Din adına konuşan resmi görevliler gençliğimizi niçin etkileyemiyor?

Abone Ol

Ülkemizde resmi dini anlatmakla görevlendirilmiş ve bunun için iyi bir aylık alan onbinlerce öğretmen var. Bunun yanında sayıları yüzbinden fazla cami görevlisi var. Bunların üzerine her geçen gün de yenileri eklenmektedir. Din adına konuşanların sayısı her geçen gün artmasına rağmen etki alanları giderek azalmaktadır. Son yıllarda gençliğin yönelişleri ve siyasal tercihleri gözlendiğinde geleceğimizden endişe duymamamız mümkün değildir.

Öğretmenlerimizle bir araya geldiğimizde hep yeni neslin isyankârlığından, boş vermişliğinden, tembellik ve saygısızlıklarından bahsederler. Kendilerini ak sütten çıkmış ak kaşık gibi kenara koyarlar ve neslin bu hale gelmesinde hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi bir tavır sergilerler. Nasreddin Hoca’nın evi soyulduğunda hep kendisini suçlayan komşularına “hırsızın hiç mi suçu yok” dediği gibi biz de bu öğretmenlere soruyoruz; sizin hiç mi suçunuz yok?

Gemisini kurtaran kaptandır. Evet, bir okulda işler iyiye gitmiyor, öğrenciler haylazlıkta birbirleriyle yarış ediyorsa demek ki orada gerçek anlamda öğretmen yoktur. Hiç suçu başka tarafa atmaya, yeni nesli karalamaya gerek yoktur. İmam hatip okullarında dahi namaz konusunda sıkıntı çekiliyorsa öğretmenlerimizin ne kadar da aciz ve yetersiz olduklarını artık itiraf etsinler ve kendilerine bir çekidüzen versinler.

Eğer, öğretmenlerimiz ve imamlarımızda bir dava şuuru, bir aşk, bir heyecan olmazsa bu gençlerde nasıl oluşacak? Kitabi bilgilerin aktarılması çok gerilerde kalmıştır. Bilgi artık çok kolay ulaşılan bir meta olmuştur. Halk bütün cahilliğine rağmen yine de dini ilimlere karşı karnı toktur. O, din konusunda her şeyi bildiğine inanmaktadır. Bunun için de dini programlarda hiçbir yerde eskiden olduğu gibi hiçbir hatip camileri dolduran cemaat çekememekte, salonlardan taşan kalabalıklar bulunamamaktadır. Artık halk imamların peşinde değil, imamlar halkın peşinde koşmak zorundadır. Talebe öğretmeni değil, öğretmen talebeyi arayıp bulmak zorundadır.

Bunda dünyevileşme ve benzeri sebepler elbette çok etkili olmuştur ama bu dünyevileşmenin yolunu açanlar da yine din adına konuşanlar olmuştur. Maalesef gerek öğretmenlik ve gerekse imamlık çoğunlukla ideal bir nesil yetiştirmek için değil, kolay yoldan ekmek parası kazanma yolu olarak görüldüğü için tercih edilmekte, bunun için de işler ters gitmektedir.

Hiç unutmam, yıllar önce Trakya bölgesinde görev yapan genç bir imamla Beyazıt’ta kitapçılar çarşısında bulunan bir yayınevinde karşılaşmıştık. Biraz sağdan soldan konuştuk. Trakya bölgesinde içkinin çokça tüketilmesinin sebeplerinden vesaireden söz ettik. Bütün bunları konuşurken imam birden “Sorma abi gençlik gidiyor, bir şey yapamadık” dedi. Ben de çok sevindim. Biraz önce konuştuklarımız demek ki adamın yarasını deşti deyip kendisini dertli birisi zannettik. Yaşı 30-35 civarındaydı. Kendisine daha yaşının genç olduğunu, bundan sonra çok şeyler başarabileceğini söylemeye çalışırken dayanamadı ve birden; “Abi yaş geçiyor, ne güzel bir araba alabildim ne de geniş bir ev” demez mi. Doğrusu bu söz üzerine diyecek bir kelime bulamadım. Meğersem adamın derdi başka imiş.

Tabii ki aile fertlerine sahip çıkmak, onların bakımını üzerine alanlar için farzdır. Memuriyetle ancak bu ihtiyaç karşılanır. Memuriyet, zengin olma kapısı değildir. Bunun için merhum Hasan el-Benna, cemaatine “ Memur olmak için çok istekli olmayın ama size bir görev teklif edilirse de kaçmayın” diye telkinde bulunmuştur. Zenginliğin yolu ticaret ve sanayiden geçer. Aklı, becerisi, mesleği, tecrübesi ve

cesareti olanlar ve risk almaktan hoşlananlar kendilerine bu yolu seçsinler. Otuz yıl memuriyet hayatının sonunda bir daire sahibi olamadım diye boşuna hayıflanmasınlar.

Türkiye ’de normal ortaokul ve liselerdeki okullardaki din kültürü, siyer, Kur’an-ı Kerim öğretmenlerine bir de imam hatip okullarındaki dini ilimlerle alakalı derslere giren öğretmenlerin sayısını bir düşünün. Bir de bunun üzerine 80 milyonluk ülkede 95.000 caminin yani 850 kişiye bir cami düştüğünü ekleyin. Daha sivil toplum kuruluşlarının, tarikat ve cemaatlerin çalışmalarını da eklemiyoruz. Sonra da üretime bakın. Yahu burada bir şeylerin iyi gitmediği ortada değil mi? Daha ne zamana kadar başımızı kumdan çıkarmayacağız?