Enişte!

Abone Ol

“Bayram değil seyran değil, eniştem beni neden öptü” diye bir söz var ya, tam da bugünkü durumu açıklıyor. Ortadoğu bataklığına çekilmeye çalışılan Türkiye, öte yandan da stratejik işbirliklerine ve ortaklıklara daha da teşne bir suruma zorlanıyor. Adeta IŞİD ve PKK sopaları gösterilip, emperyalizmle daha da kapsayıcı işbirliklerine razı olmak durumunda bırakılıyoruz.

PKK belasının ABD’den beslendiğine dair şüphe ve duyumlar öteden beri var zaten. Kuzey Irak’ta bulunan ve havadan erişimin dışında ulaşılması mümkün olmayan yerlerdeki PKK kampları, silahları vs öteden beri ABD’nin teröre yardımı olarak akıllara kazınmıştı. Bunun haricinde de ABD’li istihbarat elemanlarının, İsrailli askerlerin vs terör örgütüne sağladığı mühimmat ve eğitim yardımları, destekleri de zaman zaman gündeme gelmişti. Türkiye’yi bir yandan stratejik ortak, model ortak, yakın çalışma arkadaşı vs ilan eden ABD’nin, PKK sopasıyla Türkiye’yi her daim kendi Ortadoğu politikasına paralel tuttuğu da gizlenemez bir gerçek halihazırda.

11 Eylül’den itibaren hedefe oturtulan İslam neticesinde sınırları değiştirilen, tarumar edilen, istikrarsızlaştırılan İslam coğrafyası, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde yeniden dizayn ediliyor. Afganistan’la başladı, Irak’la sürdü ve diğer ülkelerle de sürüyor bu aşağılık proje. Bölgemizde Büyük İsrail’e giden yolun taşları döşeniyor ve bu çerçevede ilk adım olarak Kürdistan kurulması (yani Küçük İsrail) amaçlanıyor. Türkiye’nin güneyinde, bu amaca yönelik olarak Irak’tan Suriye’ye uzanan bir kuşak oluştu bile. Bir zamanlar Türkiye’nin kırmızı çizgisi olan komşu ülkelerin toprak bütünlüğü artık söz konusu değil ve iş giderek daha da kritik bir noktaya gidiyor.

PKK yetmezmiş gibi bir de IŞİD imal ediliyor emperyalizm tarafından ve bir ABD’li yetkili de bu durumu “IŞİD’le mücadele en az 30 sene sürer” diyerek açıklıyor. 30 sene PKK’yı kullananlar, bir 30 sene de IŞİD diyerek İslam coğrafyasına musallat olacak yani.

2009 Nisan’ında Obama’nın Türkiye ziyaretinin ardından, ortada hiçbir şeyler yokken bir anda peydahlanan açılım süreci, sonradan “çözüm süreci”ne dönüştü. Bu sürecin “ilham kaynağı”, bölgenin bugünkü perişanlığının da müsebbibi olan güçtür. Diğer ülkeler gibi işgal edilmesi mümkün olmayan Türkiye, küçük lokmalara bölünmek durumunda ve bunun için de en elverişli yöntem “en netameli sorun”u kaşımaktan geçiyor. Çözüm süreci, barış süreci diyerek sanki bu ülkenin insanları arasında bir savaş varmış gibi yanlış bir bakış ortaya koyan siyasi irade, terör meselesiyle mücadele yerine terör örgütüyle müzakere gibi bir garabete saptı. Ve neticesi de neredeyse meşrulaşan, muhatap alınarak gücünü arttıran terör oldu. Devlet otoritesi ve halkına sahip çıkan devlet baba imajı geri gelmek zorunda.

Bu safhada, Türkiye’nin PKK’ya karşı operasyonları da gayet normal, ancak bunda çok geç kalındı maalesef. Bu operasyonlara ABD’nin tepkisi ise “şüphe uyandırıcı” ve “işkillendirici”. PKK’yı Türkiye’ye karşı bir sopa olarak kullanan, Büyük İsrail’in kurulması için BOP’un peşinde koşan ABD, Türkiye’nin PKK’ya karşı kendini korumasına sonuna kadar destek veriyormuş! Duy da inanma!

Önce Beyaz Saray’dan, sonra da ABD Dışişleri’nden yapılan iki açıklama da benzer şeyle söylüyor. Türkiye’ye PKK’yla mücadelede destek veren ABD, ilginç şekilde “çözüm süreci”nin sürmesini istiyor. Ne de olsa kendi imalatları olan bir süreç!

Son dönemde IŞİD’e karşı mücadelede “daha yakın çalışma” taahhüdünü Türkiye’den alan ABD, birden bire Türkiye’nin selametini ister kesiliyor yani. Ne kadar da dokunaklı! Burada sorunlu nokta, bölgede kukla bir Kürt devleti ve dolayısıyla büyük İsrail’e giden yolda ikinci bir İsrail isteyen ABD ile Türkiye’nin nasıl olup da ortak çıkarlara sahip olacağı…

Türkiye, “bana ne Amerika’dan” demeli ve ABD’nin “çözüm süreci devam etsin” desteğinden işkillenmeli. İslam coğrafyasını tarumar eden emperyalistlerden hayırlı bir şey bekleyecek kadar gerçeklerden uzak olmamak gerekiyor. Yoksa iş çok kötü yerlere varacak.