“El-Kadir İsminin Hürmetine Zafer Ver!”

Abone Ol

TRT’nin dizilerinden “Teşkilat” sezon finali yaptı. Bu bölümde mühim sahneler vardı. Ülkemizin düşmanları, uranyum bombasını patlatarak İstanbul’u yerle bir etmek istiyordu. Teşkilat elemanları ise canlarını dişlerine takmışlar, bu dehşetli oyunu bozmaya çalışıyorlardı. Operasyon öncesi teşkilat başkanı şu duâyı yaptı: “Allah’ım! Sen her şeye gücü yetensin. El-Kadir isminin hürmetine bu millete yine zafer ver!”

Normalde böyle bir dizide sık sık böylesine duâlar yapılmalıydı. Bu görevde olanlar her an ölümle burun burunaydılar. Mü’min için böylesine bir görevde can vermenin adı şehitlikti. Peygamberlikten sonra gelen en yüksek rütbe… Bu kâinatı yaratan, hayatı veren, ölümden sonra ebedî hayatı var edecek olan Allahu Azimüşşan, yolunda can verenlere, mü’minleri ve mü’minlerin yurtlarını korurken can verenlere şehitlik rütbesini vermekte. Her an bu rütbeyi almak durumunda olan bütün görevliler de Cenab-ı Hakk’ın isimlerine sığınmalı, öylece görev başına gitmeli. Bu dizide daha önceki görevliler “Selamün aleyküm” derlerdi. Bizi ve inancımızı hatırlatan tabirler kullanırlardı. Doğrusu bu son bölümde, teşkilat başkanının bu ifadelerinden çok memnun oldum.

Gelelim hayalden hakikate… İstihbarat teşkilatı bir devletin can damarıdır. Bizim ülkemiz de dünyanın idaresi en zor ülkesidir. Zira bu ülke dünyanın zembereği mesabesindedir. Bu ülkeye hâkim olan, dünyaya hâkim olabilir. Dünyanın en güçlü ülkesi olur. Tarihte bu toprakların merkez olduğu devletleri hatırlayınız. Bugün “güç savaşlarında” bütün savaşçıların gözü ülkemize çevrilmiş durumda. İşte bu bakımdan ülkemiz “çıfıt tarlasına” dönmüş durumda. Suriye’deki savaşlardan sonra gelenler, Afganistan-ABD savaşından sonra gelenler, son yüzyılda gelenler, iki asır önce gelenler, Sultan Bayezid zamanında gelenler, say babam say… Bu vatanın menfaatinden ziyade kendi menfaatlerini düşünenler, kritik anda, cibilliyetlerinin ve komitelerinin gereğini yerine getirirler. Birinci Dünya Savaşı’nda, Kurtuluş Savaşı yıllarında olduğu gibi… İran-İsrail savaşında olduğu gibi.

Son İran-İsrail savaşında, işte bu istihbarat ajanlarıyla ilgili çok mühim hadiselere şâhit olduk. İran içerisindeki ajanlar, imal ettikleri SİHA’larla ülkenin kilit noktalarındaki şahısları vurdu. Hem de yatak odalarında. Bu, müthiş bir istihbarat operasyonu idi. İran uyandıktan sonra bu ajanlardan yakaladıklarını füzelere bağlayarak İsrail’e postaladı. Ancak “Ba’de harabi’l Basra…” Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ve diğer deve dişi gibi isimler can verdikten sonra... Bir devlet için bu ne demek? Bu darbe de İran’a konuşlanmış ajanlar vasıtasıyla yapıldı.

Bir ülkeye konuşlanmış ajanlar, bilgisayarın “uyku modu” gibi, sözde uykuya yatmakta, en can alıcı anda harekete geçmektedirler. Peki bu ajanlar nasıl bilinecektir. Ülkemizi ele alalım. 85 milyon nüfus içerisinde bu ajanlar nasıl tespit edilecektir? Kavun değil ki kıçını koklayasın. İşte bu noktada istihbarat teşkilatına mühim görev düşmekte. Filmlerde örnekleri görüldüğü üzere, ülkeye zarar vermeleri engellenmeli.

Ülkemiz terör hadiselerinden büyük zarar gördü. Bu terör saldırılarını pek çoğunda yabancı ajanların parmağı vardı, silah sanayiinde görev yapan mühendislerimize yönelik operasyonlarda, ülkenin mühim simalarına yönelik suikastlarda bu yabancı ajanların yaptıkları unutulmamıştır. Eşref Bitlis Paşa’ya, Adnan Kahveci’ye, Uğur Mumcu’ya, Muhsin Yazıcıoğlu’na yapılan suikastlarda yabancı ajanların rol aldığı söylenegelmiştir. Bu konudaki gerçek bilgiler, devletin ilgili birimlerinin malumudur.

Biz bu vatanı çok sevmekteyiz. Aynı zamanda bütün İslam memleketlerini de sevmekteyiz. Rabbim bu İslam beldelerini, “El-Kadir, El-Hafîz” ism-i şerifleri hürmetine muhafaza eylesin. Ecinni taifesi gibi, şeytanın uşaklığını yapanlar, para, kadın ünvan uğruna ajanlık yapmaktalar. Dünyada en zor iş, işte bu ajanları takip etmek, yakalamak. Bu adamlar hakkında “delil” bulmak imkânsız gibi. Zira hepsi de anasının gözü. Tedbirlerini almakta. Konuşmaları şifreli, yazışmaları şifreli. Gel çık işin içinden. Tedbirimizi alacağız. Ancak samimi şekilde dua etmeyi de ihmal etmeyeceğiz. Tıpkı filmdeki teşkilat başkanının yaptığı gibi: “Allah’ım! Sen her şeye gücü yetensin. El-Kadir isminin hürmetine bu millete yine zafer ver!” (Âmin!)