Fahiş hata

Abone Ol

Türkiye’nin ve halkın 1 numaralı gündem maddesi olan geçim, neredeyse gündem bile olamıyor veya yapılmıyor? İnsanların hayatlarını hangi koşullarda, ne zorluklarla idame ettirmeye çalıştıkları, bu uğurda çektikleri sıkıntılar, misal bankaların kucağına itilmeleri vs yönetenlerin neredeyse hiç ilgi alanına girmiyor.

Bu kanıya nereden varıldığı sorulursa, daha yakın zamanlara kadar ekonomik manada bir sıkıntı, kriz veya buhran olduğunu bile reddettikleri geliyor akla. Artık her şey inkar edilemez bir noktaya gelince, akıl mantık dışı politikalar neticesinde enflasyon resmen patlayınca, “bir zahmet” bu realiteyi kabul etmek mecburiyetinde kaldılar. Ancak orada bile en ufak bir kusur kendilerinde görmeden yaptılar bunu.

Bundan birkaç sene önce yapılan depo baskınlarını, pazarcı enselemelerini falan hatırlayalım. Yine bir “fahiş fiyat lobisi” söylemi mevcuttu ve bunu desteklemek ve kamuoyu algısını yönetmek adına, üstelik “lisanslı depoculuk” adı altında hükümetin bizzat desteklediği bir sektör olduğu halde depolar basıldı, “neden ürünleri stokladıkları” soruldu. Böylece idare edenleri bir kez daha suçsuz, günahsız, hatasız ilan edecek yeni “günah keçileri” icat ediliverdi.

Bugün de benzer bir halet-i ruhiye ve söylem söz konusu. Sanki yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı diye bir durum söz konusu değilmiş gibi “fahiş fiyat” meselesi pahalılığın tek nedeni gibi sunuluyor.

“Enflasyonun belini kırdık”, “zor olanı geride kaldı”, “biraz daha sabır” gibi söylemlerle sanki enflasyon meselesinin halledildiği, fahiş fiyat uygulayan bozguncu esnaflar yüzünden vatandaşın yüksek fiyatlara maruz kaldığı algısına oynanıyor. Madem “enflasyonun beli kırıldı”, o halde neden asgari ücretliye, memura, emekliye “kuş kadar” ücret artışları yapıldı? Öte yandan vergi, harç ve cezadan başlayarak vatandaşın cebinden çıkacak olan her türlü kalem ise neden yüzde 40’lar, 50’ler seviyesinde zamlanıyor?

Şu gerçeğe dikkat çekmek gerekir. Enflasyon, paranın değerini düşürdüğü gibi ahlakı da bozar! Elbette tüm esnaf, sanatkar, üretici kesimler, tüccarlar vs bu şekilde itham edilemez ama enflasyonist ortamı fırsat bilen “uyanıklar” için de her fırsatta fiyatları artırmak durumu da söz konusu olur. Veya basit bir hizmet için bile korkunç rakamlar istenebilir. Senede 1 kez geliri, ücreti, maaşı artan vatandaş, senede defalarca kez zamlanan mal ve hizmetler karşısında çaresiz kalır.

İşte bu noktada da kamu otoritesinin sorumluluk alması ve düzenleyici-denetleyici rolünü hakkıyla yerine getirmesi gerekir. Kamu otoritesi, vatandaşa olan biten yanlışları şikayet etme, dert yanma, durum tespiti yapma yeri değildir. Kamunun gücünü kullanarak, halkın menfaati yönünde eylemlerde bulunmanın makamıdır.

Dolayısıyla, kamu otoritesi halka “miting yapın” diyemeyeceği gibi “boykot yapın” da diyemez. Misal, İsrail’i mitingle halk protesto eder ama kamu otoritesi “miting yapın” diyerek icraat yaptığını iddia edemez. Varsa, ticaretini keser, gemi göndermez, petrolü keser vs..

Aynı şekilde, vatandaşa ernflasyonu düşürebilmek için “boykot yapın “şeklinde fikir de veremez. Ekonomi yönetimi adı altında yetişmiş insanlardan birisinin çıkıp da bu şekilde enflasyonun düşmeyeceğini, bu vazifenin siyasi iktidara ait olduğunu söylemesi gerekir. Şayet, uygulanan “adı konmamış IMF programı” olan enflasyonla mücadele programından ümit kesildiyse, o zaman boykot da tavsiye edilir, başka türlü şeyler de..

Netice itibariyle, “enflasyon yüksek değil, fahiş fiyat var” propagandası, kendi gerçekliğine yabancılaşmış kitleleri ikna edebilir, inandırabilir. Ancak gören gözlere pek bir şey ifade etmeyeceği gibi yönetenlerin de kendilerini kandırmalarına yol açar sadece. Kısa bir süre içinde süratle fakirleşen ve bu sırada gayet sistemli şekilde fakirden yoksula bir servet transferi yaşanan bir ülke olarak, yıllık enflasyonu yüzde 2-3 ola ülkelere daha çok gıpta ile bakmaya devam ederiz.

Sorunun adı fahiş fiyat değil, ekonomi politikası adı altında uygulanan fahiş hatalardır ve hem bugünü hem de geleceğimizi çalmıştır. Bu da ağır bir vebaldir.