bu yönetim sorununu birileri ısrarla bizim bilgi çemberimizin dışında tutmaya çalışıyorlar. İnsanlarımız aç, insanlarımız işsiz… Bir lokma ekmeğe muhtaç yüzbinlerce insanımız yarı aç, yarı tok yaşıyorlar. Hayatın zorluklarıyla ilgili çok nadir bir şekilde yapılan haberlerle acı gerçekliğin farkına ancak varabiliyoruz. Karaman Ermenek’te oğlunu madende kaybeden babanın, yırtık ayakkabılarıyla ilgili yapılan haber, hayatın gerçekleriyle ilgili son dönemde izlediğim en çarpıcı haber olarak kayıtlara geçti. Yırtık pırtık bir ayakkabı… Ve, “Param yok, param olsa ben yırtık ayakkabıyla gezer miyim ” şeklinde acı tabloyu özetleyen bir babanın isyanı.

Bu çarpıcı tablonun sorumluluk makamında olanlar ise, her şey bittikten, bu babanın dramı Türkiye’nin gözünün içine sokulduktan sonra, üç kuruşluk kara lastiği kendisine hediye ediyorlar. Böyle bir şey var mı Bu adamcağızın gururu böylesine incitildikten, bütün gazeteler ve televizyonlar bu dramı haber yaptıktan sonra, bir ev dolusu ayakkabıyı bu amcaya hediye etseniz ne yazar Bu adamcağızın Türkiye’de sadece bir kişi mi olduğunu sanıyorsunuz Sadece bir kişiye yapılan yardım ile Türkiye’nin yoksulluk haritası bir anda silinmiş mi oluyor Cansuyu Yardım Derneği İstanbul Şube Başkanı Lütfi Kibiroğlu ile yaptığım bir röportajda, son dönemde Türkiye’nin yoksulluk haritasında büyük değişiklikler olduğunu belirterek, “Daha önce, Doğu, Güneydoğu gibi alanlarda fakirler daha çoktu. Ama bu eskilerde kaldı. Mesela, Orta Anadolu, hakikaten çok mağdur ve çok fakir. Trakya’nın belli bir kesimleri çok fakir. Bunun sebeplerini söylememiz gerekir. Türkiye’de hayvancılık bitmiş, Türkiye’de tarım bitmiş. Bunun için fakirlik haritasını tekraren gözden geçirmeniz lazım.  Mesela, İstanbul’da fakir var mı Öfffff… Hem öyle fakirler var ki, bırakın İstanbul’un genelini, bugün Fatih’te gece aç yatan insanlar var. Buna inanın. Peki Allah bunun hesabını bize sormayacak mı ” demişti.

Yırtık ayakkabı, bu hükümetin başarı karnesidir. Bununla da övünün bakalım!