Düşünenlerin Çilesi

Abone Ol

Dert sahibi insanlar düşünenlerdir. Düşünmek, insanın varlık bilincini oluşturur. Bu, ister sıradan bir kaygı ve durum için olsun isterse daha yüksek bir ideal için olsun fark etmiyor. Sıradan dediğimiz dar dünyaları olan, kendileriyle sınırlı bulunan insan tekleri içindir. Onların kaygıları, endişeleri gündelik hayatları ya da önlerini görmek için belli bir sezgiye sahip olmalarındandır.

Dertleri kendileriyle sınırlı olanların çabası da değerlidir. İnsan olabilme ve belli bir düzey ve düzlemde yaşama arzusudur.
Hani hep denir: “Rızık veren Allah’tır.” Amenna bundan zerre kuşkumuz yoktur. Doğada var olan her canlının rızkı bir biçimde bir yolla kendini bulur. Karıncanın, çırçır böceğinin, yılanların, sırtlanların yani hemen bütün hayvanların rızkı belli bir biçimde karşılık bulur. Onların belli düzenleri var.

Karıncalar ne yapar, ne ederler, o minnacık cüsseleri için taşıdıkları daneleri toprağın altındaki yuvalarına taşırlarken de onları korumayı bilirler. Daneler çimlenmesin diye dörde bölerler. Çünkü onlar taşıdıklarının kıymetini, nasıl korunması gerektiğini bilirler. Her hayvan türünün kendine göre bir yöntemi var. İlâhi adalet, onların düzenini kendilerine göre oluşturmuş. Birbirlerini yiyen ve saldıranların da belli bir düzeni var.

Dünya yüzünde insanların düzenini belirleyen, kendilerine göre yöntemler ortaya koyan insanın kendisi. İnsanların Hakikat medeniyetinden uzaklaşmaları sonucu türlü düzenleri var insanların. Hakikat medeniyetinin kimi sınırları belirlemesi hırs tamahı olanların canını sıkar. Ondan uzaklaşmanın türlü yollarını bulurlar. Bunu yaparlarken de bin türlü hile ve desiseleri olur. Deyim yerindeyse “kitabına uydururlar”. O kitap ise hile ve desise ruhludur.

Gelin birlikte düşünelim. Şu Müslümanların yaşadığı coğrafyada hangi hileli düzenin içindedirler. Hangi hilelerle yönetiliyorlar? Bunu bir ülke, bir bölge ile sınırlamıyoruz. Hakikat medeniyetinin içinde olmayı ilke edinenlerin düşünmeye güç ve fırsatları var ama karşılık bulacak düzlemleri yok. Ortamı da hile ve desise bulutları kapladığından boşa çalınmış oluyor.

Rahmetli Üstad Sezai Karakoç’un vefatından yaklaşık on beş gün önce uzun bir telefon görüşmesi yapmıştık. Biraz uzun olmuştu. Benim öğrenmek istediğim kimi sorunlar var. Bunlardan biri günümüz insanının nereye doğru evrildiğine dairdi. Kendilerinin büyük bir çaba ile oluşturdukları yol ve düşünce izleğinin ciddî kırılmalara uğradığı üzerine oldu. Müslümanların birçok dönüşümler geçirmekte olduğunu, ırkçılığın başını alıp gittiğini konuşmuştuk. Şunu söylemişti. Sözcüğü sözcüğüne değil de genel anlamıyla şunları söylemişti: “Bunların üzerine çok düşündük, düşündüklerimizi yazdık, anlattık. Ancak gücümüz daha çok yayılmasına yetmedi. Toplumun geneline ulaştıramadık.”
Bugünün hayhuyu içinde düşünme ve bunun sonucu olabilecek verilerin karşılık bulması çok daha zor. Sisli ve perdeli ruhların bunları algılaması da o denli zor. Çünkü ortamı gürültüye boğan, hedef şaşırtan, başka şeyleri öne çıkaran, sivrilten şeyler öne çıkıyor. Asıl olanlar ise arada yitip gidiyor.

Müslümanlar, bulundukları ortamda ideolojilerin en baskını olan kapitalizm çarkının bulamacındadırlar. Yakıştırmaları, benzetmeleri, kıyaslamaları kapitalizm zulmünün ağırlığını ortadan kaldırıyor, bunu bile hiç hissettirmiyor. Kapitalizm zulmü içinde onun savunucularına dönüştürüyor. Sanki böyle bir dertleri yokmuş gibi oluyor. Bu, sadece sıradan diye bildiklerimiz için değil, aklı başında diye düşündüklerimiz için de geçerlidir. Alışık oldukları düzenin içinde edindikleri yerden memnun oldukları duygusunun ağır bastığının göstergesidir. Düşünen kimi çevrelerin kapılıp gidişleri kaygı veren bir durum. Bir bakıma onların da mevcut durumların sisli ortamında kendilerinden uzaklaştıklarını gösterir.
Onların çilesi süreklidir, onlar sahip bulundukları sorumluluğun sonuçlarına da razıdırlar.