DIŞARI MI, İÇERi Mi?

Abone Ol

Kılıçdaroğlu bey esiyor, gürlüyor!

– Atın bunu dışarı!

Kürsüyü yumrukluyor, yumrukluyor... Üstüne genel başkanlık forsunu koyuyor ve yeleleri alevden al bir ata binmiş gibi haykırıyor:

– Atın bunu dışarı!

Bu kim MHP’nin çok ekmeğini yedik, biraz da CHP’de eğleşelim modasına kapılmış bir erkek mi Partileri yok olmuş, yuvaları dağılmış, yüreklerine bir gün hesap sorulacak korkusu salınmış eski ANAP’lı, eski DYP’li eğilimcilerden biri mi

Kimdir bu

Kılıçdaroğlu bey nasıl bir baba ki, bu karda kışta, bu soğukta ayazda dışarı attırabiliyor Yoksa elindeki ayakkabı kutularını mı beğenmedi, bu dediğinin

– Atın bunu dışarı!

Tamam, anladık. Ama nereye kadar dışarı Denizler aşılıp, okyanuslar da geçilsin mi Dışarı dediğin, oralar mı

Partilerinin o toplantısını evlerinde ve işyerlerinde canlı seyredenler, Ecevitli günlerin heyecanına dönüvermiştiler. Bekliyorlardı ki, elleriyle tempo tutsun kamera görüntüsü olmuş insanlar.

– Dışarı, dışarı!

Ya CHP’lisindir, ya da dışarı, dışarı...

Birlik ve beraberlik partisinde bu kadar ayırımcılık olsun, yahut birlik ve beraberliği sağlamak için ayırımcı olmak şart.

– Atın bunu dışarı ya da dışarı, dışarı!

Neden hep biz dışarı’yayız Siz içeride istediğiniz dümeni çevirin diye mi Ayakkabı kutunuz yoksa da İsviçre’de hesabınız var ama...

Hem siz kime dışarı diyorsunuz Adını, soyadını, ikametgah adresini, sağlık kurulu raporunu, banka hesap cüzdanını, şefaatçilik belgesini de sizdeki kayıt numaralarına kadar belirtmelisiniz ki, bir yanlışlık olmasın.

Dışarı, dışarı dediniz, gittiler ve bir daha dönemediler. O kadar oyunuz eksik kalacak demek değil mi bu

İşini gücünü bırakıp gelmiş bir partilisine, “Atın bunu dışarı” diyen Kılıçdaroğlu bey, kendisini içerinin tek hakimi mi sanıyor

Dışarı atılan, dışarıdan dışarıya atılamayacağına, veya zaten hepimiz dışarıdayız denmediğine göre, Kılıçdaroğlu’nu içeriye kim ve nasıl koymuştur

İçerisi neresidir, dışarısı nerdedir

Bu CHP’lilerin işi anlaşılmazlık noktasına gelmiş. Yarın, Kılıçdaroğlu bey insanları dışarı attırmaktan sıkıldığında ne diyecektir CHP parti meclisi bunu tespit etmiş midir

– Atın bunu içeri!

Şiirsel değil, böyle söylediğinde bir etkisi de olmaz. Doğrusu, Kılıçdaroğlu bey;

– Bunu içeri atın! Demelidir.

Ama bunun da bir mahzuru olmaz mı Silivri’yi CHP’nin içerisi sanması, CHP’ye daha önce ne kazandırmıştı

İçi dışı bir olmayınca bir partinin, Kılıçdaroğlu da olsa insan, kimin nereye atılacağını kestirmesi zor oluyor işte.

O Çocuklar Da Severdi Kedileri

Bir üniversiteli gencimiz, kedisini öldürmüş ve ölümünün görüntülerini paylaşmış meraklı insanlarımızla.

Gazeteler sayfalarca  yazdı, insanlar binlerce tweet attı(!) protesto etmek duygularını tatmin için ya da hayvanseverler olduğumuzdan.

Bir üniversitelimizin kedi öldürebilme duygusuna gelmesinin ve gücünü kullanmasının sorgulanmamasının bir cezası, bir yaptırımı olur mu bir toplum üzerinde Bu soruya bir cevabı olacaklar mutlaka vardır, diyelim ve biz 60 yıl öncesi bir zamana gidelim.

Bir Batılı çizer, ülkesinin insanlarının geldikleri noktayı, (düşün ve eylem olarak) anlattığı yere, biz bugün ancak geldik, dersek, hiç kimse kızmasın bize. Batı ile aramızda 60 yıl var, gibi yanlış iddia peşinde değiliz zira.

Zavallı, minicik kedileri sevelim ve kaldırım çocuklarına baktığımızda ise aklımıza Suriye’de katledilen binlerce çocuk gelsin. Suriye’de ölen çocukların resimleri yüzlerce sayfa dolduruyor internet dünyasında.

Çocukları daha çok sevelim. Çünkü onlarda severlerdi bizim sevdiğimiz kedileri.

Kırık çizgilerin düz izahları

Kendisine, çizgileri hakkında sorular soran birini cevaplayan bizim Hasan Aycın, yazısız karikatürlerin yazısızlığının izahını da yapıverdi.

Yazısız karikatürler, altlarında yazısız belirtilmesi olmadan yayınlandıklarında; yazılı, konuşma balonlu karikatürlere alışkın insanlar sanmışlar ki, bunun yazısı unutulmuş.

Bir yazısız karikatürün yayımından sonra bir özür, bir tashih beklemesin diye insanlar, bizzat “yazısız” yazılarak yazısızlığı belirtilmiş yazısız karikatürlerin.

Sevgili Hasan Aycın’ın aydınlatmasından biz de nasibimizi aldık ama, yine de “Değmesin Yağlı Boya” sayfalarımızda yazısız karikatürlerin izahını yapmak mecburiyetindeyiz.

İşte bir “yazısız” karikatür.

Ve işte bizim izahımız:

Havaalanlarını ışıklı değneklerle donatmış ve aşı ihalelerinde en yüksek rakamlara ulaşmış Sağlık Bakanı Recep Bey’in, yani görevden alınan Sağlık Bakanı Recep Bey’in bakanlık günlerinde depolara doldurulan medikal malzemelerin modası ve miadı geçmeden kullanılması için hastanelerimizin ameliyathanelerinde görevliler, harıl harıl çalışıyorlarmış.

– Gazeteler–

Kartelzedeler Kimi Zedeler

Şehzade Mustafa’nın şehadetinin bir TV dizisi dolayısıyla gündeme gelmesinden sonra neler olmuş, neler...

Son Osmanlılar’ın bulunup protesto tweetlerine tutulmaları akıl tutulması değilse ne

Bu ülke kırk bin çocuğunu kendi dağlarında, kendi şehirlerinde toprağa vermedi mi, birkaç yıl öncesine kadar...

İnternet sayfalarında dolaşsanız, 1979 Kasım’dan 1980 Eylül’üne kadar 3729 kişi öldürüldü, bilgisine ulaşırsınız.

3729 kişi, bugün Güniz Sokak’ta ikamet eden, İsmet Paşa hayranı Demirel’in, onbir aylık iktidarının kurbanları idi.

Kim sordu onların hesabını ona

460 yıl önce yaşanan Şehzade Mustafa vak’asını şimdi gündem yapanlardan kim sordu

Yeni nesil, tweet nesli başka. Öğreniyorlar ve soruyorlar demesin hiç kimse.

Çünkü onlara yol gösteren kartel kalemşorları var. Tuttukları kayıtları karıştırmışlar ve listesini dökmüşler, Kanuni Süleyman Devri’nin Rüstem Paşa’sının mal varlığının.

Kanuni Süleyman devri böyle bir devirdi, diyorlar.

Peki ya Kanunsuz Süleyman devri (Karamehmetler’e rahmet olsun.)

İktidarının ihtilal öncesindeki onbir ayında 3729 kişinin öldüğü o Kanunsuz Süleyman’a neden hiç hesap yok.

Bir kişiye üzülenler, binlerce kişiye üzülmezler ayarını mı yaptı kartel medyası.

Ben hiç devlet kredisi kullanmadım diyen ve gazetelerinde, mal varlığı listelenen Rüstem Paşa’dan daha zengin olan kartel patronunun o icraat günleri mi saklanıyor yoksa, sorusu bir gün tweetlere düşerse

Yaşadıkları Gezi garantili günlerin sonuna gelmişler demektir.

Şehzade Mustafa dizisi bitti.

Menderes’i yapamazlar, itirafçı derecesine ermediklerinden...

28 Şubat ise yüzde yüz kendi imalatları...

Başbakan yapıldıklarında malikanelerine koşup gelecek Mesut Yılmaz karakterlilerin istikbali de yok artık...

İşi gittikçe zorlaşıyor doğma büyüme kartelcilerin de, devşirmelerinin de...

Kedi İle Fare / En Paralel Mücadele

Bir fırının imal ettiği ekmeklerden birinin içinden bir fare çıkmıştır. İstanbul’da neşredilen bir gazete bu olayı haberleştirir:

“Ekmekten fare çıktı!”

İnsanlar günlerce içinden fare çıkacak endişesiyle parçalarlar sofralarındaki ekmeklerini.

Şu soruları sormaz, bulantılarını bastırmaya çalışanlardan hiç kimse.

– Hangi fırın Olay gerçek ise, ekmeklerden yabancı bir cisim çıkmaması için tedbirler alması gereken belediyeler nerede

Fırınları basıp, kirlilik gösterme yarışına ANAP devrinde girmişti belediyelerimiz, başkanları öncülüğünde. Yani çok çok sonraki yıllar...

Olay gerçek idiyse, ekmeğin içinden o fare çıkarken o haberi yazan gazeteci tam orada mı duruyordu

Yoksa ilginç bir haber yazalım, düşüncesi mi yazdırdı bu haberi masa başında

Ya da bir fıkra mı akıllara düşürdü böyle bir haber yazmayı.

– Beyefendi, ekmeğimin içinden bez parçası çıktı!

– Gömleklik ipek kumaş mı bekliyordunuz

Sonra efendim, biz böyle haber yazarsak, hem okuyucularımız da çok severler, takdirler ederler...

– Bizim gazetenin haberini gördün mü Her bir şeylerden haberleri var. İçinden fare çıkan ekmeklerden dahi...

– Elbette oğlum! Onlar her fırını bir muhabirle gözletecek kadar zenginler.

Sonra efendim, müdür seslenir uzaktan.

– Sen de bir karikatür filan çiz. Olay dayanaklı olsun.

Artık sonra değil. Şimdi oldu. Şimdiyi konuşuyor insanlar.

– Bu paralelcileri oralara kendileri koymadılar mı

– Röntgen makinası da göstermese farkında olmayacaklarmış.

– Nasıl kurtulacaklar, dersiniz

– Teşhis kondu, tedavisi kolay.

– Yani...

– Yanisi, yemeklerden sonra bir kaşık... Pardon bir kedi, demek istedim, ama yemeklerden sonra...

Kaba Carrrt

Kartelin yazıcıları çok zeki insanlar.

Halkın arasında, ancak anlaşılma durumlarında dillendirilen “Carrrt, kaba kağıt” tanımını, Gezi’lerine ayarlayıvermişler.

“Caaaart Kaba Taaş!..”

Kartelin kalemcileri dedik ya çok zeki insanlar.

Bir zamanlar da “palalı da palalı” diye tutturmuşlardı. Palalının palası ile az mı kelle almaya kalkışmışlardı

Bir delikanlı çıktı sonra, ben oradaydım diyerek açıklayıverdi düzdükleri senaryoyu.

CHP ile elele veren kartelcilerin elleri bir daha palalı yazmaz olmuşlardı.

Şimdi o gün, orada, Kabataş’ta onların içinde olan ve olanları birebir gören bir delikanlı daha çıksa, anlatıverse o Kabataş’ı...

Yoksa tedbirlerine çok güvendiklerinden mi carttt, carttt sevinip duruyorlar

Yapmasınlar... Onlar bu ülkenin çocuklarını tanımıyorlar daha...

Tarihte mizah

 

Emsali gibi

Mahyacı Hafız İbrahim Efendi, bir Ramazan gecesi esaslı bir (Ya Hafız) kurmağa çalışırken, muvazenesini kaybetti; tepe taklak minareden aşağı düştü. Bereket versin minarenin altından o sırada bir incirci geçiyordu. Hafız İbrahim, büyük bir talih ve tesadüf eseri olarak adamcağızın incir dolu küfesine girdi; böylelikle muhakkak bir ölümden kurtulmuş oldu.

Biçare mahyacı gerçi ölümden kurtuldu ama, minareden düşerken geçirdiği korku öylesine yüreğine işlemişti ki, bir daha değil minareye çıkmak, mahya kurmak; çok uzaklardan bile bir minare görse başı dönüp gözleri kararmağa başlıyor, geceleri rüyasında dizi dizi minareler görüp bağırarak uykusundan sıçrıyordu. Hem işsiz kalmış, hem de hastalıklı duruma düşmüştü.

Eşi dostu İbrahim efendiye; bir dilekçe yazıp Evkaf idaresine başvurmasını tavsiye ettiler. Halini usulüne göre anlatırsa pekâlâ kendisine bir “Malûlen Emekli” maaşı bağlanabilirdi.

Hafız İbrahim Efendi, denileni yaptı. Ama evkaftaki ilgili daire bir türlü bu işin içinden çıkamamıştı. Dilekçesi daireden daireye yollanıyor, kimse ne yapacağını bilemiyordu. Nihayet bir gün yine bir odaya yollandı. Köşedeki masada kerli ferli bir adam oturuyordu. Hafız’ın uzattığı dosyaya şöyle bir göz ucu ile baktıktan sonra, kaleme davrandı; kâğıtlardan birinin boş kalmış bir tarafına “Emsali misullû muamelesinin icrası...” kelimelerini yazdı. Hafız İbrahim Efendinin zaten sabrı tükenmişti. Bir de bu “Emsali misullû” sözünü görünce artık iyiden iyiye tepesi attı:

– Emsali misullû mu Maşallah beyefendi; diye homurdandı. Siz, minareden tepesi üstü incir küfesine düşüp de canını kurtaran bir emsalimi daha gösterin; ben, yemin olsun, bütün haklarımdan işte şuracıkta vazgeçeyim!..

 

Aday Manzaraları

III

Batıdan yüklenmişler hep büyük büyük misyon,

Soygun vurgun sözleri, tamamen bir abartı;

Hak etmiş de almışlar küçük küçük komisyon,

Böyle doğmuş Türk’ü ez hareketi, kek parti…

IV

Kimi çok hareketli, kimi öpmekten yorgun,

Kimisi baygın bakar, kimisi çakmak çakmak,

Kiminin gayesi hizmettir, kiminin vurgun,

Kimisi yıkmak ister, kimisi çivi çakmak…

Ekrem Şama