Ermeniler Fatihten ne istiyorlar?

Abone Ol

Osmanlıda din bağı Müslüman unsurların birbiriyle kenetlenmesini

sağlıyordu. Bununla birlikte millet sistemi içinde Hıristiyan

azınlıkların da ayrıcalıklı bir statüsü vardı. Ve hatta Fatihten önce

Ermenilerin Rumlarla ilişkisi iyi değildi ve İstanbul onlar için yasak

şehirdi. Fatih buna son verdi. Lakin Osmanlının zayıflaması ve Batıdan

esen milliyetçilik rüzgarlarıyla birlikte azınlıklar Batının ekonomik

ve siyasi acentası olmaya başladı. Milliyetçilik rüzgarları önce

imparatorluğun Batı yakasında yankılandı ve Balkanlara sıçradı.

Yunanlıların, Rumların ve Ermenilerin düşmanlığı o günlerin eseridir.

Maalesef Osmanlının Hıristiyan azınlıkları hâlâ tarihi kin

birikimlerini üzerlerinden atabilmiş değiller. Türk olan her şeye

düşmanlar. Bazı liberal kesimlerin ilişkilerde ön şartları, Türklerin ve

Müslümanların kötülenmesi ve karalanması olduğundan dolayı özür

dileyici bir dil kullanmayacağım. Maalesef bugünlere gelinmesinde ve

karşılıklı husumetin oluşmasında onların sorumluluğu bizden fazladır.

Türkiye kendisini savunmuştur. İttihatçılar ise bir istisnadır ve 600

yüzyıllık imparatorluğun sadece on yılına tekabül ederler. Şimdi torun

Hasan Cemal gibiler de onlarla birlikte olarak dedesinin yaptıklarının

hesabını bizlerden soruyor. Hatta çok enteresan İkinci Abdulhamid ve

Türklere en çok saldıran Tevfik Fikret ve benzerlerinin Türklük ve

Müslümanlıklarının meşkuk olduğunu görüyoruz. Müslüman olduktan sonra

özümseyenler için hasune İslamuhu tabiri kullanılır. İslamiyete

yakışır bir davranış içine girer. Bunlara sözümüz olamaz. Bazılarında

ise yeni kisve iğreti durur ve sırıtır. Tevfik Fikret anne tarafı

itibarıyla Rumdur ve yeni kimliği içinde olgunlaşamamıştır. Bundan

dolayı Ermeni komitacıların Sultan Abdulhamidin işini bitirememelerine

üzülmüş ve hayıflanmıştır.

Son dönemlerde İlhan Selçuk ve Bekir Çoşkunun soy kütüğünde de gayri

Müslim unsurların olduğu ortaya çıkmıştır. Bu genel bir durum değil

özel bir durumdur. Elbette dönüşüm olgunluk haliyle birlikte gelişirse

fazilettir ve kimse bir şey diyemez. Lakin yeni kimlik altında eski

kimliği gizlice sürdürme veya kripto hali varsa ve çaktırmadan yeni

dinine ve değerlerine sataşıyorsa kabul edilmeyen nokta budur. Biz reddi

mirasta bulunduk ama Ermeniler ve kimi Levantenler hâlâ bizi Osmanlı

torunu olarak görüyor ve affetmiyorlar. Bence kuyruk acıları var ve bunu

ondan yapıyorlar. Sözgelimi, Washingtonda ikamet eden Subhi Gandur ve

Nebil Mihail gibi Hıristiyan kökenli yorumcular Türkiyeyi ve Türkleri

yerden yere vuruyorlar. Bunun elbette aidiyet ve kimlikle yakından

alakası bulunmaktadır. Keza Ermenilerin Fatihe manevi borçları olmasına

rağmen İttihatçıların intikamını ondan almaya kalkışıyorlar. Nitekim,

Lübnanlı Ermeniler İstanbulun fethiyle alakalı olarak çevrilen bir

filmin Lübnanda vizyona girmesine mani oluyorlar. Bu nankörlüktür.

Dolayısıyla böyle bir zihniyet Türkiyeden şikayet ediyor. Yani eski

kavgayı güncelleştiriyorlar ve bir de ortak noktada buluşmaktan söz

ediyorlar. İstanbulun Türklere geçmesini hazmedemiyorlar. İçlerinde

büyüttükleri kin ise Kuran tabiriyle daha büyüktür. Nitekim Nişan

Sevenyan daha ileri giderek İslam hakkında ileri geri konuşmuştur.

Mısırlı bazı Kıptilere özenmiştir. Beyrutun Eşrefiye bölgesinde gösteri

yapan bazı Hıristiyan ve Ermeniler Osmanlıları suçlu ve kutsallarını

çiğneyen bir millet olarak göstermiş ve 1453 yılında Ayasofyayı cami

haline getirdiklerini hatırlatıp bunun hesabını sormaya kalkışmışlardır.

Bizansın çocuklarıyız ve Ayasofya şerefimizdir şeklinde dövizler

taşımışlar.

Hepimiz Ermeniyiz diyenler acaba Fatihe sahip çıkacaklar mı Hiç

zannetmiyoruz. Sadece bununla kalsalar iyi! Ratko Mladiçin boy boy

fotoğraflarını taşıyarak onu Ortodoksluk kahramanı ilan etmişler. Bir

aziz ilan etmedikleri kalmış. Demek ki İstanbulda hepimiz Ermeniyiz

diyenler Ratko Mladiç ile aynı safta buluşuyorlar. Ermenilerin

taşkınlıkları üzerine Lübnan makamları 29 Eylülde gösterime girecek

olan filmi yasaklamışlar. Ermeni olmak başka, hepimiz Ermeniyiz diye

nara atmak daha başkadır. İkincisi tabii ve doğru değildir. Ama maalesef

azınlıkların Türklere dair bir kuyruk acısı var ve bu zaman zaman

ortaya çıkıyor. Sözgelimi, Türk paşalarını Voyvoda gibi kazıkçı tabir

eden Toprak Kardeşliği (İhvetüt turab) filminin senaryosunu yazan

Suriyeli Yusuf Yusuf da İsmaili kökenlidir. Üzücü olan kendisini

yasadışı bazı oluşumların muhabbetine kaptırmış olan Osman Baydemirin

Ermenileri Diyarbakıra çağırmasıdır. Özal döneminde birileri de onları

Vana davet ediyorlardı. Birilerinin cibilli Türk ve Müslüman

düşmanlıklarını anladık da onlara maşa olanları ve kuyruk sallayanları

nasıl anlayacağız