Duada Dirilmek

Abone Ol

Amazon ormanlarında yaşayan yerli halkların doğal bir müzik eşliğinde yaptıkları dualar eminim ki kalbinize değmiş ve derin çağrışımlar yapmıştır. Dua hepimiz için sığınılacak bir liman, müşterek bir değer çünkü… Kirlenmemiş duygulardan beslenen o berrak ifadeler acziyetimizi, tapınmaya olan ihtiyacımızı ortaya koyuyor bir anlamda. Ve duaya içgüdüsel olarak yöneliyoruz.

Düşünüyorum… Okulun, kalemin, kitabın olmadığı ormanlarda duaya durmayı bu insanlara kim öğretmiş olabilir? Avuçlarını açıp oyuncağa sahip olabilmek için dua eden çocuk bunu hangi kaynaktan öğrendiyse bu insanlar da aynı kaynaktan öğreniyorlar. Anlıyoruz ki kaleme, kitaba, okula sahip olmasak da hakikati, tabiatımızda mevcut olan öz ile bulabiliyoruz, bu mümkün…

Dua sahip olduğumuz en etkin, en tesirli güç… Çağın en gelişmiş silahlarını etkisiz hale getirecek kadar güçlü bir söz dua… Bilirsiniz kitlelerin bilincini uyandırmak için yola çıkan öncü şahsiyetler edindikleri bütün maddi kazanımlarını geride bırakıp sadece duayı kuşanırlar… Dua bu insanları taleplerine, hayallerine, umutlarına taşıyan bir köprü olur ve ayaklarının altına dökülen bütün engelleri eritip geçer. Dua yerküreyi aşıp ötelere ışığın kaynağına ulaşan bir güce dönüşür ki; Peygamberimiz (S.A.V.), “Dua müminin silahıdır” buyurarak, bu güce işaret etmiştir.

Kitlelerin bilincini uyandırmak için duayı kuşanıp yola çıkan şahsiyetler, iyiliğin hâkim olması için adarlar hayatlarını. Dünyaya dair tüm heveslerini, tüm hayallerini, tüm beklentilerini kurban eder ve ışığın arkadan gelenlere ulaşmasını sağlarlar.

Karanlık bastırdığında yapayalnızdırlar… Yolun ne kadar meşakkatli olduğunu bilirler ve göğüslerine bir yıldız yapıştırır, ağır ağır ilerlerler… Sonra bir gürültü kopar ve ayak sesleri duyulmaya başlar… Derin bir sessizlik oluşur, ışıkla bağları kopar ve küf kokulu mekânlara kapatılırlar. Ve bir söz dışında her şeyden vazgeçerler. Sonra cellâtlar gelir ve o sözden vazgeçmelerini isterler. Peki, bu şahsiyetler şimdi ne yapacaklar? Ateş kusan bombaları yok onların elbette fakat bütün bunları tuzla buz edecek etkin bir silahları var: Dua!

Ey karanlık! Ey ihtiraslarında boğulan! Göğsünde yıldız taşıyan yolcuyu zincirlere vurdun, ekmeğini aldın, suyunu kestin, bedenini darp ettin ve göklerden süzülüp gelen güneşle bağını kopardın… Peki, ne oldu? Şimdi çevir başını ve ışığın göklere kadar nasıl ulaştığına bir bak… Söyler misin bu ışığa, bu kutsal çağrıya ne ile engel olabileceksin? Senin ürettiğin silahlar bu çağrıyı vurabilir mi? Şimdi sen o yolcunun kalbine nasıl ulaşacaksın, buradaki ışığı nasıl söndürebileceksin? Ulaşamazsın… Ulaşamayacaksın! Hiçbir beşerin ulaşamayacağı, hiçbir elin tutamayacağı bir yerden, kalplerden yükselir o çağrı…

“Dua müminin silahıdır” buyurmuş Sevgili Peygamberimiz ve Rabbimiz bu silahı hepimize bahşetmiş, kullandığımız takdirde ait olduğu yere ulaşacaktır.

Peygamberler ve onların izini takip eden şahsiyetler dualarına tüm mağdur ve mazlumları, yolda bırakılmışları, ezilmişleri katarak zenginleştirirlerdi. Dünyaya kendi yörüngesinden bakan kimseler ise ihtiyaçlarına odaklıdırlar ve sadece kendileri için isterler. Ama çağrının ulaştığı makam müşterektir ve hepimiz dua ile Allah’a ulaşıyor ve halimizi O’na arz ediyoruz. Dua bizi yücelerde buluşturuyor ve kim olduğumuzun, ne olduğumuzun farkına varmamızı sağlıyor.

Savaşların, afetlerin, katliamların, hastalıkların hayatımızı zorlaştırdığı bir dönemde duaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz öyle değil mi? Dua böyle durumlarda tutunduğumuz bir dala dönüşüyor ve korkularımızı onararak kendimizi güvende hissetmemizi sağlıyor…