Ekrem Dumanlıya gözaltı kararı ve o fotoğraf

Abone Ol

3 Mart 1994 tarihini 4 Mart 1994 tarihine bağlayan gece.

Yer; Türkiye Büyük Millet Meclisi, muhalefet kulisi. (O tarihte DYP iktidarda ve Prof. Tansu Çiller DYP Genel Başkanı ve Başbakan).

O gece yarısı muhalefet kulisindeki fotoğraf aynen şöyle;

* Büyük salonun en sonunda, çay ocağının hemen sağında yer alan televizyon açık. Bazı gazeteciler ve milletvekilleri bir yandan TV izlerken öte yandan çay eşliğinde bir şeyler atıştırıyor.

Bu milletvekilleri arasında 4 milletvekili dikkat çekiyor.

Bir gün önce milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılan DEP milletvekilleri Orhan Doğan, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Leyla Zana.

Bu milletvekillerinin haklarında `gözaltı’ kararı olmasına rağmen TBMM’yi terk etmedikleri için polis haklarında bir işlem yapamadı.

Polisler dışarda, milletvekilleri içerde…

Bir gün sonra, 4 Mart 1994’te, DEP milletvekilleri Orhan Doğan, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Leyla Zana TBMM bahçesinde gözaltına alındı. İki hafta süren gözaltı sürecinden sonra da tutuklandılar…

***

Dün…

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nun imzasıyla 31 kişilik gözaltı kararı çıkarıldı.

Gözaltı gerekçesi, “Bir kısım medya mensupları ve emniyet görevlilerinin sahte delil üreterek sözde Tahşiye’ adlı suç örgütü hakkında soruşturma yaptıklarının tespit edilmesi…”

Bu ne anlama geliyor, şu aşamada tam olarak bilemiyoruz.

Bu isimlerden biri de Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve yazarı Ekrem Dumanlı idi.

Dün sabah polis Zaman Gazetesi binasına geldi, Ekrem Dumanlı’yı gözaltına almak için…

Ama gazete önüne toplanan kalabalık nedeniyle polis içeri giremedi.

Ekrem Dumanlı da, canlı yayınlarda, “Ben buradayım, işte bekliyorum, gelsin alsınlar” açıklamasında bulundu. 

Öğleden sonra gazete binasına yeniden gelen polis o kalabalık eşliğinde Ekrem Dumanlı’yı alarak emniyete götürdü.

***

Bu fotoğraf, “niteliği” çok farklı olan “DEP’lilerin gözaltı sürecini” hatırlattı bana, nedense…

GÖZALTILAR NEDEN YAPILDI

Dünkü gözaltı kararlarından sonra hemen herkesin kafasında şu soru işareti belirdi; “17 Aralık 2013’te patlak veren Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’nun üzeri örtülmek mi isteniyor ”

***

Peki, ne oldu 17 Aralık 2013’te

17 Aralık soruşturması veya 2013 Türkiye Rüşvet Skandalı, Eylül 2012 ve Şubat 2013’teki bir dizi ihbarla start aldı. 

17 Aralık 2013 günü aralarında iş adamları bürokratlar, banka müdürü, çeşitli düzeyde kamu görevlileri ve 61. Türkiye Hükûmeti kabine üyesi 4 Bakan ile 3 Bakan çocuğunun olduğu kişiler hakkında “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” suçlarını işledikleri iddiasıyla soruşturma başladı.

17 Aralık 2013 tarihinde şüpheliler gözaltına alındı; ev ve işyerlerinde arama yapılarak ele geçirilen çeşitli eşya ve paralara el konuldu.

Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 71 şüpheliden 24’ü çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı, 38’i de adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Tutuklanan şüpheliler, kamuoyunun “hükümet yargıyı kendine bağladı” yorumları eşliğinde 28 Şubat 2014’te serbest bırakıldı.

İçişleri Bakanlığı’nca, savcılığın gözaltı ve mahkemenin arama kararlarını yerine getiren adli kolluk amir ve memurlarının ciddi bir kısmının görev yerleri değiştirildi, görevden alındı veya meslekten ihraç edildi.

Bakanlar Egemen Bağış, Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Erdoğan Bayraktar bakanlık görevlerinden istifa ettiler.

Bu 4 Bakan hakkında cezai kovuşturma yapılabilmesi için hazırlanan fezlekeler, TBMM’ye gönderilmek üzere Adalet Bakanlığı’na sunuldu. Halen soruşturma devam ediyor.

Gülen hareketini hedef gösteren hükümet yetkilileri, hareketin yürütme ve yargı içine sızdığını ve bir “paralel devlet” hüviyetini aldığını iddia etti. Birçok kamu personeli görevden alındı veya personelin görev yeri değiştirildi.

AK Parti milletvekilleri İdris Naim Şahin, Erdal Kalkan, Ertuğrul Günay, Hasan Hami Yıldırım ve Haluk Özdalga partisinden istifa etti. Yine AK Parti milletvekilleri Hakan Şükür ve İdris Bal da soruşturma öncesi yaşanan dershane tartışması sırasında istifa etmişti.

SORULAR… SORULAR… SORULAR…

Dünkü gözaltı kararları haksızlıksa elbette “haksızlık” demek lazım. Suçlarını ortaya koyan belge/belgeler gerekli, öncelikle… Deliller var mı “Suçu ispat edilene kadar herkes masumdur” ayrıca, kanunlar gereği.  “Eden bulur” demek istemem elbette ama dün Cemaat’ten birileri de kalkıp, “Ya, biz daha düne kadar, iktidarla bozuştuğumuz güne kadar farklı kesimlere yapılan haksızlıklara, zulümlere zamanında ve yerinde tepki vermeli idik, meşru, seçimle gelmiş bir Hükümet’e yönelik baskıların yanında değil, karşısında olmalıydık…” diye düşündü mü, acaba

İlgili hâkim, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenliğini ele geçirmek amacıyla, baskı yıldırma ve tehdit yöntemlerini kullanarak örgütsel yapı oluşturarak bu yapılanma adı altında iftira, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, belgede sahtecilik suçları yönünden arama ve gözaltı için makul şüphe bulunduğu” gerekçesiyle gözaltı ve arama kararı verdiğini söyledi. Bu tam olarak ne anlama geliyor

14 Aralık 2014 tarihli gözaltı kararları, 17 Aralık 2013 operasyonunun rövanşı mı Eğer böyleyse bu rövanş duygusunun bir sonu var mı

Gözaltına alınacak isimleri ve zamanını neredeyse birebir bilen “Fuat Avni” fenomen oldu. Gerçekten kim bu “Fuat Avni ”

Bir İngiliz ajansı olan Reuters gözaltı kararlarını, “acil başlık” diye geçti abonelerine. Bunun anlamı ne

Toplumda tanınan kadar adı sanı fazlaca bilinmeyen bazı isimler hakkında da gözaltı kararı çıktı. Bütün bunlar, “gündem değiştirme” çabalarının bir sonucu mu Güneydoğu’da gelinen “acil” durum, ekonominin alarm vermesi, emekliye ve asgari ücretliye yine beklenen iyileştirmenin yapıl(a)maması, seçim barajının kaldırılmasının Anayasa Mahkemesi’nde gündeme gelmesi… Gözaltı kararları bunları gölgelemeye yönelik mi

Eskiden bu türden gözaltılar sabah saatlerinde ve evlerde yapılırdı. Dün bir gazetenin Genel Yayın Yönetmeni saatler süren canlı yayınların sonunda gözaltına alındı. Burada amaçlanan nedir

NOT:  : Bugün 15 Aralık 2014, Pazartesi… 1) Emekliler yılda 15–20 TL zamla, hâlâ sürünmeye devam ediyor. 2) An itibariyle asgari ücretli “nasıl geçineceğim ” diye feryat ediyor. 3) Bu parlamento ve mevcut AKP iktidarı, 2011’den bu yana verdiği yeni ve sivil anayasa sözünü yerine getiremedi. 4) 28 Şubat darbesi döneminde kapatılan, yoksul-zeki Anadolu çocuklarının barındığı Başbakanlığa bağlı Vakıf Öğrenci Yurtları hâlen kilitli. Otur, sıfır!