Eğitimde terbiye

Abone Ol

Terbiye, sadece insanı kapsamaz. Canlılık varsa terbiye de mevzu bahistir. Ama terbiye edici olmak insana mahsus bir durumdur. İnsanların en fazla gayret sarf ettiği, en çok zaman harcadığı şeylerin başında hiç şüphesiz ki terbiye gelmelidir. Terbiyesizlik beşer için en büyük musibet, terbiye ise en büyük erdemliliktir.

Terbiye, klasik öğretimden daha kapsamlı değerler üzere bir eğitimdir. Fertler ve toplumlarda istenilen erdemlilik seviyesine ancak terbiye ile gelir. Terbiye ile yabani hayvanlar ve verimsiz ağaçlar bile bir kıvam bulur.

Terbiye edilmemiş bir köpeğin avladığı av yenilmezken, terbiye edilmiş av köpeklerinin avları ancak yenilebilir.

“Ey örtüsüne bürünen…” hitabının muhatabı Peygamber Efendimiz (s.a.v), Rabbinin terbiyesinde en güzel bir terbiye ile model olarak ümmetine sunulmuş ve... “Kalk ve uyar” emr-i ilahisi ile kendisinden de ümmetini uyarıp terbiye etmesi istenmiştir.

Rasulüllah Efendimiz, ashabını gökteki yıldızlar mesabesine getirecek şekilde vahyin bereketi ile terbiye etti. Onun vefatından kısa zaman sonra; Hz. Ali zamanındaki insanlara Rasulullah’ın ashabını anlatır ve onlara derdi ki; “Ben şimdi sizlerde, onlarda gördüğüm güzellikleri göremiyorum.” Rasulullah’tan kısa bir süre sonra sahabenin terbiyesini özleyen bir sahabe. Peki ya şimdiki terbiyeler hangi mihenk üzere? İnsan düşünmek bile istemiyor. Bu sebebe binaen terbiye mahir bir muallim elinde kesintisiz olarak devam eden bir süreçtir.

Rasulullah Efendimiz, hem hali ile hem de sözleriyle hatta hem bakışı ile her nefesi ile sahabeyi kiramı terbiye ediyordu.

Kur’an menbaından sulanıyor, hikmet pınarıyla takviye edilip gelişiyordu. Onları huşu ve huzur ile yaptıkları ibadetler, huzur ile birbirleriyle yarıştıkları salih ameller, aşk ve şevk ile dinledikleri sohbetler günbegün onları olgunlaştırıyordu. Bu süreçten geçen sahabe hidayet ışığı, aşk membaı, vefa güneşi oldular. Rasulullah’ın tedrisinde, medrese-i Muhammediyye’de önce kalpleri iman ve ihlâs kabına döndü sonra onların tebliğ, davet ve temsili ile bu hidayete susamış kalpler, onların samimiyetiyle hidayet buldu. Onlara kalplerin fethini müyesser kılan Allah, beldelerin fethini de nasip etti. İman ışığı Arap Yarımadası’nı kuşattı, aşama aşama âlemin tamamına yayılan bir iman nuru oldu.

Sahabe görmüş nesiller, kendilerinin istifade ettiği bu nimetten istifade etmeleri için oğullarını sahabenin terbiyesine vakfettiler. Çocuklarını sahabeye teslim ederken; “Ey Allah’ın Rasulü’nü görmüş yüce insan! Oğluma Kur’an’ı öğrettiğin gibi sizdeki sadakati de öğret” demek suretiyle sahabede görmüş oldukları eşsiz terbiyeye nail olmaya gayret etmişler. Biz oğullarımıza Kur'an okumayı ve namaz kılmayı öğretebiliriz ama kalplerinin terbiyesi için hepimiz size muhtacız demişlerdir.

İslam âlimleri iman ikliminde, imanın hâkim olduğu beldelerde evlad-ı iyalin terbiyesinin asla ihmal edilmemesi gereken bir husus olduğunda ittifak etmişler ve bu minval üzere nesillerin vahiy menşeli terbiyesi için seferber olmuşlardır.

Peki ya bizler ve yaşadığımız ortam! Her türlü fitnenin kol gezdiği, şer tohumlarının her yere ekildiği inançsızlık propagandasının genç dimağlara zerk edildiği günümüzde acaba biz ne kadar terbiyeliyiz ve ne kadar zürriyetimizin terbiyesi için gayret sarf ediyoruz? Bu soruyu her zaman kendimize sorup sorgulamalıyız.

Beşeri ideolojilerin davetçilerinin haramiler misali nesilleri kapma gayretine karşılık; biz İslam’ın terbiyesi ile yetişen bir nesil için ne kadar gayret sarf ediyoruz?! Nifak dalgalarına, şirk ve küfür akımlarına karşı gelebilecek, o dalgaları geri savabilecek bir iman terbiyesiyle neslimizi korumaya alabildik mi? Ahlaksızlığın karanlıkları içerisinde bocalamadan, İslam ahlakının fanusunu yakacak bir nur ile onları donatabildik mi acaba?

Ahir zamanın bu sıkıntıları içerisinde Allah Resulü’nün ve ashabının üzerinde bulunduğu hak nizam üzere olabilmenin derdine düşen erler, gerçek manada Allah erleridir. Sadece dil ile “kurtuluşa eren fırka bizim fırkamızdır” demekle kurtuluş olmaz. Rasulullah’ın terbiye esasları üzere eğitilmedikçe kişi fırka-ı naciye (kurtuluşa eren fırka) mensubu olamaz.

Allah’ın ipine sımsıkı sarılan, iyilik ve takva üzere yardımlaşan bir nesil yetişmesi için; Rabbani terbiyeden başka yollar ve terbiyeler aramak ancak şer cenderesinin ateşi ve alevine atılmaktır.

Ehlisünnet prensibi üzere yetişen nesiller, yeni bir saadet asrının mümessilleri olacaktır. Arsızlığın, hırsızlığın ve ahlaksızlığın önünün alınamadığı Batı medeniyeti ve Batı medeniyeti taklitçiliğinin iflas ettiği günümüz dünyası hasretle bu saadet asrının kurulmasını gözlemelidir.

Terbiye; ferdi ve toplumu bütün yönleri ile eğitmektir. İslam’ın terbiye anlayışı malumat edinme ve teknik kabiliyetleri harekete geçirmekten ibaret değildir. Çünkü İslam’da terbiyenin hedefi insanın dünya ve ahiret saadetini elde etmesidir. Günümüzdeki eğitim sistemi, sadece malumat yükleme ve teknik kabiliyetleri ortaya çıkarma hedefi güttüğü için iflas etmiştir. Rasulullah’ın sünnetinden soyutlanmış, sahabe ve erdem tanımaz bir eğitim, ancak kısa yoldan köşe dönme planı yapan, ruh dünyası karanlık adamlar yetiştirir.

Eğitimcilerin, Rasulullah’ın terbiye metodundan habersiz bir şekilde Batı merkezli eğitim tarzlarıyla meşgul olmaları da gerçekten şaşılacak bir husustur. Rasulullah, sahabe-i kiramı nasıl eğitmiştir ve hangi terbiyelerden geçirmiştir? Müslüman eğitimcilerin bu noktaya yoğunlaşıp araştırması gerekir. Beşeri ideolojilerin pörsümüş eğitim sistemi ve münkir filozoflarıyla Müslüman evladına terbiye vermeye kalkarsanız sadece onlara zulmetmiş olursunuz.

İbn Mesud (r.a.), “Siz şu anda fıtrat üzeresiniz, siz sonradan bazı şeyler uyduracaksınız ve size karşı da bazı şeyler uydurulacak. İşte bu uydurulmuş şeyleri gördüğünüz zaman ilk zamanı size tavsiye ederim” buyurarak Asr-ı Saadet ruhuna tekrar dönmek suretiyle bozulan yapıların tekrar aslına dönmesi gereğine işaret etmiştir.

Önce TASFİYE sonra TERBİYE

Günümüzde eğitim ve öğretimin tekrar sağlam temellere oturması için terbiyeden önce tasfiye ile başlamak gerekir. Yani İslam’ın inanç sistemine aykırı olan sonradan girdirilmiş batıl inanç, hurafe ve bidatlerden arındırmak tasfiye etmektir.

Bu tasfiye işlemi, çok büyük gayret isteyen önemli bir adımdır. Önce Müslümanlar, sünnet-i seniyyeye muhalif garabet itikat ve fikirlerden kurtulmaya azmetmeli ki; Allah onlara yardım etsin.

Bu mahiyette İslam davetçilerinden kıymetli bir zat şöyle ifade ediyor: “Siz İslam devletini kalbinizde kurun ki; Allah da arzında kurmayı kolaylaştırsın.”

İslam terbiyesinde temel düstur ne doğu ne de Batı illa İslamiyye illa İslamiyye olmalıdır. Şu bilinmelidir ki; "Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz."

Terbiyeden önce tasfiyenin manası şudur: İslami kavramların ifade etmiş olduğu manaların sulandırılmış şekillerinden tekrar asli mana ve mahiyetine döndürülmesidir. Yani sapı samanla karıştıran, İslam’ın kavramlarını kendi hayat tarzlarının standartlarına indirgemek isteyen adamların ellerinden İslam’ın ruhunu kurtarmaktır.