Sabahın erken saatiydi. Mutfakta tencere kaynıyor ama içi eskisi gibi dolu değil. Anne kepçeyi sallıyor, baba gazeteye bakıyor, çocuk okul çantasını omzuna almış sessizce bekliyor. Masadaki ekmek dün akşamdan kalma, peynir incecik kesilmiş, zeytin sayılı. Kimse bir şey söylemiyor ama herkes biliyor, sofradan her gün bir avuç eksiliyor.
Aklıma Nasrettin Hoca’nın hikayesi geliyor. Oğul babasına demişti ya, eşeğin yeminden her gün bir avuç alıyorum, fark etmiyor. Hoca da cevap vermişti, mutlaka fark eder. Gün gelmiş eşek ölmüş, Hoca demiş ki demek ki farkına vardı. Bugün bu ülkede olan da bundan farklı değil. Vatandaşın sofrasından her gün bir şeyler alınıyor. Zamla, vergiyle, enflasyonla, sıkılaştırma masallarıyla. Fark edilmediği sanılıyor ama fark ediliyor. Hem de iliklere kadar.
Televizyonlarda grafikler gösteriliyor, enflasyon düşüyor deniyor. Rakamlar makyajlı, cümleler süslü. Oysa pazara çıkan herkes biliyor gerçeği. Gıdada enflasyon kağıt üstünde değil, tezgahta yaşanıyor. Yüzde 70 mi, yüzde 100 mü, tartışması bile lüks. Çünkü file dolmuyor, cüzdan hafifliyor. Firmalar bir bir kepenk indiriyor, iş yerleri batıyor, insanlar işsiz kalıyor.
Ama anlatılan masal hep aynı, biraz daha sabır.
Para politikasının tek hedefi enflasyonmuş gibi davranılıyor. Oysa ekonomi tek ayakla yürümez. Para politikası, maliye politikası ve üretim politikası birlikte düşünülmediği sürece sonuç değişmez. Sadece faizle, sadece sıkılaştırmayla, sadece kemer sıkarak bu millet refaha ulaşamaz. Para politikası tek başına ne kalkınma getirir, ne adalet sağlar, ne de huzur.
Bir iktisat politikasının amacı sadece fiyatları bastırmak değildir. Yüksek kalkınma hızı gerekir, yurt içi tasarruflar artmalı, tam istihdam hedeflenmeli. İnsanlar iş aramak değil, iş beğenmek derdinde olmalı. Milli gelir artmalı, fert başına gelir yükselmeli, gelir dağılımı adil olmalı. Faiz yükü değil üretim konuşulmalı. Vergi yükü dolaylı vergilerle garibanın sırtına binmemeli, gelir ve servet üzerinden adaletle toplanmalı.
Bu ülke kendi kendine yetebilmeli. Tarımda bolluk, sanayide güç, enerjide bağımsızlık, teknolojide atılım, AR-GE’de derinlik olmalı. Gençler umutla geleceğe bakabilmeli. Emekli ay sonunu nasıl getireceğini düşünmemeli. Asgari ücretli maaşını alır almaz erimesini izlememeli.
Bir de şu zam oyunları var. Her sene aynı senaryo. Yıl sonuna doğru zamlar tutulur, enflasyon kağıt üstünde düşük gösterilir. Emekliye, asgari ücretliye artışlar bu dönemde yapılır. Ardından yeni yılın ilk günleri gelir, zamlar sel gibi yağar. Elektrik, doğalgaz, gıda, ulaşım, neredeyse yüzde yüze varan artışlarla verilen maaş zammı kuşa döner. Aralıkta yapılan hesap bir şark kurnazlığıdır. Adalet varsa, zamlar yapıldıktan sonra maaş artışları yeni yılın gerçek enflasyonuna göre belirlenir.
Halk yaşadığını unutmaz. Kurt yediği ayazı unutmaz derler ya, millet de unutmaz. Seçim sandığı hafızadır. Bugün sofradan alınan her lokma, yarın sandıkta bir hatıra olur. Önümüzde daha zaman var ama yanlışta ısrarın bedeli ağır olur.
Bu ülkenin pur liberal masallara değil, toplumcu, milli ve İslami iktisat politikalarına ihtiyacı var. İnsanı merkeze alan, üretimi önceleyen, adaleti esas alan bir anlayışa. Yoksa bir gün hep birlikte heyecanla koşup baba diyeceğiz, bizim eşek öldü. Ne yazık ki o gün geldiğinde farkına varmanın kimseye faydası olmayacak.