EŞYALAR ARASINDA

Abone Ol

Eşyalar ve insanlar arasında doğrudan bir münasebet vardır. İnsan eşyasız yapamaz. Eşyalar her alanda insanlar için önemli bir ihtiyaçtır. Ancak eşyalar da eskir. Dolaysıyla eski ile yeni arasındaki ilgi eşyalar içinde geçerlidir. Eski değerini yitirdiğinde bir hükmü kalmaz. Gözden düşer. Gözden düşünce de elden de çıkar. Fakat eski eşyaların bir kısmı vardır ki yıllar geçmesine rağmen kullanılmasa da değerlidir.

Eski eşyalar bir zamanlar bizimle birlikte olur. Zamanı gelince ya solar, ya eskir ya da modası geçer. Değerli olduğunda da yeri değişmesine mukabil gözden düşünce de yerini yeni pırıl pırıl eşyalara bırakır. Aradan yıllar geçer bir de bakmışsınız ki bazı eşyalara insanlar hasret duyar. Dahası antik hale gelir. Sonra da bütçelerinden daha fazla para harcayarak o eşyalar geri alınır. Yıllar önce sıradan kullanılan eşyaların yıllar sonra bir süs eşyası mesabesinde değerli olması insanı nostaljik bir yolculuğa çıkarır. Geçmişi anımsatır. İyi kötü hatıralar bir bir gözlerde canlanırlar.

İnsan için ilericilik ve gericilik üzerine kurulan münasebeti düşününce bir bakıma eşyalar ve insanın değerini unutmamak ne mümkün… Geçmişte kalan bazı anlayışlara ve yaşantılara gerici gözüyle bakanlar yeri geldiğinde kendileri de aynı pozisyona düşmektedirler.

Kendine bakmayan, kendisini sigaya çekmeyen insanoğlu suçladığı veya algısında oluşan gericilik takıntısına kapılmadan da edemiyor. İnsan için gericilik bir şeyin geçmişte kalışı ne ise yaşadığı asırda düştüğü açmazlar da bir bakıma da odur. Dolayısıyla insanın kıyafetlerinde gericilik anlayışına kapılanlar; o insanların eşyalarıyla bütünleşmesinden oldukça rahatsız olmaktadırlar. Hâlbuki toplumun büyük çoğunluğunun onaylamadığı ancak bir şekilde de ses çıkarmadığı abes takı veya giysilerle aynı duruma düşmektedirler. Ancak düştükleri durumu görmezden gelmeleri bir şeyi değiştirmiyor. Zira imrendikleri, modaya uydukları eşyalar veya aksesuarlar tarihin derinliklerinden izler taşıdıkları da görülmektedir. Yani başkalarını sorgulayanlar her nedense kendilerinin içinde bulunduğu pozisyonu es geçiyorlar.

Eşyaların maddi ve konumu itibariyle bir değeri de vardır. Ama en önemli ve hususiyetle dikkat çekici yanı da geçmişe tanıklık etmesidir.

Bazı arkadaşlıklar sıklıkla olmasa da zamanla değişir. Yeni kişilerle münasebetler kurulur. Bazılarıyla sık sık bazılarıyla da ara sıra görüşülür. Bazılarıyla da sımsıkı bir bağla bağlanılır. Bu dostlukları yıllar da eskitemez.

Eşyalar da böyledir. Fakat hiç değişmeyen eşyaların sayıları da sıkı dostluklar gibidir. Hiç değişmeyen eşyalar pek değerlidir. Nadirdir.

İyiler az bulunur hem de çok az…

Güzellikleri görmek mümkündür ancak her güzel iyi değildir.

Eşyalar bizi farklı gösterir. Üzerimize giydiğimiz giysiler bambaşka bir hava verir. Kimliğimizi yansıtır. İmaj birçok ferdin dikkat ettiği hususlardandır. Karizma her ne kadar kişiliği ortaya çıkarsa da üzerimize giyilen elbiselerin bir pırıltısı ve etkisi vardır. Kişilerin bakışlarında az çok bazı değişiklikler uyandırır. Eşyaların renkleri de bizim hayata bakışımızı vuzuha çıkartır.

Tanpınar demiş ki: “Bizi hiç tanımayan bir insan birden bire elbisemizin içine girdiği, kunduramızla yürüdüğü için, adeta onun gizli zoru ile bize yaklaşır, farkında olmadan bizim itiyat ve düşüncelerimizi benimser.”

Sevdiklerimize küçük büyük elbiseler hediye etmek eşya üzerinden insana verilen değeri ve uygun düşen bir düşünceyi gösterir. Eşya hediye etme düşüncesi de Roma imparatorları, krallar, diktatörler hatta Osmanlı hükümdarlarının, vezirlerinin kürk ve kaftan hediye etmelerine kadar gittiği kaydediliyor.

Yine Tanpınar’a döneceğiz. Tanpınar bizleri ülkemizin nüfusunun henüz düşük bir seviyede olduğu yıllara götürüyor. Dahası varlıkla henüz tanışamamış insanlara da… Şöyle diyor usta romancı ve şair: “On sekiz milyonun yarısının saati yoktur ve mevcut saatlerin çoğu da işlemez. İçlerinde yarım saat, bir saat gecikenler vardır. Çıldırtıcı bir kayıp…”  (Saatleri Ayarlama Enstitüsü, sh. 36).

Eşya ve insanın durumunu nihayete erdirmek gerekirse; bir kısım eşyalarla yetinmeyen harisler en pahalılarına hücum etmekle hayatı zapturapt altına almaya kalkışıyorlar! Olan da oluyor sonuçta!

Mütevazı bir hayat insanlık için elzem olanıdır. Bunun dışına çıkanlar sığ denizlerde macera arıyorlar demektir. Evet, bir adam etrafında çirkinlik, fakirlik, sefalet gören bir fert iken an gelir birden bire asil zevk ve saadetleri görür ve duyar. İnsan ruhunun asilliğini anlar. Kendisi avam veya akademik bir mevkide olsun yüksekleri de görebilir veya yükselebilir. Ancak insanlık her hâl ve şartta kendisini unutmamalıdır. Kendini yaratanı unutan önce kendini unutur. Kendini o eşyalar içinde ve arasında unutunca da eşyalarla yükseldiği gibi eşyalarla da alçalır!