Yıl; 1991.
Körfez Savaşı yılları…
Gazeteci-yazar Güneri Civaoğlu anlatıyor;
“Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan’dayım. ABD kumanda merkezi olarak kullanılan otelin bir odasında dinlediklerim dehşet verici.
Amerikalı yarbay duvardaki harita üzerinde Türkiye’nin Güneydoğu’sunu ve Kuzey Irak’ı işaret ediyor.
Avucunu o coğrafyada dolaştırırken şöyle diyor:
‘Savaş bitecek. Amerika Irak’tan çıkacak. Giderken silahlarının büyük bölümünü bırakacak.
Bunlar içinde ağır silahlar, roketler de olacak.
Yöredeki Kürtler bu silahları alacaklar ve Türkiye’ye karşı kullanacaklar.
Toprak isteyecekler.
Türkiye, ya istedikleri toprağı verecek ya da vermeyecek ve savaşacak.’
Yarbay iyi derecede Türkçe konuşarak anlatıyor bunları.
Kulaklarıma inanamıyorum.
‘Ya NATO ortaklığı, ya ülkelerimiz arasındaki dostluk’ diye soruyorum oralı olmuyor.
Gene de bunun ‘Amerikalı yarbayın kendi fantezisi’ olabileceğini düşünüyorum.
Ama...
Birkaç dakika sonra bir başka odada gene Amerikalı bir rütbeliden aynı şeyleri dinliyorum.
Bunun ‘bir mesaj olabileceğini’ düşünüyorum.”
***
Burada şu notu da düşmeliyim; bu randevuyu Güneri Civaoğlu’na ayarlayan isim AKP’nin ilk Dışişleri Bakanı ve o zamanki Suudi Arabistan Büyükelçisi Yaşar Yakış.
Amerika, İsrail ve Batı yıllardan bu yana çaba gösteriyor ya, hani
Ve son olarak da ABD ziyaretinden sonra Barzani’nin, “Kesinlikle bir Kürt Devleti kurulacak” demeci kamuoyuna yansıdı ya, hani!
Ne olacak o zaman;
*Yıllardır kız alıp kız vermişiz; içimizden birileri “Kürt devleti kuruldu, biz Kürdüz, ahan da gidiyoruz” diyerek tası tarağı toplayıp o devlete mi göçecekler, yani
* Etle tırnak gibi olduk; bulunduğumuz mahallin, köyün, ilçenin, şehirin, oturduğumuz apartmanın en zengini bir kürt. “Ahan da Kürt devleti kuruldu” diyerek o zengin Kürtler yallah o devletin trenine mi atlayacak yani
* Camide omuz omuza verdiğimiz Kürt kardeşim, “Ahan da Kürt devleti kuruldu, hadi bana eyvallah” diyerek camiyi terk mi edecek, yani
* Yıllardır üniversitede, STK’larda, kamuda (vb.) birlikte çalıştığımız Kürt kardeşim, “Hadi bana eyvallah!” diyerek yeni kurulan devlete mi koşacak, yani
Aklı başında birileri de bu sorulara cevap verse ya!
İnsan bu; su misali kıvrım kıvrım akar ya!
* İnsan eğer 10 TL’yi sadaka verecek olsa bu miktarı çok bulur ama 10 TL ile mağazadan bir şey almaya gitse alacak bir şey bulamaz.
* İnsan 10 dakika zikir edecek olsa bu zamanı çok bulur ama bir film veya maç olsa bir buçuk saatlik zaman onun için hemen geçiverir.
* Bir futbol maçının uzaması insanın hoşuna gider ama Cuma namazında hutbenin birkaç dakika uzaması hiçte hoşuna gitmez.
* İnsan camide bir saat ibadet ederek vakit geçirecek olsa onun için zaman geçmek bilmez ama televizyona bakarken zaman onun için çabucak geçer.
*İnsan duyduğu, okuduğu bir cümleye hemen tepki gösterir ama arkasında hiç tahmin edemeyeceği birtakım arka planların, farklı yönlerin olabileceğini düşünmez.
* İnsan namaz kılarken, ibadet esnasında dünyevi konuları düşünmeyi sever ama normalde İslamiyeti düşünmekten kaçınır.
* İnsana bir sureyi veya surenin manasını okumak zor gelir ama bir romanı okumak onun için kolaydır.
* İnsan konserde ilk sıralarda olmak için çaba sarf eder ama camide ilk sıralarda olmak için çaba sarf etmez. Aksine namazın sonunda hemen çıkıp gideyim diye son sıralarda olmak ister.
* Bir Ayet ya da Hadis-i Şerifi ezberlemek insanın zoruna gider ama müzik listesi ilk 10da olan şarkıların hepsini ezbere bilir.
* İnsan ajandasında bir dini toplantı için zaman bulamaz ama dünyalık işler için çok zaman bulur.
* İnsan İslâmî konuları dinlemeyi ve anlatmayı zor bulur ama dedikoduları dinlemeyi ve anlatmayı çok sever.
* İnsan Cennete gitmeyi ister ama bu uğurda gerekli çoğu mükellefiyeti yapmaz.
Türkiye Arıcılar Birliğine Açık Mektup
Malum olduğu üzere Avrupa Birliği (AB) uyum yasaları adı altında torba torba, çuval çuval, kanun çıkıyor.
Bu kanunlardan bir tanesi de karayollarında tonaj uygulaması.
Bu kanun o kadar saçma ve iş bilmeyen bürokratlar tarafından masa başında alınmış bir karar ve kanun ki; bazı araçların kasası boş olduğu halde bile tonaja takılıyor, cezai işlem uygulanıyor.
Gelelim mevzumuza…
Malum olduğu üzere kaliteden ödün vermeyen arıcılar göçebe misali yayladan yaylaya mevsim şartlarının elverdiği şekilde gezmek zorundadır.
Yayladan yaylaya geçişlerde mutlaka karayollarını kullanmak zorundasınız. Şimdi gün boyu arının içinde çalışıyorsunuz, haliyle arı, ara ara, zaman zaman sizi sokuyor. Akşama kadar robotik bir yapıya dönüyorsunuz. Öyle ki her tarafınız şişiyor, sevkiyat günü havanın kararmasıyla beraber arı kovanlarını araca yükleyip, 3-5 saatlik yola dökülüyorsunuz.
***
Şimdi bir analiz yapalım,
1- Araçta otomatik tartım yapan bir sistem var mı, hayır.
2- Yüklediğiniz kovanı el kantarı ile tek tek tartma imkânınız var mı; gecenin soğuğunda, hayır,
3- Yayladan indiniz, gecenin bir vakti ana yola, açık kantar bulma imkânınız var mı, çok zor.
4- 80 tane kovanınız var, tartıda 5 kovan kadar fazlanız var, dönüş yolunuz 220 km. 0,5 tane arılı ve ballı, içi yavrulu kovanı arazide bırakma şansınız var mı, hayır.
5- Bir arıcı, işi şansa bırakıp da fazlaca havaleli kovan sarar mı aracına, hayır.
Evet, aynen bunları yaşadık ve sonuç... Araçta 370 kg fazlamızdan dolayı 1400 TL ceza yedik, inanılır gibi değil ama gerçek.
***
Türkiye Arıcılar Birliğinden talebim şudur.
1- Bu sıkıntılar, sizlerin devreye girmesiyle beraber, basit bir yönetmelikle düzelir.
2- Şoför arkadaşımızın üzerine yüklenen 1400 TL ilk cezai işlem ve nice cezaların iptali sağlanmalıdır.
3- Arıcılık sevkiyatında, tonaj sıkıntısı karayolları yönetmelik mevzuatından çıkartılmalıdır.
5- Bunun yerine arıcıların sevkiyat anında emniyet güçleri tarafından kontrolü sağlanmalıdır, maddi ve manevi tehdit var mı diye.
İlginize ve bilgilerinize arz ederim. (Yusuf Aksu – UŞAK)
NOT: Bugün, 25 Mayıs 2015, Pazartesi. 1) Emekliler yılda 15–20 TL zamla, hâlâ sürünmeye devam ediyor. 2) An itibariyle asgari ücretli “nasıl geçineceğim ” diye feryat ediyor. 3) Bu parlamento ve mevcut AKP iktidarı, 2011’den bu yana verdiği yeni ve sivil anayasa sözünü yerine getiremedi. 4) 28 Şubat darbesi döneminde kapatılan, yoksul-zeki Anadolu çocuklarının barındığı Başbakanlığa bağlı Vakıf Öğrenci Yurtları hâlen kilitli. Otur, sıfır!