Dilin esiri olmamak-1

Abone Ol

ALLAH Teâlâ şöyle buyuruyor: “Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi ALLAH Teâlâ’nındır. O’na ancak güzel sözler yükselir, ulaşır. Onları da Allah’a amel-i sâlih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.” 

Ebû Hureyre’den (R.A.) rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: “ALLAH Teâlâ’ya ve ahiret gününe iman eden kimse, ya hayırlı söz söylesin yahut da sussun...”   buyurmuşlardır. Atalarımız da şöyle demiştir:

Bir şey biliyorsan, söyle ibret alalım.

Yok, bilmiyorsan, sus! İnsan sanalım.

Canlılar içinde meramını dil ile ifade etme, konuşma yeteneği sadece insana bahşedilmiştir. Rahman, insanı yaratmış, ona düşünme ve konuşmayı öğretmiştir. Kelam, Yüce Rabbimizin sıfatlarından olup insana ilahi bir emanettir. Bu emaneti, sahibinin rızası doğrultusunda kullanmak ve korumak ise mümin olarak en önemli sorumluluklarımızdandır.

Kur’an-ı Kerim şüphesiz ki sözlerin, kelâmın en güzelidir. Bu en güzel söze iman ve itaat eden biz müminlerin de, en güzel kelamı konuşmamız, bir başka ifade ile sözümüzün hayrolması imanımızın bir gereğidir.

Dilden ölçüsüzce çıkan kimi söz ve konuşmalar lisanın afetleri olarak nitelendirilmiştir. Kerim Kitabımız, bize anlamsız ve boş konuşmadan, gıybetten, su-i zandan, iftiradan, alay etmekten, yalan söylemek ve yalan yere yemin etmekten, yapmadığını söylemekten ve ifsâd edici her türlü sözden uzak durmamızı emreder. 

Bilinmelidir ki; böylesi fiiller, insanlar arasında huzuru bozduğu gibi âhirette de azaba neden olacaktır. Abdullah b. Amr b. As’tan (R.A.) rivayete göre, Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: “İyi Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu, zarar görmediği kişidir.”  Efendimiz (S.A.V.) tarafından, “elinden ve dilinden emin olunan insan” olarak tanımlanan Müslüman, kalbiyle suizan besleyen, diliyle gıybet eden, insanları arkalarından çekiştiren, onların kusurlarını araştıran, ayıplarını ortaya döken, sözleriyle kardeşini yaralayan insan değildir. Mümin, böyle bir kişiliğe sahip olamaz. İmanı gereği, güzel ahlâkın erdemlerini kuşanan insan olan Müslüman, kardeşinin mahremiyetine dil uzatarak onun şerefini, onur ve haysiyetini zedeleyemez.  Üzülerek belirtmek gerekir ki günümüzde bir eğlence unsuruymuş gibi gösterilen dedikodu faaliyetleri, asılsız söz ve ithamlar, iftira, yalan ve çirkin sözün her türlüsü özellikle iletişim araçları ile merak ve ilgi uyandıracak tarzda sunulmaktadır. Bu şekilde âdeta bir yalan ve gıybet sektörü meydana getirilmektedir. Bu durumun ise dinî ve ahlâkî açıdan fert ve topluma çeşitli zararları vardır.

 Özellikle sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanan bir haber, milyonları etkileyebilmekte, kitleleri tesir altına alabilmektedir. Kimileri bilgisayar başında, ilahi gözetim altında olduklarını unutarak kişilerin haysiyetini, şerefini zedeleyecek sorumsuz tutumlar sergileyebilmektedirler.

Böylece, bir taraftan kul hakkına, diğer taraftan da toplumda infiale neden olarak kamu hakkına girmektedirler. Böylece, bir taraftan kul hakkına, diğer taraftan da toplumda infiale neden olarak kamu hakkına girmektedirler. Oysa sadece yanındayken değil, yokluğunda da bir insanın hukukunu çiğnememek, onurunu zedelememek müminin iman ve ahlakının bir gereği değil midir Dedikodu, yalan, iftira, gıybet gibi kötü sözlerle dilini zehirli bir ok haline getirenler, bunun bir hesabının olacağını düşünmezler mi   Fâtır sûresi:10

  Buhari; Edep: 31; No: 5672; 5/2240

  Buhari, İman: 4-5