İzzeddin el-Kassam Tugaylarının sözcüsü Ebu Ubeyde'den Gazze'deki direnişle ilgili dikkat çeken yeni açıklamalar geldi. Ebu Ubeyde bu son açıklamasında İsrail'e, "Operasyon İsimleri" üzerinden bir mesaj gönderdi. Ebu Ubeyde'nin açıklamasındaki kullandığı kavramlara Milli Gazete yazarı Doç. Dr. Harun Bekiroğlu değinmişti.
Ebu Ubeyde açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
"Peygamberlerin varisleri olan mücahitlerimiz Gideon'un Arabaları'na karşı Davud'un Taşları'nı atmaya aralıksız devam ediyorlar. Ve böylece işgalcinin gücünü paramparça ederek onu yok ediyorlar. İşte bu şekilde zalim ve kibirli bir topluluğa karşı, mustazaf ama inanmış bir topluluğun kahramanlık destanlarını yazıyorlar.
"İşgalcinin bugün Hanyunus'ta, Cabaliye'de, yaşamış olduğu bozgun, nitelikli operasyonlar zincirimizin bir uzantısı ve işgal kuvvetlerinin bulundukları her noktada karşılaşacakları muamelenin bir örneğidir. Düşmanın halkının önünde iki seçenekten başkası yok. Ya liderlerini soykırım savaşını durdurmaya zorlayacaklar veya da daha fazla sayıda evlatlarını tabutlar içerisinde karşılayacaklar"
Ebu Ubeyde'nin açıklamasındaki "Kavram Savaşı"na Milli Gazete yazarı Doç. Dr. Harun Bekirpğlu "Kelimeler ve Kavramlar da Savaşır" başlıklı makalesinde geçtiğimiz haftadaki yazısında ele almıştı.
"Gideon'un Arabaları" ve "Davud'un Taşları" Ne Demek? İşte Doç. Dr. Harun Bekiroğlu'nun o yazısı:
Kelimeler ve Kavramlar da Savaşır
Hıttatun yerine hıntatun derseniz ne olur? Bir harf neleri değiştirebilir ki? İsrailoğullarının -hâşâ- Allah’ı aldatma teşebbüslerinin bazıları kelime oyunlarıyladır yani dil ve edebiyat ile ilgilidir. Kelimenin vaz’ını değiştirirler. Yani lafzın ilk ve temel anlamını bozarlar; kelimeye yeni anlamlar yüklerler. Kelimenin karşılık geldiği manayı ise duman ederler. Yahudilerin kelime oyunları yaparak Allah’ı -hâşâ- kandırma girişimlerinden biri de kelimelerin ses benzerliğinden yararlanarak onlara yeni manalar yüklemeleridir.
Her şey İsrailoğullarının Kudüs’e girişleri esnasındaki bir olayla başladı. Allah onlara hürmetle eğilerek (succeden) ve “affet bizi!” (hıtta) diyerek Beyti Makdis’e girmelerini emretti. Ancak onlar hıtta kelimesi yerine bir başka söz (kavl) buldular (Bakara 2/58). Müfessirlere göre bu kelime, hınta yani buğdaydı. Böylece emri yapıyormuş gibi göstermelik bir eylem sergilediler ama kendi istedikleri manayı, Allah’ın emri diye uyguladılar. Günümüzde Mescid-i Aksa’nın Hıtta Kapısı adını, tarihteki bu hadiseden almıştır. Hâlâ bu kapı önüne geldiklerinde bir piyade gibi yerlerde sürünerek secde numarası yaparlar. Ancak hıttanın yerinde yeller eser. [1]
Kelimelerle İstila
İsrailoğulları, kelimelere stratejik anlamlar yüklerler. Bu anlamlarla kendilerini iyi ve haklı; karşıdakilerini kötü ve haksız olarak tasvir ederler. Dini kavramların ve hükümlerin altını oyarlar. Mesela Allah kendilerine “hayvanların iç yağlarını yemeyi yasakladığını” düşünelim. Normalde Allah’a inanan bir kişinin direkt bu emre uyması beklenir. Yani iç yağı yemez; onu ayıklayıp atar. O dönemde insanlar, hayvansal yağları eritirlerdi. Gemileri sudan korumak amacıyla yağları ahşaplara sürerlerdi. Derilerin yağlanmasında ya da kandil yakıtı olarak da kullanırlardı. Yani iç yağı, para ederdi. Ancak İsrailoğulları, servet kaybetmektense Allah’ın emrini çiğnemeyi tercih ettiler. Fakat bunu yaparken Allah’ın emrine aleni olarak karşı da çıkmadılar.
Hz. Peygamber, İsrailoğullarının serveti kutsayan bu yöntemlerini Mekke’nin fethi sırasında anlattı. Bir adam peygamberimize gelerek, “Murdar hayvanlar haram! Acaba bunların iç yağlarını kullanabilir miyiz?” diye sordu. Hz. Peygamber şöyle dedi: “Hayır! O da haramdır! Allah Yahudilere lanet eylesin! Onlara hayvanların iç yağını yasaklayınca erittiler; ardından satıp parasını yediler!”[2] Araplar da Yahudi kültüründen etkilenmişlerdi. Bu kültür, dindar görünüp dinin altını oymaktı. Hz. Peygamber sorunun şeklinden, soran kişinin Yahudilerden etkilendiğini hemen anladı. Bundan dolayı hemen Yahudi kültürüne vurgu yaptı ve “bir anlamda senin yaptığın ile Yahudilerin yaptığı arasında ne fark var? Sakın onların Allah’ın hükümlerini deldiği gibi hileli yollarla haramları çiğneme” mealindeki sözünü söyledi.
Kelime ve Propaganda
İsrailoğulları kinaye sanatını bolca kullanır. Kelime görüntü itibariyle güzel ve anlamlıdır. Sizin için bunu kullanmakta bir sorun yoktur. Ancak onlar kelimeye kendi anlayışlarını yüklemişlerdir. Kelimenin kokusunu değiştirmişlerdir. Bunu hemen fark edebilmelisiniz. Ardından o kelimeyi atmalısınız ve kendi kelimelerinizi kullanmalısınız. Buna dikkat etmezseniz onların propaganda stratejisinin bir parçası olursunuz. Bunu Hz. Peygamber döneminden örneklendirelim:
Yahudiler Hz. Peygamber’in yanına gelirlerdi. Ona hakaret etmek için Arapça Râ’ina kelimesini kullanırlardı. Kelimenin kötü bir anlamı yoktu. Manası, “Bizi dinler misin” demekti. Ancak onlar dillerini bükerek seslerini değiştirirlerdi; kelimeye hakaret ve küfür anlamı yüklerlerdi (Nisa 4/46). Yeni kelime olan rain, “hata yapan adam” demekti. İbranice ve Arapça kardeş diller olduğu için ses değişikliği çok fark edilmezdi. Mesela selam kelimesi İbranicede şalomdur ve hızlı söylediğinizde çok anlaşılmaz. Katâde’ye göre Müslümanlar Yahudilerin, Arapçada güzel bir manası olan bir kelimeyi kullandıklarını zannederek onlar da kullanmaya başladı.[3] Yahudilerin propaganda diline karşı Müslümanları uyaran şu ayet nazil oldu: “Müslümanlar! “Râ’inâ!” demeyin; “unzurnâ yani bize fırsat tanı ki emirlerini yapalım” deyin ve iyi dinleyin. Kâfir (Yahudilere) canlarını yakacak bir azap vardır.” (Bakara 2/104).
Kelimeler Üzerinden Yürütülen Psikolojik Harekât
Aksa Tufanı sırasında Siyonistler, Tevhit Tarihi’ne ait pek çok kelimeyi ve kavramı, kendilerine aitmiş gibi kullandılar. Basın diline bunları aktardılar ve pek çok sosyal paylaşım sitesinde onların kelime ve kavramları konuşulur oldu. Yaptıkları katliamlara Tevrat’tan isimler taktılar. Bunlardan birisi de Gideon'un Arabaları Operasyonu kavramıdır.
Kassam Tugayları, işgalcilerin "Gideon'un Arabaları Operasyonu"na doğrudan bir meydan okuma olarak "Davut'un Taşları" adını verdiği bir dizi yeni operasyonla karşılık verdi. Sloganı da "Davut'un Taşları, Gideon'un Arabaları’nı Yener” şeklinde belirlendi. Bu, yalnızca sahada değil, aynı zamanda isimlerin sembolik değeri ve delalet ettiği anlamlar açısından da düşmana karşı yürütülen yeni bir mücadelenin başlangıcıdır. Peki bu iki isim ne anlama geliyor?
"Gideon'un Arabaları" Tevrat referanslıdır ve bu isim, az sayıda askeriyle sivillere karşı savaş açan ve onları yenen İsrailoğlularının komutanlarından biri olan Gideon'un anlatıldığı Eski Ahit'teki Krallar Kitabı'ndan alınmıştır. Burada Siyonistler, büyük bir düşmana karşı küçük bir güçle zafer kazanacaklarını ve Gazze’de yaptıkları katliamın dini, kutsal ve tarihi kökleri olduğunu vurgulamış oluyor. Ayrıca teknolojik olarak gelişmiş bir operasyona atıfta bulunuyor.
"Davut'un Taşları Operasyonu" hem Tevrat hem de Ku’ran referanslıdır. Hz. Davut'un, zalim Calut'u sapan taşıyla öldürmesine işaret eder (Bakara 2/251). Tevrat'a göre Hz. Davut, Amalek kabilesinden olan zırhlı dev gibi bir savaşçıyı öldüren ufak tefek bir gençtir. Bu, zayıf ve mazlum olanın zalime karşı ahlâki ve itikadi üstünlüğünü sembolize eder. "Taşlar" lafzının kullanımı, savaş araçlarının basitliğini ve belki de işgalcinin devasa cephaneliğine kıyasla, direnişin askeri imkânlarının mütevazılığını gösterir. Fakat bununla birlikte direnişin silahları ölümcül ve etkilidirler. Tıpkı o kıssada azgın zorbayı yere seren taşın sembolize ettiği gibi...
Kelimeler, kimliğimizdir; kimliği savunmak, cihattır.