Dünü yok saymak ya da güç sarhoşu olmak !.

Abone Ol

Bugün güncelin dışına çıkıp biraz geçmişe uzanmak

istiyorum. İktidarlar kendi başarılarını anlatabilmek adına geçmişi

sıfırlamayı, geçmişte hiçbir şey yapılmadığını iddia etmeyi marifet sayıyorlar.

Böyle olunca da sanki Türkiye sadece kendi iktidarları döneminden ibaretmiş

gibi bir algıya kapıyorlar.

Adalet Partisi’nin güçlü olduğu, Demirel’in kılıcının iki

yanlı kestiği dönemler. Mahalli seçimler öncesiydi.Adalet Partisi Ankara

Teşkilatı iki aday konusunda ayrışmış durumdaydı. Bir taraf mevcut Belediye

Başkanı Ekrem Barlas’ın yeniden aday olmasını isterken çok büyük bir grup ise

buna karşı çıkarken Ekrem Barlas’ın yeniden adaylığını istemeyenler Muhlis

Şensöz’ün olmasını istiyorlardı. Bu düşüncelerini iletmek için Demirel’den

randevu isteyerek genel merkezde görüşmeye gitmişlerdi. Adalet Partisi

teşkilatları ile bir bağlantım olmamasını rağmen aynı mahallede oturduğumuz bir

teşkilat mensubu beni de davet ederek havayı görmemi istemişti. Gazeteciliğimin

ilk yıllarıydı. Çankaya Teşkilatında görevliymiş gibi arkadaşımla genel

merkezin yolunu tuttuk.

Demirel gelenlerin ne için geldiğini elbette biliyordu.

Uzunca bir toplantıyı açış konuşması yaptı. Bu konuşmada iktidarlarında

Türkiye’ye neler yaptıklarını anlatırken, ”Cumhuriyetin kuruluşundan o güne

kadar yapılanların en az iki katını yaptık” diyerek sözlerini sonlandırırken,

salondan “Buna Demokrat Parti dönemi de dahil mi ” şeklinde bir soru yükseldi

.Demirel bu soruya da “Evet... Demokrat Parti dönemi de dahil” karşılığını

vermiş, bu değerlendirmeyi çok yadırgamıştım. Çünkü, dedemden dolayı Demokrat

Parti’ye sempatim vardı. Ayrıca Adalet Partisi kurulduğu günden itibaren hep

Demokrat Parti’nin devamı olduğunu söyleyerek seçmenden oy alıyordu. Bu

bakımdan hayal kırıklığına uğramış olarak toplantıdan ayrılmıştım.

Demirel konuşmasının ardından gelenlerden birkaç kişiye

söz vererek isteklerini ve gerekçelerini dinledikten sonra kapanış konuşmasını

yaparak, Ankara’ya yapılan hizmetlerin arkasında kendi mührü, adayının ise Barlas

olduğunu söyleyerek toplantıya son verdi. Neticede Barlas aday olmuş ama

seçimleri Adalet Patisi Ankara’da kaybetmişti.

Bu olayın üzerinden yıllar geçti. 1980 darbesinin

ardından Özal rüzgarının estiği yıllardı. Yine bir seçim öncesiydi. Ama bu defaki

mahalli değil genel seçimdi. Milli Gazete’nin Demirtepe’deki Ankara Bürosu’nda

otururken ziyarete gelen bir kardeşimiz ANAVATAN Partisi’ne adaylık için

müracaat edenlerin isimlerini sıralarken içlerinde birisi beni hayal

kırıklığına uğratmıştı. Yakından tanıdığım, aynı halkada bulunduğumuz, geçmişte

uzun süre birlikte çalıştığımız bir isimdi. Gelen haberin doğru olup olmadığını

öğrenmek için bulunduğu büroya bir arkadaşımla birlikte gittik. Olayın doğru

olduğunu söyledikten sonra kendince gerekçesini de Özal’ın Abdülhamit Han dahil

geçmişten bugüne en büyük devlet adamı olduğu şeklinde açıklıyordu. Sanki

Türkiye siyaseti Özal ile başlamış Özal ile bitecekmiş gibi bir yaklaşım. Şimdi

geriye dönüp baktığımda ne Demirel’in Adalet Partisi ve devamı Doğru Yol Partisi,

ne de Özal’ın ANAVATAN Partisi kaldı.

Tüm bunları çiçeği burundu Kültür ve Turizm bakanı Ömer

Çelik’in bir gazeteye ”Son 10 yılda yapılan yüzyıla eşit” başlığı altında

yansıyan açıklaması hatırlattı. Bir bakıma geçmişte şahit olduğum açıklamaların

bir kopyası niteliğindeydi. Belli ki insanlar hırslarına kapılınca hayatı

kendileri ile başlatıp kendileri ile sonlandırmakta bir sakınca görmüyorlar.

Güç iyidir ama kontrolsüz güç felakettir. Bu bakımdan güç sarhoşu olmamak

gerekiyor.