Eski kin deme Dök içini rahatla

Abone Ol

Bir Neşetti, geldi geçti!

Neşet Ertaşın ölümü her kalem erbabına yazdırdı birşeyler. Kimi şahsiyetini ve türkülerini severken, kimi onu bahane ederek açıverdi içinin derinliklerinde yağ bağlayan kin sayfalarını.

Kimi onun sesine ve sazına bağladı ülkesini sevmekten yanıp tutuşmasını, kimi nüfus kağıdı ve ikametgah senedi yorumculuğunda çağ atladı.

Neşet Ertaşın Neşet Ertaş olmasına kızıyordu birileri de... Bu ülkenin insanları ile aynı boyda, aynı hizada olmasına kızıyorlardı. Sazıyla ders verme iddiasındaki tüccarları çok alkışlama alışkanlıkları vardı çünkü.

Bu ülkede doğmuştu, kaynağını bu ülkeden almıştı. Derviş gönlüyle söylersek: Bir Neşetti, geldi, geçti!

Yukarıya aldığımız paragraf bu ülkenin ünlü bir gazetesinin, ünlü bir yazarının kaleminden damlayan kan artıklarıdır. (Malzeme mankeni gibi görmesine takılmamak gerek, övgüler de düzmüştür daha sonra.)

"Ahaliye demokrasi feriştahı olarak kakalanan Demokrat Parti..."

Bu ne kin

Bu ne Silivri Sendromu

Halkcı olmayı her cümlelerinde vurgularlar, halk demeyi çok severlerdi halbuki.

Demokrat Partiyi on yıl iktidarda tutmuşlarsa, halk olabilirler mi Olsa olsa ahali olurlar.

Ahali: (Aralarında aynı yerde bulunmaktan başka hiçbir ortak özellik bulunmayan kişilerden oluşan topluluk)

Halk: (Aynı ülkede yaşayan, aynı uyrukta dil, kültür bağı olan insan topluluğu, insanlar, toplum)

Bu kızgınlığı Kırşehirli olan, bir ara Yozgatlı olan, Türkiyeli olarak ölen Neşet Ertaş çağrıştırmış/ateşlemiş olabilir mi

I-ıh! Binip kırata sürmeli!

Kırat: Demokrat Parti, Her bahanede vur. Kim savunacak Tarih dersen İsmet paşacıların inhisarında.

51 yıl öncenin Eylül günlerinde Menderes ve arkadaşları asıldığında, bizim çocuk gözlerimize hep üzgün insan görüntüleri kayıtlanmıştı.

Demokrat partiyi tutan ailelerimizin, komşularımızın yanında üzülen Halkcıları görmek için için sevindiriyordu bizi. Çünkü diyorduk, herhalde bundan sonra bizimkiler de konuşabilir onların karşısında. Ortak bir noktada birleşildiğine göre...

Sonra ne şaşkınlık yaşamıştık ama... O günlerden sonra her karşıma çıktığında şaşırmak fiili, o halimiz tekrar tekrar canlanır gözlerimde.

- Üç kişi de bıraktılar... Asacaklardı on beş tanesini...

Üzüntüleri bu yüzdenmiş. İmralının toprağını oyuk oyuk oymaları; gören de fidan bahçesi hazırlanıyor sanır; sevinmeye hazırlıkları imiş.

Donmuş kalmıştık

(Onların o üzüntülerine tanık olduğunu bir tv programında Oral Çalışlardan yıllar sonra duymuştum.)

Kırşehir ilçe yapılmış, Kırşehir il yapılmış!

Bir bu suçlarından ötürü asmadınız mı adamları Kars-Ardahan satışları ve Et Balıkın kıyma makinalarına belgeniz yoktu ama, Kırşehir kaymakamının atanma yazısı adamlık diplomanız olarak geçerliydi artık.

Muhalefet yapmayı provakatörlük, tetikcilikle karıştırmış bir politikacı yüzünden hata yapan on yıllık bir iktidar partisi, bir ihtilalle devriliyor, idamcılar sıraya giriyor... Ve aradan 51 yıl geçiyor. İçinde muhtıralı 12 Martların, işkenceli 12 Eylüllerin, tank yürümeli, fişlemeli 28 Şubatların, e-bildirgeli 27 Nisanların olduğu 51 yıl.

Üç idam yetmemiş, Kırşehire vali yerine kaymakam göndermenin cezasının eşitliğine..

Ey Neşet Ertaş! Rahmet olsun sana.

Bir öldün, içlerini/kinlerini döktüler, rahatladılar.

Ölü halin bile, yaşarken olduğun gibi iyilikci imiş.

Ey Ahali! Duyduk duymadık demeyin!

Ağlarım zarı zarı

(A.Özal - S.Özal)

Açılsın T. Özalın mezarı

(Savcılık Makamı)

Babasının yanından gazetelere telefon eden, şöyle yazmazsanız kapatırız ha! Diyerek, terbiyecilik ve hizaya sokma görevlerini bi hakkın başaran oğul A.Özal tv kanallarını dolaşıyor ve anlatıyor:

Babasının "Benim oğlum uçak pilotu. Bir koyup üç alacağımız Irak Savaşı olursa, en önde o gidecek" diye öğündüğü A.Özal tv kanallarını dolaşıyor ve anlatıyor:

"Babama uçakta suikast yapılmıştı.

Özel alınan uçakla gidiyorduk. Elektrikler kesildi, ben uçağı Büyükadanın üstünden döndürdüm. Havaalanına indik, Kulenin haberi yoktu. Uçak patlayabilir diye arka kapıdan indik. Elektrik kablolarını fazla sıkıştırmışlar. O gün uçağımız düşebilirdi. Çok korkmuştuk. Uçakta 13-15 kişi vardı."

A.Özalın anlattıkları...

T.Özalın gezilerinde kullanılsın diye alınan uçak yolcuları ve mürettebat, korumalar dahil 15 kişi...

Olay neden medyaya yansımıyor Neden tek tanık A.Özal. Diğer 15 kişi, hayatlarını ve yaşadıklarını hiç önemsemeyen insanlar mı idi Neden hiç kimse konuşmadı bunca yıl bir medya organına Tefrika olmaz mı idi "T.Özalın uçağı düşecekken ben de oradaydım" başlıklı röportajlar

Dahası, kayıtlarda yok mu o insanların kim oldukları A.Özalı ikidebir çıkarıp konuşturan kanalların reyting dertlerinin kapsama alanına girmiyor mu o insanları bulup konuşturmak

"Alana indik, tekerimiz patladı, kulenin haberi yoktu."

Yani o alan, canı isteyenin dönüp geldiği ve indiği bir alan mı Sağır ve kör kuleli bir alan mı Neden o kulenin görevlileri, sorumluları bir cevap vermiyorlar. Cevap verme yasakları mı var A.Özal bunu da mı biliyor

Sonra gelen itfaiye ve ambulansları kim göndermiş olabilir A.Özalın itfaiye ve ambulans konularında hangi tedbirleri vardı

Havada bitiremedik işlerini diyen gücün, sahte doktorlu ambulans, sahte itfaiyecili araöz aracı bulmasını kim engellemiş veya yasaklamış olabilir A.Özal bu ihtimalleri de düşünmüş ve orada bir tedbir almış olmalıdır Belki sonraki programlarında dinleriz.

Hep A.Özal yazıp durmayalım; biraz da diğer ve önemli kahramanlardan S.Özaldan yazalım. T. Özalın "Şuraya bir kaset koy da neşemizi bulalım Semira" dediği S.Özaldan.

Hala cevabını aradığım bir soru var aklımda. Bilmem, açılan mezardan bir ipucu çıkar mı

T.Özal Çankayada düştüğünde, ki resmi raporda dahi tam yeri tesbit edilebilinmiş değil; yatak odası mı, salon mu, giriş mi, çıkış mı, orta yer mi, her neresi ise, S.Özal oraya ne kadar uzaklıkta idi

Bir rivayete göre Gürsel zamanından kaldığı söylenen ve ambulans denilen sadece yataklı otomobil sınıfına kayıtlı o araca bindirilirken, S.Özal nerede idi

Felaket alanlarında gezerlerken dahi elele tutuşarak pozlar veren o çift görüntüsü, neden hastane yolunda, ambulansta, hastanede yansımadı medyanın kameralarına, fotoğraf makinalarına Özel fotoğrafçıya çektirilerek basına dağıtılacak resimler kategorisine girebilir mi böyle bir durum

S.Özal, T. Özalın cenazesinin yanına ancak ne zaman gelebildi ve o ana kadar Çankayada ne yapıyordu Hangi önemli iş engellemişti, hemen ambulansın peşine düşmesini

Kayıtlarda 1970 üretimi var, denilen o ambulansı bulmaktan daha mı zordu, S.Özalı bir araca bindirerek, ambulansı takip ettirmek

Ve o ambulansın şoförüne kim söyledi, kalp krizi geçirmiş bir T.Özalın Ankara yollarında dolaşmasının iyi gelebileceğini

Hakemler büyüyünce ne olurlar

Bu sayfada futbol yazısı yazmak zordur, bilirim. Lakin teferruatların girdaplarında dolaşmak da bizim işimiz.

Yazmaya mecburum.

Bir büyük takım ve bir küçük takım maç yapıyorlar süper lig kategorisinde. Tarifleri açmaya lüzum yok. Büyük takım denince hangi isimlerin sayıldığı malum. Anadolu takımlarıdır TFF ve hakemlerine göre küçük takım statüsündekiler.

Kural bellidir ve değişmez: Büyük takım küçük takımı yener. Gazeteler ve tv ekranlarında hep büyük takımın başarısı vardır.

Fakat bu yeniş bazen çok parayla transfer edilen Avrupalı veya yeni dünyalı futbolcular sayesinde ve hatta büyüklüğü İtalyada filan tescil edilmiş teknik adamların taktikleriyle olmaz; TFF armalı hakemler dolayısıyla olabilir. Netice aynıdır, büyük takım haklıdır.

Bu ülkede yaşıyorsan, ve ruh sağlığının bozulmasını istemiyorsan, bu yaşantıyı normal sayacaksın, ki ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Ama yalnız başıma değil. Futbol yazarı kalemşorların yardımı ile. Onların sağladığı psikolojik, psikonöropatik destekle.. Neden bu ülkede yeteri kadar psikiyatrist ve psikolog yok sanıyorsunuz. Futbol yazarı deyip geçme, adamlar iki işi birden yapıyorlar.

Nasıl mı İzah edelim, efendim.

Hepsi yazıyorlar: Yani hepsi hemfikir. (Aynı maçı seyretti insanlar stadda ve tv ekranlarında...) 17. Dakikada kırmızı kart ve penaltı olmalıydı, ama olmadı. Haklı gerekçeleri açıklıyorlar.

Bir: Daha maçın başı sayılırdı. Hakemlerin gözleri yeni yeni sahaya alışmaya başlamıştı. Dolayısıyle o pozisyonu görmemeleri gayet normaldir.

İki: Genç hakemimiz, ki TFF ve UEFA kendisinden çok ümitlidirler, durduğu nokta dolayısıyla o pozisyonu görmeleri mümkün değildi. Bizim tv ekranından tekrar seyrederek evet penaltı dememiz yanlış olur. Çok şey beklenen genç hakemin vermediği karar doğrudur.

Üç: Konuk takımın maçın başında bir penaltıyı kazanırım ve onun üstüne yatarım; bir puan alırsam iyidir, düşüncesi çok yanlıştı. Hakem bey bunu vaktinde anlayarak konuk takımın öne geçmesine izin vermedi. Yani karar çok doğru.

Dört: Diyorlarki İstanbula gelen Anadolu takımlarının hakları yeniyor. Bu görüşe katılmak mümkün değil. Çünkü hakemler her penaltıyı verecek diye bir kural yok. Moralimiz bozuldu demek, bahanedir efendim. Yedikleri her golde ofsayt diye durmaları, ofsayt taktiği uygulamaları da hata idi. O kadarcık ofsayt kadı kızında da olur. Hakemlerimiz de nihayet bir insan.

Bir Anadolu takımı İstanbulda bir İstanbul takımına yenildiğinde yazılanlar söylenenler sadece bunlar mı Hayır!

Şunu da diyorlar. (TRT ekranında da söylendi.)

Bu Anadolu takımı varya bu Anadolu takımı, böyle giderse bu ligde kalamaz, düşer!

Adamlar aynı zamandı kahin, falcı, müneccimbaşı...

Netice şu: Amadolu takımı futbolcusu gol atmak için İstanbul takımının ceza sahasına dalarsa, düşürülür. Penaltı verilmez. Düdükler, böyle teşebbüslerde bulunma, yenileceksin diye çalınır.

Son netice: İşte bu yüzdendir bu ülke insanlarının ruh sağlıklarının çok sağlıklı olması.

Hakem telefonları niçin hiç takibe takılmadı sanıyorsunuz.

Korku TÜSİAD imalatıdır

TUSİAD Başkanına sormuşlar: Başbakandan korkuyor musunuz

Neden korkulu bir soru

Korkulacak adam mı

Korkulacak durum mu var

Gibi yorumları boşverin. TUSİADın raporlar yayınlayıp hükumetleri korkuttuğu günlere bir gelin. 12 Eylüle zemin hazırlayan o raporlu günlere.. Hatırlamak gerek...

ÇİÇEKDAĞI

Neşet Ertaş, Kırşehirliydi.

Bi ara Yozgatlı oldu.

Çünkü, Osman Bölükbaşı 1954 seçimlerinde Kırşehirden Tulum çıkarıp, mebus olunca... Ahaliye demokrasi feriştahı olarak kakalanan Demokrat Parti pek sinirlendi, KırşehirI zart diye ilçe yaptı, zurt diye Nevşehire bağladı. Diyeceksiniz ki, Yozgat bunun neresinde Neşet Ertaş, Kırşehire bağlı Çiçekdağı ilçesinde dünyaya gelmiş. KırşehirI Nevşehire bağlarken, Çiçekdağını Yozgata bağladılar.

(Hürriyet Gazetesi 27 Eylül 2012, Yılmaz Özdil: Çiçekdağı yazısı)

AKPye katılan katılana..

Gazeteler

Dün AKP merkezinde düzenlenen 13 katılım töreninde de konuşan AKPden tek sorumlu başkan ve Başbakan Erdoğan muhabirimize aynen şunları söyledi:

"Bu katılım törenleri, bizi hükumet işlerinden alıkoymak isteyen, "one minute" çektiğimiz dış güçlerin bir oyunu olamaz. Ki katılanların hepsi numan değil.

Kalkınma partisi idik, katılma partisi olduk."

Kameramanımız AKP dolmuşuna binenleri doğrusu iyi tesbit etmiş.

Sağlık olsun

Doktorlar

İstanbulluların meşhur Lokman Hekimi Hafız Cemal, eski doktorun son örneğidir. Yoksul hastalarına, eğer biraz kansız, biraz zayıfsa, mutlaka kendi mutfağından bir kavanoz da reçel ikram ederdi. Kayısı ise Kıbrıstan gönderilmiştir, şeftali ise Bursadan, üzüm pekmezi ise İzmirden!

Türkiyenin her bölgesinde hastaları vardır Hafız Cemalin. Muayene odasında şu levhayı görmüştüm bir kere:

Sahici yoksullardan para alınmaz!

Yanında bir başka levha:

Muayene ücreti hasta başına en az üç lira.

Onun yanında bir levha daha:

Para yerine ayniyat Kabul olunur.

Dostumdu. Çekinmeden sordum:

- Sahici yoksulu nasıl anlayacaksın

- Belli olur, dedi...

- Ya belli etmiyecek kadar kurnazsa

- Ustalığına bağışlarız!

- Pekiy... Hasta başına en az üç lira ne demek

- Efendim, ailece gelip muayeneden geçiyorlar ve yine üç lira veriyorlar... En aza gelince...

Gülmesini tutarak fısıldadı:

- Fazla veren olursa reddetmeyiz!

- Ya para yerine ayniyat ..

- O da köylü hastalarım için bir kolaylık... Yağ, yumurta, tavuk, bulgur, kuru fasülya... Hepsi makbulümüz!

- Böyle hastalarınız çok mudur doktor

- Çoktur.. Pek çoktur.

- E, ne yaparsınız o kadar erzakı . Siz bir, eşiniz iki...

Odada kimse yoktu. Ama Lokman Hekim yine de kulağıma fısıldadı:

- Yoksul hastalarıma dağıtırım!

Doktor Hafız Cemal, Tanrı sağlık ve uzun ömür versin, yüz yaşının üstündedir şimdi... İçki içmez. Sigara içmez ve merdiven çıkarken, her basamakta biraz durup elindeki gazeteden üç dört satır okur. Sonra bir adım atar!

Ahmet Haşim, Merdiven şiirini onun için yazmıştır sanki:

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden...

BİR ONLARDAN:

Fransızların filozof edibi Alain, bir eski zaman hekimi anlatır: Omuzunda siyah pelerin, başında geniş kenarlı şapka, yüzünde bütün yorgunluklarını saklayan yumuşak, kadife gözler... Hastalarına koşar... Dağlardan, tecrübeli elleriyle topladığı otları, çiçekleri, yaprakları kaynatır... Hazırladığı ilaçları en asi ruhlara sükun veren tatlı sözlerle içirir... Pelerininin cebinde bir avuç para vardır. Sayısını kendisinin de bilmediği bu paraları oraya hastaları koyar... Her hasta ne vermiştir, bilmez... Dertli ellerin bıraktığı bir kaç kuruş onun meçhulüdür ve her hasta, ister zengin olsun, ister fakir, ister cömert olsun ister cimri, onun için birdir!.. (Y.Z.O)

Dr. Hafız Cemal

Lokman Hekim

Yeni eserleri: Sarımsağın sarılığa faydası - Şeftalinin hassaları - Patlıcanın otuz türlü yemeği - Nimet fasülye - Hıyar yiyin, vitamin alın - Ademi iktidarsızlık (!) ve bel gevşekliği - Oğlan çocuklarının elleriyle burunlarını karıştırmalarına nasıl mani olursunuz (Bir gazete ilanı)

ASLAN YATAĞINDA "KIRINTI" BULUNMAZ

Lütfi Kibiroğluna gelir bir AKPli.

- Beni biliyorsun. AKPde ağırlığım var. Sayın Başbakan beni kırmaz. Gel, seni Büyükşehire aday gösterelim! Diyor.

Bir sohbetimizde bunları anlatırken gülümsüyordu Kibiroğlumuz.

- O arkadaşa diyemedim: Benim neremde bir yanlışlık gördün

Cevabın güzelliği, AKP hücumda dedirtti bana da. Tekliflerle saldırın "savunan adam"lara.. Başka Numan varsa yani..

NİKRİS

Cihan sulhü idi gönüllerde murad,

Yaklaşmıştı Fatih, Yavuz, Mehmed, Murad...

Yenmek üzereydi dünya her zilleti,

Engel oldu meşum bir nikris illeti..

BELDEN DÜMENLİ

Haramla beslenmiş koca gövdesi,

Kilisede işi yok hiç, camide de...

Haram denizine açılmış bir kere,

Daim dümen belde, komuta midede...

EKREM ŞAMA