Depremin iyilik melekleri

Abone Ol

Yüzyılın felaketi ile sınanmaktayız.

Herkes elinden geleni yapmakta.

Bu güzel tablodan rahatsız olanlar,

Halkın hangi fikirden olursa olsun tek yürek olmasına tepesi atanlar,

Bu kardeşlik tablosuna tahammüllerinin olmadığını göstermekteler;

Öyle ya Komünist Partili gençler çorba dağıtmakta, sırtında geldiği ilin ülkücü montu olan genç, onlardan çorba almakta.

Ya da Irak’ın Barzani bölgesinden gelip bize sıcak yemek sunmaktalar.

Halkını hiç tanımadığını belli eden bir gazeteci;

“Papazlar, afetlerde en ön safta yer alır, çalışırlar. Kiliseler insanları doyurur, barındırır, teselli eder. İmamlar ne yapıyor? Kaç insanı kurtarıp doyurdular? Hani İslami dayanışma?" 

Diyanet İşleri Başkanlığı, afet bölgesinde, 52 il müftüsü ve 2 bin 500 Diyanet personelinin görevlendirildiğini bildirdi.

İslam’ın zarif estetiğinde; yapılan yardımlar görüntülenip insanların gözüne sokulmaz.

Sessiz, bilinmeden, gösterişsiz maddi ve manevi yardımlar yapılır.

Deprem sahasında 40 İslami dernek ve vakıf çalıştı, İHH onca can kurtardı, ekranlara poz verip şu kadar kişiyi enkazdan kurtardık reklamı yapmadılar.

O zarif estetik gereği, ayıptır, günahtır, enkazın altında cenazeler varken konuşulmaz, susulur, yardıma koşulurdu.

Menzil cemaati, deprem mağdurlarını Menzil köyündeki “Buhara Evleri”’nde ağırladı.

Müslüman inancında yardım yapan isminin bilinmesini istemez, bu zarafetle Millî Görüş, Avrupa’dan milyonlarca Euro gönderdi.

Yurdun her yerinden gelen AGD’li gençler, sıcak yemek pişiren mutfaklar kurdular.

Konya’dan gençler, binlerce kişilik döner arabası götürüp, halkı doyurdular.

Elâzığ’da, Sivas’ta evlerde toplanıp ekmek yapan kadınlar, atlayıp arabalara depremzedelere götürdüler.

Yüzlerini göstermiyorlar, fotoğraflara girmiyorlar, bu işi tabii vazifeleri görüyorlardı.

İslam ülkeleri yardımda yarıştı.

Pakistan, bakanların 1 aylık maaşını, memurların bir günlük ücretini gönderme kararı aldı.

Katar, Dünya Kupası gelirlerinin tümünü deprem bölgesine bağışladı.

İlle de Azerbaycan.

Azeri bir kardeşimizin yoksul kulübesi paylaşıldı.

O kulübedeki melek, kırmızı külüstür arabası üzerine kocaman kalbini yükledi.

Küçük kulübesinin adeta son saten yorganlarını, yastıklarını, örtülerini yüklemiş yollara düşmüştü.

Bagajın kapağı bile kapanmamaktaydı, tıka basa doldurmuş, iple bağlamıştı.

Balkanlar’da bir camide kadınlar; kulaklarındaki küpelerini, eşlerinin düğün yüzüklerini, kuruş kuruş pazar paralarını toplayıp gönderdiler.

Gürcistan’da yaşayan Börü Çala (Borçalı) Türklerinden bir ana Türkiye için yardım götürürken görüntülenmiş;

Yaşlı kadının el arabasında döşek, kilim, yorgan, yastık görülmekteydi.

Belki de en değerli eşyasıydı, onu konvoya götürmeye çabalıyordu.

Ne ki bu iyilik anıtlarını paylaşan kardeşimize sitem gecikmiyor;

“Bunları paylaşmayın, psikolojimiz bozulmakta” demiş üç beş duyarsız.

O da, “tamam, paylaşmam” demiş.

Siz güneşi balçıkla sıvayabilir misiniz ki iyiliğe kara çalasınız.

Ne yazık ki halkın kardeşliğini hazmedemeyen pesimistler, sevmediği fikre sahip olanların kutlu çabalarını ya görmezden gelmekte,

Ya da o tarafın elini kıpırdatmadığı yalanı ile haklı çıkmaya çalışmakta.

Oysa deprem bölgesinde o soğuklarda kursağına bir lokma ekmek gitmeden çalışan hangi fikirden olursa olsun bütün kardeşlerimizden Rabbim razı olsun.

Canlarımızı, yerin yedi kat altından kurtardılar.

Gün, ayrılma, kavga, kapışma zamanı değil.

Bir olma, kardeş olma vakti.