Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) Genel Başkanı İbrahim Ertan Yülek, hem Erbakan Hoca ile hem de M. Recai Kutan ile uzun süre yakın çalışan bir isim.

İbrahim Ertan Yülek, Prof. Dr. Necmettin Erbakan ile ilk ne zaman tanıştı?

Erbakan Hoca'nın çalışma usulü ve disiplini nasıldı?

Önemli toplantılarda katılımcıları şaşırtan hangi yönleri vardı?

1994 mahalli seçimlerinde uçakla Erbakan Hoca ile Kırıkhan'a giderken neler yaşadılar?

Erbakan Hoca, M. Recai Kutan'ı nasıl nitelendirirdi?

M. Recai Kutan özel hayatından neleri anlattı?

Bu soruların cevabını ESAM Başkanı İbrahim Ertan Yülek ile konuştuk.

Yülek, Erbakan Hoca ve Recai Kutan'la anılarını, hatıralarını anlattı.

Milli Gazete Pazar Sohbetlerinin ikinci kez konuğu olan İbrahim Ertan Yülek, sorularımızı içtenlikle cevapladı.

SORU: Makine Yüksek Mühendisi olarak Erbakan Hocanın önderliğinde gelişen Ağır Sanayi Hamlesi hakkında neler düşünüyorsunuz?

İBRAHİM ERTAN YÜLEK: Ağır sanayi hamlesi. Adı ağır sanayidir ama içinde uçak sanayi vardır. TUSAŞ... Bugünkü TUSAŞ'ın yerini rahmetli Erbakan Hoca, tam 1974'te, CHP ve MSP koalisyonu döneminde 1 milyon metrekare yeri TUSAŞ'a verdi.

Başına da çok seçkin bir arkadaşımızı getirdi, genel müdür olarak.

TUSAŞ çekirdekten başlayıp neticede savaş uçakları yapacaktı.

Ama şimdi Allah'a çok şükür aynı yer, uzay sanayi merkezi haline geldi. Organize sanayi bölgesi yapıldı.

TUSAŞ çok güzel işler yapıyor şimdi.

Ama bu milli ağır sanayi hamlesi başlattığımız yılda başladı.

Ağır sanayi hamlesi içinde TESTAŞ var. Nedir o? Türkiye Elektronik Sanayi. Yükte hafif pahada ağır olan sanayi...

Başka birçok sanayi var. Bunun içerisinde motor sanayi var. Mesela TÜMOSAN. TÜMOSAN Konya'da yapıldı ama TÜMOSAN'ın Mercedes

fabrikası Aksaray'da yapıldı.

Rulman'ın temelini biz İnegöl'de attık.

Efendim bütün her sanayiye temel atıldı ama adı ağır sanayi oldu. Ağır sanayi dünyada belki nevi şahsına münhasır düşünülmüş bir projedir.

Rahmetli Erbakan Hoca sistematik bir yöneticiydi, işletme

eğitimi almadı fakat hocanın dirayetiyle neler neler yapıldı...

Neler yapılacak? Nerede yapılacak? Ve ne zaman bitecek?

Bunun için ne yaptı? Bu planlamadır. Kim yapacak tabi hemen arkadan? Kimler yapacak? Bir KİT'ler, kamu iktisadi

teşebbüsleri, o zaman iktisadi devlet teşebbüsleri.

İki devlet yolları... Efendim bunlar var, limanlar, hava

meydanları vesaire bunu devlet yapacak.

Peki, KİT'ler; işte Sümerbank var, makine - kimya var, çimento

sanayi var, gübre sanayi var, bütün KİT'ler...

Demek ki yapacak adam da belli oldu, organizasyon da oldu.

Ama kim var? Bunun yanında olmayanlar var.

O zaman da Tümosan, Temsan, işte biraz evvel söyledim Gerkonsan, bir Temsan yapıldı. Taksan yapıldı. Bu fabrikalar yapılmış olanlar.

Dolayısıyla yani ağır sanayi, ismi ağır sanayi ama dört başı

mamur düşünülmüş bir proje.

Peki, ondan sonra ne olacak? Bu iş yapılırken, bunu yaparken koordinasyonu lazım. Bunun için Ankara'da Ulus'ta, eski Meclisin olduğu yerde bulunan Ankara Palas'ın olduğu yer Ağır Sanayi Koordinasyon Merkezi oldu. O koordinasyon merkezinde her ay rahmetli Erbakan Hoca'nın başkanlığında toplanılır ve bütün kitler, devlet teşekkülleri, hatta özel sektörü gelir, orada hesap verirlerdi.

Ne yaptı? Nereye ne oldu? Ve ne yaptınız? Temel attınız mı?

Makine sipariş ettiniz mi vesaire gibi sualler soruluyordu.

Ve tabi herkes mahcup olmamak için mümkün olduğu kadar

süratle işlerini takip ediyorlardı.

Ve orada büyük bir heyecan da vardı.

Çünkü bir laf vardır. Aşk olmayınca meşk olmaz diye. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz.

Karayoluna biz yardım ettik. Karayolları bize yaptı. Yani Sümerbank'tan bahsediyordum. Ben o zaman Sümerbank'tayım.

Ha, bütün bunların yanında bir de ne var? Hocanın tabiri ile intaç, yani kontrol! Devamlı da kontrol ediliyordu. O kontrol de yine burada yapılıyordu.

Ondan sonra ne vardı? Tabi bütün fabrikaları çalıştıracak adam lazım.

Nedir o adamlar? Eğitim yapıyorduk. Bütün yani genel müdürler 15

gün, orta kademeliler 45 gün, daha gençler 3 ay eğitim görüyordu.

Muhteşem bir projeydi. Eğer o proje devam edebilseydi, bugün Türkiye dünyanın 10. sanayileşmiş ülkesi olurdu.

ERBAKAN HOCA DÜNYEVİ VE UHREVİ ALANLARDA ALİMDİ!

SORU: Erbakan Hoca ve Recai beyle yakın çalıştınız. Her iki isimle unutamadığınız anılarınız, hatıralarınız var mıdır?

İBRAHİM ERTAN YÜLEK: Evet. Her birisiyle çok fazla hatıralarım var.

Bir defa Erbakan Hoca benim üniversiteden hocam. Ben ilk defa Erbakan Hoca'yı 1961'de tanıdım. Ben talebeydim. Rahmetli Hoca da Motorlar Kürsüsü'nde hocaydı. Onun bir konferansını dinledim. Müthiş bir konferanstı. Fevkalade yani bütün iş adamlarına, hocalara bir amfide verdiği konferans hala gözümün önünde.

Rahmetli Erbakan Hoca ile ilk hatıram budur.

Ondan sonra münasebetimiz devam etti.

Ben üniversiteyi bitirdim. Ankara'ya gelirken Korkut (Özal) bey bana üç tane isim verdi; Birisi Turgut Özal, "bizim Turgut" dedi. Birisi bir iktisat fakültesinden arkadaşımız ve başka birisi daha...

Şimdi Hoca, Erbakan Hoca liderdir. Başkandan öte. Liderlik başka, başkanlık başka. Peygamberler liderdir aynı zamanda. Ama halifeler de içinde liderlik vasfında olan yöneticilerdir.

Dolayısıyla Erbakan Hoca dünyevi ve uhrevi alanlarda alimdi.

Bizde ders anlattığı zaman mesela bir Mercedes motorunun

ve altının altı haneli toleransını da yazar, ezbere bunları verirdi. Müthiş bir hafızası vardı Erbakan Hoca'nın. Aynı zamanda otoriteydi. Dünyada otoriteydi, motorlar konusunda.

Liderliğin yanında müthiş bir hafıza ve dünyevi, uhrevi ilimler dedim ya. Mesela ben duymuştum, Hasan Aksay'dan. O zaman Türkiye'de altmış yedi il müftüsü vardı. "Hocanın altmış yedi il müftüsünden daha fazla dini bilgisi var." derdi.

Ayrıca aynı zamanda ehli tarikti. Allah rahmet eylesin. Tam mümin bir adamdı. Müslüman ve mümin bir adamdı. İnanmıştı.

Birçok vasıfları bünyesinde toplamıştı.

Mesela dinlemesini çok iyi bilirdi. Bir misal; 1996'nın sonunda, işte faizlerden ne kadar para alalım, vergi alalım diye toplantı yapıldı. Bütün banka genel müdürleri vardı. Birçok kimseler vardı. Orada Erbakan Hoca 3 saat bütün genel müdürleri dinledi. Sonra 15 dakikada bütün konuşulanları toparladı, hep not aldı ve ifade etti.

O zaman, Ünal Korukçu, İş Bankası Genel Müdürüydü, bizim arkadaşımızdı. Dedi ki, "Ertan Bey, ben şimdiye kadar çok başbakanlar gördüm, cumhurbaşkanları gördüm. Hoca kadar dinlemesini bilen

ve sonra toplayıp da sonuca giden başka kimseye de

rastlamadım." dedi.

Yani dinlemeyi biliyordu, Erbakan Hoca. Ve hep de mesela bir şey

vardır, insanlar şeffaf derdi. Yani siz konuşurken sizin ne

demek istediğinizi, kelimelerden, kasıtlı mı, kasıtsız mı, bir menfaati var mı, tenkit yapar mı, yapıyor mu bunları gayet iyi bilirdi.

Çok mütevekkildi. O kadar mütevekkildi ki biz beraber bir gün Kırıkhan'a yeni belediyelerden birisine gidiyoruz, 1994'te.

Gittik. Dolaşırdık beraber. Uçakla Kırıkhan'a inemedik. Bu arada pilot Rus'tu. Ve taa gittik Maraş'ın üzerine. Tabii bende biraz da pilotluk

olduğu için, aşağıyı göremediğimiz için telaşa kapıldım. Ve bir de yani yakıt da bitecek! Çünkü biz geri dönüşe kadar dolaştık.

Allah'tan ki ben o bölgeyi çok iyi biliyorum, avucumun içi gibi.

Kendi memleketim. Ve tekrar İskenderun'a uçağı indirdik. Bu arada esas söylemek istediğim nedir biliyor musunuz? Ben telaşa düştüm. Herkes telaşlandı. Rahmetli Erbakan Hoca gayet sakin. Hiçbir şey yapmadan zikrediyor. "Çocuklar ne oluyor, ne yapıyorsunuz?" bile demedi.

Hocanın başka bir özelliği de süratı, hızı severdi. Ve şoförüne derdi ki, "Bak bakayım orada kaç km. yazıyor?" Şoför, "250 km. yazıyor." deyince, "Sen niye yüzle gidiyorsun? derdi.

Nitekim biz İstanbul'da, Eresin Oteli'nden, Teknik Üniversite'ye (İTÜ) rahmetli Erbakan hocayla beraber gittik. 20 dakikada gittik. "Hocam korkmuyor musunuz?" dediğimde, Erbakan Hoca'nın cevabı şu oldu; "Korkmaya vakit kalmıyor ki!"

Daha tabii anlatacak çok hatıra, anı var Elhamdülillah. Ama herhalde buradan önemli kısımları almış olduk.

RECAİ KUTAN, RAHMETLİ ERBAKAN HOCANIN TABİRİYLE SİYASETİN BEYEFENDİSİ BİRİSİYDİ!

SORU: Merhum Recai Kutan ile de uzun süre birlikte çalıştınız...

İBRAHİM ERTAN YÜLEK: Evet, biz Recai (Kutan) Bey ile tabii beraber çalıştık, uzun süre beraber çalıştık. Çok seyahatler yaptık. Recai Bey, fevkalade sakin, rahmetli Erbakan hocanın tabiriyle siyasetin beyefendisi birisiydi.

Mesela, kendisinden duydum bunu; Recai Bey, ilk tayin olup gittiği zaman, maaşı alır, rahmetli babasına verirmiş. Bizim hanım sordu.

"Peki, Mebrure Hanım bir şey söylemiyor mu buna?"

"Mebrure hanım, bu işlere karışmaz!" dedi. Düşünebiliyor musunuz, şimdi bizleri düşünün! Alıyor, maaşını babasına veriyor! Babasından harçlık alıyor! Ama Mebrure Hanım müstesna bir hanımefendi. Allah (cc) ona rahmet eylesin, gani gani rahmet eylesin.

Recai Bey'in bana anlattığı bir anekdot da şu; Kayınpederi kayınvalidesine zaman zaman kızarmış. Kayınvalidesi bir gün demiş ki, "oğul" demiş, "baban" demiş, "bana kızıyor" demiş. İşte "sert muamele yapıyor..." "Acaba ona içimden kızsam günah olur mu?" demiş!

Bakın. Bir başka hatıra... Reca bey, Hacca gidiyor. Beyrut'tan gidiyorlar. Çok fedakardı. Kendi gurubunda orada Türk hacılar da var.

Dil bilmiyorlar. Recai bey ne yapıyor biliyor musunuz?

Onlara yardım ediyor. Neredeyse kendi uçağını ya kaçırıyor veya kaçırmaya ramak kalıyor. Böyle de bir yanı vardı rahmetlinin.

Başka birisinden duydum. Fevkalade bir hariciyeci. Daha sonra anlatan büyükelçiler oldu. Dediler ki, "Biz müzakereyi Recai

Bey'den öğrendik..."

Tahammüllüydü. Kızmazdı. Edip adamdı. Şairliği vardı. 200 civarında şiiri ezbere bilirdi. Arif Nihat Asya ilk hocası olmuş.

Ayrıca kendisi Erzurum'da adayken, İsmail İspirli müstearıyla Milli Gazetede yazı yazıyor. Ama yazı işleri müdürüne diyor

ki, "İsmail İspirli kim diye sorarlarsa benim ismi söyleme tamam mı?"

Sonra Ankara'ya döndüğünde, Erbakan hoca soruyor; "Recai bey, kimdir bu İsmail İspirli?" Recai bey de, "Efendim ben, bendeniz" diyor.

Başka bir şey söyleyeyim. Yine kendisine ben söyledim bunu. Süleyman Demirel Devlet Su İşleri Genel Müdürü. DSİ Müfettişleri bölge müdürlüklerini teftişe çıkıyorlar. Diyarbakır'da da bölge müdürü Recai Bey. Süleyman Demirel, "Diyarbakır'a müfettiş göndermeyin, Recai Bey var orada" diyor.

Çok hatıralar var bizim rahmetlikle. Dedim ya, hiç kızmazdı ve mütevaziydi.

Ne yapardı biliyor musunuz? "Yahu Recai abi ne olur, siz siyaset yapıyorsunuz. Benim Anadolu'da gezmediğim, görmediğim, tanımadığım ova, çay, nehir kalmadı deyin." dediğimizde, bir defa olsun buna tevessül etmedi. Allah rahmet eylesin. Özelliği olan bir adamdı.

Kızdığını bir defa gördüm ama şimdi burada anlatmayayım o kızdığını.

ESAM'DA YAPTIĞIMIZ İLK ARAŞTIRMA ORTAK PAZAR'DI!

SORU: ESAM çok önemli bir sivil toplum kuruluşu. Erbakan Hocanın büyük değer verdiği Milli Görüş kuruluşlarından. ESAM Başkanı olarak, ESAM'ın gelecekte yapmayı düşündüğü faaliyetleri, planları, çalışmalarından bahseder misiniz?

İBRAHİM ERTAN YÜLEK: Efendim ben ESAM'ın kurucularındanım. 1969'lar... Rahmetli Erbakan Hoca Konya'dan 3 milletvekilinin aldığı oyla bağımsız milletvekili seçildiği zaman... İTÜ'den talebesi olan beni, Cevat Ayhan'ı ki bütün Türkiye tanır kendisini. Ondan sonra Kahraman Emmioğlu'nu, Büyükşehir Belediye Genel Sekreteriydi, milletvekili oldu. Temel Karamollaoğlu ve İsmet Conker'i görevlendirdi.

Erbakan Hoca dedi ki, "Bir think tank kuruluşu kuralım". Bu kelimeyi kullandı. Ben ilk defa duymuştum. Think tank, yani düşünce kuruluşu.

Ve "Siz" dedi "ESAM'ı, Ekonomik Sosyal Araştırmalar Merkezi'ni kurun" dedi.

Ve biz bu arkadaşlarla ESAM'ı kurduk. Yaptığımız ilk araştırma da

onların ortak pazar, bizim pazar dediğimiz dönemde ortak pazardı...

Ondan sonra Milli Görüş iktidarlarımız dönemlerinde ESAM hep devrede oldu. Yani ESAM budur.

Allah bana bir de Milli Gençlik Vakfı'nın (MGV) kuruluşunu

nasip etti. Çok şükür. İkisinden de müftehirim.

Ondan sonra ne yapıyoruz? Biz tabii çok güzel hizmetler yaptık.

Yurt içinde haftalık konferanslarımız var. Çok çeşitli yerlerde ve çeşitli konularda konferanslar yapıyoruz.

Mesela şûralar yaptık. Açık oturumlar yaptık. Çok önemli; Ermeni meselesini, 1. Dünya Savaşı meselesini masaya yatırdık. Bakanlıktan takdirname almıştık.

Ayrıca İslam Toplumları Birliği konferansları, 32 konferans yapıldı. Dünyanın her yerinden 50-60 devletten akademisyenler geldi. İş adamları geldi. Siyasetçiler geldi. Düşünürler geldi. Fas'tan Amerika'ya kadar, Endonezya'ya kadar, bütün İslam memleketlerinden.

Ayrıca Sovyetler Birliği topluluklarından geldi. Arap dünyasından gelenler oldu.

Mesela en batıda, Fas'ta bir arkadaşımız bizim hocanın teşvikiyle, bir parti kurdu ve oranın başbakanı oldu.

Ayrıca D-8'lerin kuruluşunun da menşei burası. Çünkü Erbakan hocanın yakın dostlarından Habibi vardı, Endonezya Cumhurbaşkanı. Habibi, rahmetli Erbakan hocanın, Almanya'dan sınıf arkadaşıydı.

Mesela Arjantin'de... Türkiye, hiç bilmez Arjantin'de topluluk var mı, İslam topluluğu. Oradan geldiler, haberimiz oldu.

Mesela efendim İran'la, Şia vesaire diye kızan arkadaşlar var. Mesela İstanbul'u aldığı zaman Fatih Sultan Mehmet'e, İran Şahlarından birisi çok büyük hediyeler göndermiş. Takdirnameler, yazılarla, elçiler göndermiş.

Tabi bunlar bizim için ESAM'ın yaptığı hizmetlerdir.

Gelecekte neler yapacağız diye baktığımız zaman, biz şimdi planlama

yaptık, yapıyoruz da... Önümüzdeki yıl Allah nasip

ederse, D-8 kapsamında, İslam toplumları birliği konferansını yapacağız. Allah nasip ederse yine dünyanın birçok yerinden

davetliler gelecektir.

Ayrıca bizim çok fazla miktarda, elhamdülillah akademisyenimiz var Türkiye'de. Yani AGD ile ilgili 300'e yakın. Bu arkadaşlarımızdan da istifade ederek... Ekonomi ve sosyal, uluslararası ilişkilerde birçok

bölümlere ayırdık. Ve bu ayırdığımız konularda arkadaşları vazifelendiriyoruz. Onların bu konularda dünyada en iyi

olmalarına çalışıyoruz. Burslar veriyoruz ve verdiğimiz

burslarda da doktora talebelerine konuları konusunda

yardımcı olmayı düşünüyoruz.

Daha... Yurt içi ve yurt dışında think tank olarak, düşünce kuruluşu olarak, sivil toplum örgütü olarak... Ama bizimki daha çok bu uluslararası ilişkileri de içine alan, Türkiye'nin önemli meselelerini içine alan bir kuruluş... İşte daha evvel söylediğim gibi şûralar, açık oturumlar vesaire yapacağız.

Ve inşallah arkadaşlarımız bu konuda gayretle çalışıyorlar.

Bizim yine haftalık konferanslarımız devam ediyor. Mesela bu hafta benim bir konferansım vardı. Dünyada ilk defa dünyanın merkezi neresi bunu konuştuk? Şimdi muhtelif kimseler yapmış bunu. Şurası burası, burası diye. Ama biz on farklı noktada aldık. Milattan önce on iki bin yıldan aldık. Bugüne kadar Osmanlı'nın son toprağına kadar, Orta Doğu denen yerin Orta Doğu değil, merkez olduğunu her

bakımdan ispatladık. Öyle bir konferanstı...

Dolayısıyla bunun gibi dünyada ilk defa olacak çeşitli konferanslar, açık oturum vesaire yapacağız.

Teşekkür ediyorum. Allah'a emanet olun...

- Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler...