Elim bir olay: Kerbela faciası

Abone Ol

Aşûre günü bir çok peygamberin hayatında önemli ve olumlu olayların gerçekleştiği bir gündür. Ne yazık ki, İslâm tarihinde Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimizin sevgili torunu Hz. Hüseyin (R.A.) nun Kerbelâ da şehit edilmesi, bu üzücü hâdise de bu güne tesadüf etmiştir. Hz. Hüseyin (R.A.) nun şehâdeti gibi, İslâm tarihinin bu en yürek paralayıcı hâdisesi maalesef 10 Muharrem H. 61 de ( M. 10 Ekim 680 de) vuku bulmuştur. Hz. Hüseyin (R.A.), şehit edileceğini bile bile, Hakkı hâkim kılmak ve Hak davadan taviz vermemek uğruna yoluna de-vam etmiş ve zalimlere zerre kadar taviz vermemiştir. Kendisi, ailesi ve en sadık arkadaşlarıyla, hayatı pahasına zulme onay ve destek vermemekte onurluca direnmiştir. Bu bakımdan: Kerbela bir misyon, Kerbela bir felsefe, Kerbela fedakârlık ve er meydanıdır. Orada Ehl-i Şianın, Kûfe ahalisinin dehşetli ihânetini görmekteyiz. O mübarek şehidin kanı Irak topraklarını sulamıştır. Aradan asırlar geçmesine rağmen, o topraklarda dökülen kanlar henüz diyet miktarına ulaşmamıştır.

 Hicretin 61. yılında vuku bulan bu elim olay, bütün Müslümanlar için büyük üzüntü sebebi olmuştur. Gerçekten, Sünnî-İslâm dünyası, Yezid in Kerbela da Hz. Hüseyin (R.A.) ya yaptığını asla kabul etmezler. Hz. Hüseyin (R.A.) yu Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimizin mübarek bahçesinin nazlı çiçeği olarak tavsif ederler, her hatırlayışlarında Hz. Hüseyin (R.A.) ya yapılan zulmü tel in ederler, yürekleri kabarır, gözleri yaşarır. Ancak bunu Şiilerdeki gibi şekilciliğe ve merasime dökmezler.

Maalesef bu elim olay siyasi bir boyut kazanmıştır. Hz. Hüseyin in 10 Muharrem 61 de (1 Ekim 680) Kerbelâ da şehit edilmesinden sonra Şia için bu tarih önem kazanmış ve Hz. Hüseyin (R.A.) nun intikamını alma ahdinin tazelendiği bir matem günü olmuştur. Şiiler in her yıl dövünerek, kendilerine işkence yaparak tutmaya başladıkları bu matem orucu Şii-Fatımî devletinin himayesinde devlet merasimleriyle icra edilmiş, daha sonra bu merasimler İran da gelenek halini almıştır. Esasen dinin yasakladığı bu nevi bir matem, Şiî inancın canlı tutulmasında ve mezhep bütünlüğünün sağlanmasında önemli rol oynamıştır.

Aşûre yi Şia nın yas günü ilan etmesine karşılık Emevîler Kerbela faciasını unutturmak için bir vesile sayarak o günü adeta bir bayram kabul etmişlerdi. Hatta Fatımî Devletinin yıkılmasından sonra şenlikler düzenlenmiş, tatlı yiyecekler pişirilmiş ve bu konudaki bid atların haklı gösterilmesi maksadıyla çeşitli hadisler uydurulmuştur.

Halbuki Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olmaları gerekir. Bağdat ın 1258 yılında Hülagü tarafından yerle bir edilmesi ve bir milyondan fazla insanın öldürülmesinin sebebi: Cevdet Paşa nın gayet veciz bir şekilde ifade ettiği gibi, "İslâm milleti, hangi mezhepte olursa olsunlar, müşriklere karşı birlik içinde olup da bunca asırlardan beri İslâm a merkezlik etmiş olan Daru s-Selam (Bağdat) ı, muhafazaya gayret edecekleri yerde mezhep kavgaları ile uğraştılar. Neticede yerle bir olunca, meydanda ne Sünni kaldı, ne Şii"

Amerika nın Körfez savaşında Bağdat ı bombalaması ve nihayet 2003 yılında işgal etmesi yine aynı sebebten. Görüyoruz ki tarih tekerrür ediyor. Niçin İbret alınmıyor da ondan.

Tabiatıyla; aşûre orucunun bu elim olay ile hiç bir alakası yoktur. Aşûre orucunun bu olay ile irtibatlandırılması yanlıştır. Böyle bir niyetle oruç tutulması bid at olur.