Hac, hicretin dokuzuncu senesinde farz kılınmıştı. Fakat müşrikler de haccetmekte idiler. Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz ise, onların şirk bulaşmış haclarına karışarak, beraber telbiyede bulunmak, çırılçıplak yaptıkları Tavâfa iştirak etmek istememiştir. Bu sebeple haccı bir yıl tehir etmiş ve o sene Hz.Ebu Bekir Sıddık (R.A.)yu hac emiri tayin buyurup, hacca yollayarak Berâe yani Tevbe sûresini halka duyurma vazifesini vermişti. Berâe suresi, müşriklere bir ültimatom yani onlarla yapılan anlaşmaların müddetleri bitince yenilenmeyeceğinin ilanı hususunda ciddi bir uyarı idi. Çok sert tebliğlerde bulunuyordu. Hatta bazı alimler surenin başında besmele olmayışını bu sertlikle izah etmişlerdir.
Hz. Ebu Bekir (R.A.) vazifeyi alıp yola çıktıktan sonra, Cebrail (A.S.)ın:
- Berae suresini, Senin ehl-i beytinden biri ilan etmeli! diye ihtarı üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz arkadan Hz.Ali (R.A.)yi gönderir. Resûlullah (S.A.V) Efendimizin Adba adındaki devesi ile yola çıkan Hz. Ali (R.A.) hızla giderek Arc denilen mevkide Hz. Ebu Bekir (R.A.)e yetişmiştir. Hz. Ebu Bekir (R.A.), Hz. Ali (R.A.)ye:
- Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, seni hacca emir mi tayin etti diye sorar. Hz. Ali (R.A.):
- Hayır! Beni sadece Berâe sûresini hacılara ilân ve tebliğ etmek ile vazifelendirdi, der.
Berâe sûresinin ilân işi, tebliğ edilme vazifesi Hz. Ali (R.A.)ye verildi. Çünkü bu, bir ültimatom ve müşriklerle yapılan anlaşmaların kaldırılmasıydı. Arapların mevcut örf ve adetlerine göre, bir antlaşmayı kim yapmış ise, ancak o bozabilirdi, başkası bozamazdı. Bunu bozmak için en azından, onu yapanın ehl-i beytinden biri olması lazımdı. Bu sebeple Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, Hz.Ali (R.A.)yi göndermiştir. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bu davranışıyla mezkûr örf ve âdete uymuş ve Enes b. Malik (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
"Bunun, aileme mensup olmayan biri tarafından tebliğ edilmesi uygun olmaz!" buyurmuş ve Hz. Ali (R.A.)yi çağırarak O nu Hz.Ali (R.A.)ye vermiştir. (Tirmizî, Tefsir, Tevbe, No: 3090, 5/275)
Ayrıca, Berâe suresinde Hz. Ebû Bekir (R.A.)in faziletinden bahsedildiği için, Resûlullah (S.A.V) Efendimiz, bunu bir başkasına okutmayı uygun bulmuştur.
Şu halde günümüz diplomasisinin diliyle tam bir ültimatom olan bu sûre, esas itibariyle antlaşmaların bozulduğunu haber vermektedir.
Ebu Hureyre (R.A.) anlatıyor: Hz.Ebu Bekir (R.A.) Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz tarafından Veda haccından önceki hac mevsiminde hac emiri olarak tayin edildiği hacda: "Bu yıldan sonra müşriklere haccetmek yasaktır.", "Çıplak olarak Beytullah Tavâf edilemez." diye ilân etmek üzere vazifelendirdiği bir grubla beni de gönderdi. Ancak daha sonra Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Hz. Ebu Bekir (R.A.)in arkasından Hz. Ali (R.A.)yi gönderdi ve Berâe sûresini halka ilân etmeyi O na emretti.
Hz. Ali (R.A.) bizimle birlikte Mina da, bayramın birinci günü Akabe Cemresi yanında ayağa kalkarak, kendisinin Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz tarafından gönderilmiş bir elçi olduğunu bildirdi ve halka, Berâe sûresini ilân etti, bu sûrenin başından 30 veya 40 âyet-i kerime okuyarak dedi ki: Dört şeyi tebliğ etmeğe memurum:
1- Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac yapamaz,
2- Hiç kimse çıplak olarak Kâbe yi Tavâf etmeyecek,
3- Mü minden başkası cennete girmeyecek,
4- Müşrik kabileler tarafından bozulmamış antlaşmalar, antlaşma süresinin sonuna kadar yürürlükte kalacak.
O yıl, Hz. Ebu Bekir (R.A.) bu tebliği halka duyurdu. Bunun üzerine ertesi yıl yâni Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin bizzat katılarak Veda haccını yaptığı zaman, tek müşrik hacca katılmadı. (Buhari, Salât: 10, Hac: 67, No: 1543, Cizye: 16, Meğazi: 68; Tefsîr, Tevbe: 2, 3, 4; No: 4105; 4/1587; Müslim, Hac: 435, No: 1347; Ebû Dâvud, Hac: 67, No: 1946; Tirmizi, Tefsir: 6; No: 3102, 5/62; Neseî, Hac: 161, 5/234,)
İzah edildiği üzere, Hz. Ebûbekir (R.A.) i hac emîri olarak görevlendiren Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, hicretin 10. yılında yüz bini aşan sahâbî ile birlikte hac yapmıştır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin yaptığı bu hacca, son haccı olduğu ve sahabîlerle vedalaştığı için: "Veda Haccı"; Müslümanlara hac ibadetinin bütün hükümlerini hem nazarî olarak bildirdiği, hem de pratik olarak gösterdiği için: "Belağ Haccı", haccın farz kılınmasından sonra ilk haccı olması dolayısıyla da: "İslâm Haccı" denilmiştir. Veda Haccında çok sayıda Müslümanın bir araya gelip kaynaştığı ve Resûlullah (S.A.V.) Efendimizi görme, dinleme imkânı bulduğu önemli bir fırsat olmuştur. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bu esnada İslâm ın ana esaslarından biri olan Hac ibâdetinin bütün menâsikini öğretmekle kalmamış, o büyük kalabalığa İslâm ın getirdiği pek çok hukukî ve içtimâî inkılapların bildirisi mahiyetindeki "Veda Hutbesi"ni irâd buyurmuştur.