Mü min, yaşadığı hayatın bütününe bir imtihan olarak
bakarken, hayatının en yoğun dilimini oluşturan evlilik bölümünü, imtihan dışı
gibi göremez. Bir dağ başı ortamında hayat, ne kadar insan iradesine uyumlu
olabilecekse, esasen evlilik içinde de beklentilerimizin gerçekleşme oranı o
kadardır. Evlilik öncesindeki tatlı vaatler, okşayıcı sözler alışveriş
gerçekleşinceye kadarki pazarlamacı sözleri niteliğindedir. İnsan ile insanın
birleştiği her yer tam anlamıyla bir muammadır. Binlerce yıllık insanlık
birikiminin ortaya koyduğu sonuç budur. İnsan üzerinde yapılan bütün psikolojik
araştırmalar da bunu ispat etmektedir. İnsan en değerli varlıktır. En
değerliliği kadar da en sorunlu varlıktır. Her insan, bir sorun yumağıdır.
İkinci bir insanla bir araya geldiğinde de iki sorun yumağı bir araya gelmiş
olmaktadır. Evliliği bu mantıkla ele almak, aynı zamanda yeryüzünde imtihan
maksatlı olarak bulunmayı da idrak etmek demektir. Burada, evlilik üzerinden
bir korku bulutu oluşturmaya gerek yoktur; hayalci olmamayı, eşlerin birbirleri
üzerinde gereksiz beklentilere girmemeleri tavsiye edilmiş olmaktadır.
Belki de evliliğin, bir cihat olarak önümüze konmuş
olması, evlilik ile alakalı uygulamalarımızın her biri için sevap vaat
edilmesi, bu anlamda kadının bir mücahide kabul edilmesi bu hassas çizgi
üzerinden anlaşılabilecek inceliklerdir. Zor olduğu için evlilik ya da ikinci
bir insanın ömür boyu sıkıntılarına katlanmayı taahhüt etmek olduğu gibi risk
olduğu için nikâh ve nikâh ile gelen evlilik hayatı büyük vaatlere neden olmaktadır.
Kaymağını yiyip ekmeğini atmak gibi bir çelişkiye giremeyeceğimize göre
evliliği, bu geniş açıdan ele almak zorundayız. İçinde cennet nimetlerinin
bulunduğu büyük vaatlerin bedelsiz olabileceğini nasıl düşünürüz Hangi nimet
bedelsizdir ki, evliliğin nimetleri bedelsiz olsun Hiçbir mü min, eli
altındaki kadını cennet hurilerinden biri zannedemez. Elimizin altındaki
kadınlarımız, cennet hurilerine kavuşacağımız sebeplerdir biiznillah.
Bakışlarımızda onların hurileşmesi belki de asıl hurileri kaybetme nedenimiz
olacaktır. Aynı şekilde hiçbir erkek, kusurlardan arınmış bir melek değildir.
Olmasını beklemek de mümkün değildir. Kadınların, erkeklerinden melek gibi
olmalarını beklemeleri, hayatın muhtevasını bilmemeleri demektir. Hayatı
tanımayan, Allah ın dünyayı, kadını ile erkeği ile insanı neden ve nasıl
yarattığını bilmeyenler için, nişan törenlerinde, düğün salonlarındaki sözler,
evliliğin bütünü gibi algılanabilir. Biz ki, hayata Allah ın yaratma maksadını
esas alarak bakıyoruz, o salon mantıklı bakışla evliliği düşünemeyiz. Gerçekçi
olmaya mecburuz.
Gerçekçi olmamızın getireceği en önemli sonuçlardan biri
de şudur:
İnsan, mü min olmakla insanlık ötesi bir noktaya
yükselmez. Karakter yine insan karakteridir. İhtiyaçlar ve sıkıntılar hemen
hemen aynıdır. İnsan mü min olunca ya da karşımızdaki mü min insan olunca biz
sadece, insanî kimliği iman disiplini altına alınmış biri ile yüzleşmiş oluruz.
En başta cinsel arzular olmak üzere, mü min insanla mü min olmayan insan
arasında kadın veya erkek bir fark yoktur. Sadece mü min insanın, cinsel
şehveti haramlar/helaller dairesi içine alınmıştır. Tek fark budur. İnsan ise o
insandır.
Bu nokta iyi anlaşıldığında, bir erkeğin sakallı
olmasının, şalvar giymesinin hatta camide namaz kılmasının esasen iyi bir eş
olmasının garantisi olmayacağını anlarız. Sakallı olmak, iyi olmanın değil
emirlerden bir emre uymanın işaretidir. Sakallı olarak emre uyma işareti veren
bir mü min, aynı zamanda kul hakkı ve nikâh hassasiyeti alanında da emre
uyarsa iyilik vasfını kazanmış olur. Ambalaja bakarak muhtevaya karar vermenin
ötesine gitmemiş oluruz eğer insanları dış görüntüleri ile değerlendirip iyilik
ya da kötülük kararı verirsek.
Benzer şeylerin kadın için de söylenmesi mümkündür.
Mesela tesettür, Allah ın emirlerinden birini yerine getirmiş olmanın
işaretidir. Tesettürü, iyi ahlâklı olmanın ya da mükemmel bir eş olmanın
işareti olarak alamayız. Alacak olursak, dinimizin emirlerinden bir emri yanlış
alanda tahlil edip aldanmış olabiliriz. Tesettürsüzlük, kesin bir fuhuş olarak
damgalanamayacağı gibi tesettürlü olmak da mükemmel bir ahlâk ve geçim sahibi
olmayı garanti etmez. Pek çok mü minin perişan bir aile hayatı yaşamasında
sakala veya tesettüre aldanmışlık yatmaktadır.
Böyle bir kuralı konuşurken yani tesettür ve sakal gibi
iki din eksenli önemli simgeyi, içeriğini garanti edemez gösterirken bazı
mü minlerden tepki alabiliriz de. Bunu tesettürü veya sakalı önemsiz görme
olarak yorumlayan da olabilir. Hayatı ya da mü min olarak yaşamayı kadının
tesettürü, erkeğin de sakalından ibaret gören anlayış açısından bu tepki
normaldir. Gökyüzü çapında geniş bir perspektiften dünyaya bakıldığında ise ne
tesettür ne de sakal, insan hayatını kuşatacak kadar geniş bir alanı
kuşatmamaktadır. Tesettürün bilhassa kadın için oldukça yoğun bir değere sahip
olması başka bir şeydir. Erkek için sakalın, yokluğu bir harama bulaşmak olacak
kadar önemli olması da başka bir şeydir. Bir parçanın önemi veya taşıdığı
riski, bütünün kendisi olmasını gerektirmez. Her şey yerli yerine oturtulduğunda,
parçaların bütünü oluşturmadaki değerleri ile kendi çaplarındaki değerleri
arasında farklar olması tabii görülmelidir.
Biz hâlâ, hayatın bir imtihan olduğunu, evliliğin de
hayatın en yoğun bölümünü oluşturduğunu dolayısıyla evliliği olduğu gibi
imtihan kabul etmemiz gerektiğini anlatıyoruz. Evliliğin imtihan olmasını da,
iki sorun yumağı durumunda olan iki insanın birbirlerini idare etmeleri ile
simgelemeye çalışıyoruz. Bunu anlayabilmek veya anlamaz görünmek arasında bugün
bir nesil heba edilmektedir. Mobilya ve çiçek bolluğu, büyük büyük söz
ikramları avuntudan ileri gidememiştir. Gençler evlenirken, dünya dolusu
vaatlerin içinde, ceviz kabuğu doldurabilecek kadar mutluluk bulamadıklarında
kendilerine ya psikiyatri ya da harama atmakla teselli bulmaya çalışmaktadırlar.
Erkek, rahmeti ararken azaba düştüğünü vehmetmektedir. Kadın da mü min erkeğin
bile onu takdir edemediğini bir işkence ortamına atıldığını zannetmektedir.
Doğru olan ise başka şeydir; herkes kendini de, bulunması takdir edilmiş olan
durumu da doğru okumalıdır. Evlilik bir imtihandır. İçinde tatlı sahnelerin
bulunması, yer yer gülücüklerin, öpücüklerin, tatlı sözlerin bulunması gerçeği
değiştirmez. Düğün sahneleri, büyük büyük dualar, iri iri mobilyalar, çelenk
çelenk çiçekler, rengârenk boyalı evler, kalabalık toplantılar, günübirlik
kıyafetler, doğum törenleri, büyüyen bebekler, evlendirilen çocuklar, görüldüğü
zannedilen mürüvvetler ve insanın her yaşta kendini oyaladığı, birbirimize
karşı icat ettiğimiz şirin putçuklar Hiç biri gerçeği değiştirmeyecektir.
Hayat budur. Rabbimiz böyle dilemiştir. Peygamber aleyhisselam başta olmak
üzere peygamberler, salihler, önderler herkes bu imtihanı yaşamıştır.
İnsanlığın bu alanda kaydedilemeyecek kadar yoğun örnekleri vardır. Milyarlarca
kere denenmiş bir hakikattir bu: Evlilik imtihandır.
İnsanlığın bu büyük birikimini değerlendirmeyi ve kendi
lehimize sonuçlandırmayı, sevgili Peygamber aleyhisselam efendimiz bize şu
şekilde öğütlüyor:
Mü min erkek, mü min hanımından hemen küsmesin.
Beğenmediği bir huyu varsa beğendiği vardır. (Müslim, Talak, 3645)
Destanlaştırılacak bir öğütle karşı karşıyayız. Her
mü min erkek, bu nebevî öğüdü kulağına küpe yapmalıdır. Aynı şekilde her mü min
kadın da bu öğüdün konusu olduğunu bilmelidir. Mü min erkek, muhakkak bir iyi
taraf bulup onun üzerinden dengeleme yapmayı bilmelidir. Kadın da, eksikliğinin
karşı tarafında eksikliğini dengeleyebilecek bir iyi taraf sergilemelidir.
Hayat böyle yürür/yürütülür. Kusurlara, eksikliklere takılıp kalan da, teraziyi
dengeleyebilecek yenilikler ürütemeyen de hatalıdır. Bu hatanın bedeli bir
yandan kendine eziyete dönüşürken diğer yandan da öbür mü minin zindanlaşmış
bir hayat yaşamasına neden olmaktadır. Ortada kazanan var ise o da kesinlikle
şeytandır. Huzursuz ve beklentileri tükenmiş evlerde ne cihada ne de anlamlı
bir hayata gözünü açamayan uyurgezer aileler hiç yoruma gerek kalmayacak bir
kararla ilan edebiliriz ki şeytana çalışmaktadırlar. Şeytan, meyhanelerde alkol
tüketenlerden bu tür ailelerden kazanç elde etmektedir. Bu ümmet, insan
üzerinden planları olan bir ümmettir. İnsan ise aile demektir. Ailesi aktif
olmadıkça bu ümmetin ne meydanlar cihat kazanması ne de medreselerde, okullarda
insan yetiştirip var oluş maksadını gerçekleştirmesi beklenebilir. Erkekler,
peygamberlerinin bu destanımsı öğüdüne dönüp, onu ne kadar
gerçekleştirdiklerine bakmalıdırlar. İşte burada tekrar sakala dönüp diyoruz
ki, Peygamber aleyhisselama tabi olmayı sadece sakalla ölçeceksek yanılırız.
Ümmetinden cihat merkezi gibi aileler bekleyen bir peygambere, sakalla
yetindiğimiz cevaplar veremeyiz. Beklenenle verilen uyumsuz olur bu durumda.
Kadınları cennet hurileri ile yarıştıran bir peygambere, mü min kadınlar iki
metrelik bir bez parçası olan tesettür ile cevap veremezler. Kadının cihat ile
dolu olması gereken kimliği bununla gerçekleşmez. Ekmek ne kadar önemli olursa
olsun, hayatın en önemli doyurucu ögesi de olsa ekmek hayat değildir. Sadece
hayatın önemli bir parçasıdır. Erkek ve kadın için de sakal/tesettür din
değildir. Din yerine konamaz, din adına tam ölçünün görüleceği bir test noktası
olamaz.
Kadınlarının kusurlarını araştırmayı ve dosyalamayı bir
çeşit erkeklik zannetmek bu nebevî öğüde terstir. Sabit bir noktada tıkanıp
kalan ve bocaladıkça eşinin gözünde değer kaybeden kadının da, göz dolduracak,
boş bıraktığı noktaları dolduracak ilave güzellikler oluşturamayan kadının
tavrı da bu nebevî öğüde aykırıdır. Hayatı beklentilerimizle gün geçirme zemini
olarak heba etme yerine, açığı kapatmak için alternatifler üretme fırsatı
olarak kullanmalıyız. Hayat, bizim kuru temennilerimizle geçiştirilebilecek
kadar ucuz asla olamaz. Belki bu noktada kadının cihadının ne demek olduğunu
biraz daha iyi anlamış olacağız. Elbette, Peygamber aleyhisselamın sözünün
üzerimizdeki etkisi oranında olacak bu anlayışımız.
Öğüt üzerine bir yorum
Hadis âlimlerinden Aliyyulkarî rahmetullahi aleyh,
Mü min erkek, mü min hanımından hemen küsmesin. Beğenmediği bir huyu varsa
beğendiği vardır. Hadisini yorumlarken diyor ki (Mirkat, 10/181):
Ayıpsız dost yoktur. Ayıpsız dost arayan, dostsuz kalır.
İnsanın, özellikle de mü min insanın muhakkak iyi tarafları vardır. Onlar
keşfedilmelidir.