Eski bayramların insanı ya da eski insanların bayramı

Abone Ol

Allah, bütün yaratılmışları belli bir mertebe ve hiyerarşik sistem içerisinde şekillendirmiştir. Nasıl ki, insanın diğer canlılara karşı, Mekke, Medine ve Kudüs gibi şehirlerin diğer şehirlere karşı bir üstünlüğü varsa gün, gece ve ay gibi bazı zamanların da, diğer zamanlara karşı bir üstünlüğü vardır. Kandil geceleri, cuma günü, bayramlar ve ramazan ayı gibi zamanlar, diğer zaman dilimlerine göre daha üstün ve kutsal kabul edilir. Bundan dolayı bayramlar Müslümanlar nezdinde özellikli bir yere sahiptir.

Peki, Müslümanlar tasavvurunda olması gereken bayramlara yüklenen anlam ve önem ile günümüzde bayramlara atfedilen anlam ve önem arasında bağlantı hakkıyla sağlanabiliyor mu? Bu soruya olumlu cevap verebilmek maalesef mümkün gözükmemektedir. Bu sorunun olumsuz cevabı, zamana yüklenilen anlamın kaybedildiğinin, modern zamanın dayatmalarına boyun eğildiğinin ve çağın sunduğu yaşam tarzının tüketildiğinin bir göstergesi olacaktır.

Günümüzde sadece bayramın anlam ve önemiyle ilgili bir kırılma yaşanmıyor. Bayramın kutlanış biçiminde de aynı kırılmayı görüyoruz. Hepimizin malumu olduğu üzere modern hayatın yaşam biçimi, tüketim, konfor, haz ve eğlence üzerine kuruludur. Hızlı ve hazlı yaşamın cenderesinde anı kotarma telaşında bir hayat sunumu var karşımızda. Kutsallık günümüzde yaşamın belirleyicisi olmaktan çıkmıştır.

Netice itibariyle yaşanan zamanlar, modern dünyanın bize sunduğu cazibeli hayatın belirleyiciliğinde şekilleniyor. Günümüzde maalesef Müslümanların anlam dünyasında çok derin manaları ihtiva eden bayramlar da bu şekillenmenin etkisinde kalmıştır. Günümüzde bayramın kutlanış biçiminde iki önemli sapma göze çarpmaktadır. Birincisi bayramın tatil olarak algılanmasıdır. İkincisi ise bayramın seküler eğlence mantığı içerisinde değerlendirilmesidir.

Bayramlar tatile ya da eğlence zamanına indirgendiği için Müslüman’ca yaşam adına elimizdeki imkânlar bir bir yok edilmiş oluyor. Tatili bayramların asıl gayesinin yerine ikame etmek bu zamanların derinliğine yönelik hiçbir katkısı yoktur. Sıla-ı Rahim’in esas olduğu bu zamanları tatil için fırsata dönüştürmek yabancılaşmanın vardığı noktayı gösterir. Bu durum tatilin formuyla değil ontolojik varlığıyla alakalı bir sapmadır. Bayramlarda bir güzel servis edilen İslami tatil gibi kavramların da böyle bir ontolojik sapma yaşadığını bilmemiz gerekiyor.

Aynı durumu bayramın eğlenceye fırsat oluşturması için de söyleyebiliriz. Eğlence günümüz dünyasının insanı saran ve ruhunu daraltan hayat koşturmasından bir kaçıştır. Bu kaçış için bayramların fırsat olarak kullanılması, bayramın asıl amaç ve mahiyetinin göz ardı edilmesine neden oluyor.

Modern çağda oruç ayı, kandil geceleri ve bayram günleri gibi zamanlar, bize zamanı Müslüman’ca yaşamak için imkân oluşturmaktadır. Yoksa Müslümanların, modern hayatın cazibesi, lüks ve konforun vazgeçilmezliği karşısında kendini koruyabileceği bir alanı yoktur. Günümüz sapmaları karşısında Müslümanların sığınağı kutsal zaman ve mekânlardır. Bayramları bu pencereden değerlendirip, bu şuur ve hassasiyetle ifa etmemiz gerekir. Şunu da unutmamak gerekir ki, bu vurdumduymazlık ve yozlaşma devam ettiği sürece kaybedilmemiş son mevzilerimiz de düşebilir.