Din, genel olarak, Allah tarafından peygamber aracılığı
ile insanların mutluluğu için gönderilmiş hayat nizamı şeklinde tanımlanır.
Osmanlı nın son müderrislerinden Diyanet İşleri eski
Başkanı Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali isimli önemli eserinde dinin
faydaları konusunda şu ifadeleri kullanır: İnsana metanet verir, insanı hayata
hazırlar, insanı en düşünceli, en kederli günlerinde teselli eder, insanın
gelecekteki hayatını korumuş olur (Sadeleştiren Mehmet Talu, Sh. 20).
Ömer Nasûhi Hoca, İslâm dininin özelliğini de şöyle
özetler: İslâm dini sayesinde hakiki bir medeniyet, tertemiz bir insanlık, pek
faydalı bir yükselme ve en mesut bir inkılâp meydana geldi. Artık insanlık
âlemi bu mukaddes dine sarıldıkça, şüphe yok ki daima yükselecektir (Sh. 22).
Görüldüğü üzere, din ilâhî kaynaklı kutsal bir
müessesedir. Sahibi, âlemlerin Rabbi olan Allahü Tealâ dır. Dine müdahale
edilmez, ona uyulur. Fert ve toplumlar İslâm a uydukları oranda yükselirler:
Ey iman edenler! Eğer siz Allah ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım
eder, ayaklarınızı kaydırmaz (Muhammed, 7).
İnanmak, insanın fıtratında var olan vazgeçilmez bir
duygudur. Bu ihtiyaç doğru bir yönde şekillenirse insan aradığını bulmuş olur;
dünya ve âhirette hayır ve iyiliklere ulaşır. Eğer, yanlış bir istikamette
seyrederse sapıklığa düşer; dünya ve ahirette rüsvay olur.
Rabbimizin bizim için seçtiği son hak din İslâm dır:
Şüphesiz Allah katında makbul din ancak İslâm dır (Al-i İmrân, 19). İşte
burada, İslâm ı kaynağından doğru öğrenme ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu da
ciddi bir eğitimle olur.
SIKINTILI DÖNEM
Osmanlı sonrası din adına sıkıntılı bir dönem
başlamıştır. Halifelik kaldırılmış, Şer iyye ve Evkaf Vekâleti dağıtılmış; buna
karşı Diyanet teşkilatı kurulmuş, Tevhîd-i Tedrisat Kanunu çıkarılmıştır.
Böylece, dini otorite boşluğu oluştuğu için din tartışma alanına çekilmiş;
bilen de konuşmuş, bilmeyen de. Ama çok kere bilmeyenlerin dediği olmuştur.
Bu dönemde laik uygulamaya geçilmiş, bunu bahane ederek
kutsalı olmayan bir toplum oluşturulmak istenmiştir. Yöneticiler, dini
kontrollerinde tutmaya çalışmışlar, devlete bağlı bir din anlayışı ortaya
çıkmıştır. Kısaca, dine müdahale edilmiştir.
Dinin sosyal hayata yön vermesine fırsat verilmemiş,
vicdanlara hapsedilmesi istenmiştir. Bunun sonucu Müslümanlar daha çok ferdi
ibadetlere zorlanmıştır. Din dersi adına yazılan kitaplar bu anlayışla
hazırlanmıştır. Meselâ; 12 Eylül 1980 İhtilâli nden sonra hazırlanan Din
Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ders kitaplarına öyle ilgisiz bilgiler girmiştir ki,
din özünden uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Abdurrahman Dilipak bu manzara
karşısında Bu Din Benim Dinim Değil başlıklı bir kitap yazmak zorunda
kalmıştı.
Din hassas bir konudur. Müdahaleyi kaldırmaz. Üzerinde
tartışma yapılmaz. Din konusunda lâubali olunmaz. Din kaynağından öğrenilir ve
yaşanır. Gayr-i müslimlere İslâm ın iyilik ve güzellikleri anlatılır; onlar da
hak ve hakikate davet edilir; fakat kesinlikle zorlanmaz. Müslümanlar, ancak
dini daha güzel yaşama ve temsil etme konusunda müzakereler yapabilirler.
İslâm dininin kaynakları bellidir. Bu kaynaklar ışığında
İslâm dininin doğru öğrenilip yaşanmasına ihtiyaç vardır. İşte, din eğitimi
bunu sağlamalıdır.
MANEVÎ İLİMLER ÜNİVERSİTESİ
Her şeyin orijinali makbuldür. Tabiîlik esastır. Din de
aslına uygun olarak öğrenilmelidir. Bunun yolu da kaynaklara yönelmektir. Bu iş
için müesseseler kurulup okullar açılmalıdır.
İslâm ın aslına uygun olarak öğrenilmesi konusunda en
ciddi teklifler Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan dan gelmiştir.
Maarif konusunu dava haline getirmiş
olan Erbakan Hoca nın şu projesi dikkate alınmalıdır:
Millî Görüş olarak temel hedeflerimizden birisi de her
bölgeye bir teknik üniversite, bir genel ilimler üniversitesi, bir de manevî
ilimler üniversitesi açmaktır. Ayrıca din eğitimine büyük ehemmiyet vermeliyiz.
Bunun için Yüksek İslâm Enstitüleri ni geliştirmeli, din görevlilerinin maddî
ve manevî imkânlarını düzelterek, sosyal statülerini yeniden tanzim etmeliyiz
(Davam, MGV Yy. Sh. 187).
İster ineğe tapsın, ister tek bir ilâha inansın, bütün
insanlık dinin etki alanı içindedir. Küresel güç kabul edilen ABD nin eski
başkanı Bush 11 Eylül olayları sırasında, Bu bir Haçlı savaşıdır, tanrı beni
bu işle görevlendirdi demişti. AB ülkeleri ise, her fırsatta Hıristiyanlık
vurgusu yapıyorlar.
Allah a hamd olsun, bize Allah ın son hak dini nasip
olmuş. Bu şeref bize yeter. Bu hazinenin kıymetini bilmeli ve dinimizi doğru
bir şekilde öğrenmeliyiz. Yazımızı Erbakan Hoca nın bu konudaki şu teklifleri
ile bitirelim: Din eğitimi ve öğrenimi, ülkemizin manevî bütünlüğünün
kuvvetlenmesi için kaçınılmazdır. Dini kurumlarımızın, her türlü siyasî etkiden
masun kalması için de her türlü tedbir alınmalıdır. Dinin her türlü istismardan
kurtarılması için de eğitim yoluyla milletimizin bu türlü gayri samimi
girişimler karşısında telkine kapılmayacak derecede aydınlatılması şarttır.
Milletimize yapılacak en büyük kötülük, eğitim hayatında, kendi dinini gerçek
kaynağından öğrenme imkânından mahrum bırakmaktır (A. g. e. Sh. 187).