Greta Garbo, dönemin (1930) en iyi oyun gücüne sahipti.
Ve sinemanın en büyükleri arasında gösteriliyordu.
Sanatın ve ününün doruğundayken, beklenmedik bir çıkış
yaptı. Sinemayı, parayı ve ünü bir kenara bıraktı.
36 yaşında aldığı bu radikal karardan kimse onu
çeviremedi. Büyük anlaşmaları elinin tersiyle itti.
Bir yönetmen tarafından keşfedilen İsveç asıllı Garbo,
şatafatlı bir reklâm kampanyasıyla Hollywood a transfer edilmişti.
Önemli filmlerinden sayılan Anna Karenina, Mata Hari,
Kamelyalı Kadın, bizim Yeşilçam filmlerine de ilham kaynağı olmuştur bir
bakıma.
Ama onu yalnızlığa iten sebep neydi kimse bilmiyor.
Aniden film piyasasından, göz alıcı neon ışıkları altından ve şöhretten
şeytandan kaçarcasına kaçtı.
Otoriteyi, hiyerarşiyi ve kamuoyunu hiç önemsemedi. Hiç
evlenmedi. Özel hayatıyla ilgili hiç bir sırrını paylaşmadı. Çünkü hiç röportaj
yapmadı. Hiçbir galaya katılmadığı gibi hiç resim çektirmedi, imzalamadı. Kimse,
en yakınındakiler bile evinin adresini ve telefonunu bilmiyordu.
Hiçbir zaman yalnız olmak istiyorum demedim. Sadece
rahat bırakılmak istiyorum dedim sözü ünlüdür.
Bir de, Yeteneklerim sınırlıdır ve her role uyan bir
oyuncu değilim diyordu.
Ama Hollywood film piyasası, gelmiş geçmiş en büyük 5
oyuncudan biri olarak gösterdi onu.
Yalnız, kimsesiz ve münzevi bir hayat yaşayarak öldü,
gitti.
Garbo, aslında ölmeden önce ölmüş, şöhretini maziye
gömerek, kendisini de unutturmaya çalışmış bir aktristi.
Bir gün unutulacağını çok iyi biliyordu.
Muhteşem Yüzyıl dizisinde Hürrem Sultan ı canlandıran
aktrisin diziyi aniden bırakması bana bunu hatırlattı.
Elbette Meryem Uzerli, bir Greta Garbo gibi efsanevi bir
oyuncu değil... Çocukluğunda acılar içinde yoğrularak Hollywood a gelip kendi
kurallarını koyacak kadar güçlü bir aktris değil.
Bir film yıldızının çok izlendiği iddia edilen diziyi
birdenbire bırakıp, münzevi bir hayatı tercih etmesindeki etken ne olabilir
Sadece Tükenmişlik Sendromu ile izah edilebilir mi
Televizyon programı yapan bilir... Ekran arkasında
çalışanlar, ekran önünde çalışanlardan çok daha fazla emek ve efor sarf eder. O
program veya dizi filmin bitmesi için saatlerce ve günlerce çalışırlar. Ne
için Evdeki çorba kaynasın diye.
Dizinin arka plan emekçileri tükenmiyor da, dizinin
yüksek ücret alan oyuncusu tükenmişlik sendromu na nasıl yakalanabiliyor,
anlamak güç.
Her ne ise...
Uzerli nin ayrılışının sebebi şu ana kadar tam
açıklanamamış olması da başka bir muamma.
...
Ancak, ben bu aksilikleri Muhteşem Yüzyıl dizisinde her
hafta hakaret gören, Osmanlı hanedanının lanet ine bağlıyorum.
Lanet ifadesi ne derece doğru ama bu tanıma daha uygun
bir kelime bulamadım.
Olayları art arda sıraladığınızda insanın aklına,
Gerçekten öyle mi diye sorası geliyor.
-Dizinin mimarı senarist Meral Okay kansere yakalanıp,
ölmesi,
-Oyuncu Halit Ergenç, bir bölümde sette bacağını kırması,
-Dizi oyuncusu Hasan Küsmüş ün Şişli de yolda yürürken
başına mermer düşerek ölmesi...
-Dizi sırasında yaşanan aksaklıklar, kazalar... bunun
göstergesi olabilir mi
Konuyu internette araştırırken, meğer lanet le ilgili
İsmailağa Cemaati nin forumu da haber sitelerinde yer almış.
Hatta, Osmanlılara hakaretin laneti olarak gündeme
taşınmış. (15 Ekim 2011)
Demek akıl için yol bir.
...
Her şeyden önce Hürrem Sultan a atfedilen hakaret,
insanı çarpar.
Zaten tarih kitaplarında okutulan Hürrem Sultan la gerçek
Hürrem arasında dağlar kadar fark var... Bunu tarihçiler söylüyor.
Yalan tarih üzerinden senaryo yazarak dizi inşa ettiler
ve haftalardır bu milletin zihnine kendi anladıkları Hürrem sultan algısı
zerk ettiler.
Bu dizide kişileri yaftalayarak tarihe öyle bir leke
bıraktılar ki, pisliğini kırk aydın çıkaramıyor.
Sahte olaylar, sahte kahramanları doğurmuş. Gerçek tarih
gizlenerek, sadece Osmanlı dönemi değil, geleceğimiz de karalanmış oluyor.
Türkiye nin algı sorununun temel kaynağı bu olsa gerek.
Ne diyelim:
Yalan söyleyen tarih utansın!