Bir Milliyet Gazetesi birinci sayfası paylaşılıyor, sosyal medya mecralarında. Ağustos 1970 devalüasyonunun neticesi manşete yazılmış: “1 dolar 15 lira oldu.” Bugün 15 Türk Lirasının 1 dolara eşitlenmesi, yarım asır önce yaşanmışlığı bir daha hatırlattı insanımıza. O güne kadar iktisatçıların dilinden halka doğru inmemiş bir kelime olmasından mıdır devalüasyon, karikatürlerde “Deve” kullanılmıştı mizahı yapılırken. Sadece rakamlarda değildi, merak edilen benzerlik. 15 Türk Lirasına gelişi de benziyordu milletin cebindeki kayıpların. 1965 seçimlerinde tarihin en yüksek oy oranını alarak hükümet olan AP’nin Genel Başkanı ve Başbakan Demirel’in, gidişatı beğenmeyin yol arkadaşlarını dışlaması ve adını kullanan aile fertlerini koruması, yine birlikte 1969 seçimlerini kazanmalarına rağmen ülkeyi bir kaosa sürüklüyordu.
1970’in Ağustos’unda yapılan devalüasyon, bir sonraki senenin Mart’ında muhtıra olarak dönecekti hükümete. Başbakan Demirel’in hazımsızlığı her geçen gün artmış, küstürdüğü arkadaşlarıyla barıştırmak isteyenleri “İnceldiği yerden kopsun!” efelenmesiyle terslemişti. Cumhurbaşkanı olduğu yıllarda ancak itiraf etmişti bu hatasını da. Olumsuzlukların başlangıcı sayılan o devalüasyonu takdim edip savunurken bir cümlesi akıllara takılıp kalmıştı Demirel’in. “Katrilyonları telaffuz etmeye alışacaksınız!” Artmayan üretim, artan rakamların katrilyon diye okunması sosyal çalkantıları hızlandırmış, gençliği kurtuluş arayan parçalara bölmüştü. Şehrimizin bir meczubunu hatırlıyorum yönünü kuzeye döner, ki Ankara o yöne düşerdi; sol eli cebinde, sağ eli havaya doğru, haykırırdı: “katran milyon kere...”
1 dolar 15 lira olmuş bugün. “Dolar 10 lira olacak, 15 lira olacak ya, toplayalım dolarları... Dolar düştü 5 liraya, şimdi bunlar kara kara düşünüyor.” Maliye ve Hazine Bakanı iken Damat beyin yaptığı bu konuşmanın el kol hareketli görüntüleri dolaşıyor ekranların her türlüsünde. Sonra bize diyorlar ki: Mizah niye yok, yazarı, sanatçısı, mukalliti, canlandırıcısı, anlatıcısı niye yok? Ben yok diyemem. Hepsi var. Söz konusu ettiğimiz bakan beyi, çok konuşulduğu günlerde yevmiyeci katiplerden biri şöyle savunmuştu. Adamı damat olduğu için dışlayamayız. Maliyeden iyi anlıyor, çok başarılı bir bakan diyebiliriz.
Bir bakanın iyi bakan olduğunu anlayan, o bakanlar kadar bilgili savunma elemanları varsa bir iktidarın, 15 Türk liramızı neden 1 dolar yapıyorlar sorusu, ciddi olmaz, mizahi bir soru olur. Millî Gazete’nin “Sevinelim mi, üzülelim mi?” manşeti, bitmek üzere olan 2021 yılını ve gelecek yıllara bakışımızı ne güzel anlatmış. “Tarihi rekor” olarak ilan edilen yeni asgari ücret rakamları bakalım kaç gün kalacak hafızalarda ve fiyat etiketleri karşısında kaç gün direnebilecek, yok olmasını yavaşlatabilecek? Hazine ve Maliye Bakanı’nın “Asgari ücretliyi enflasyona ezdirmedik” övüncündeki ezici enflasyonun varlığının kabulü bir yana, gelinen noktanın burası olması değil sadece, bizi sevinmek ve üzülmek belirsizliğinde paralel halde bekleten.
Rakamlar yüzde elli kazandırırken, insanımızda kaybolan ne olacak? AKP’nin ilk iktidar olduğu 2000’lerin başında asgari ücretin 250 milyon lira olduğunu ve bu bol sıfırlı paraların alım gücünün nelere yettiğini, o ücretlerle ilk işe başlayanlarımız dahi bugün hatırlamakta zorlanırlar. Kimselere hiçbir şeylerin ifade edilmediği rakamlardır üretilen ve tartışılan.
Muhalefetin 4 bin liradan az olmamalı teklifine, 4 bin 250 lira açıklamasıyla karşılık vermesini, iktidarın golü sayan katipler galiba yönlendirici ortak Bahçeli’nin demecinden bihaberler.
“Bu ücretin geldiği aşama yüreklere su serpmiştir.”
Aynen böyle buyurmuş Sayın Bahçeli. Merhum Ecevit’in dil sürçmesiyle söylersek, aşamanın bu safhasında, su serpilmiş yürekler görmekten çok memnun. Su serpilmeyi bekleyen yürekler yanan yüreklerdir. Sayın Bahçeli o yüreklerin neden yandığını da izah buyursaydı daha güzel olurdu ama, veciz laf etmek rahatsızlığı galiba yine nüksetmiş. Diyorlar ki: Geçtiğimiz yılbaşında 383 dolar olan asgari ücret bu yılbaşı 274 dolara geriledi. Yani 110 dolar civarında bir eksilme var. Öteki yılbaşında 110 dolar, daha öteki yılbaşında 110 dolar eksilirse, Sayın Bahçeli beyin hesabına göre, yüreklere su serpme işini iktidar pek yakında 50 dolara halledecek. Olaya bir de böyle bakmalı gündelikçi kalemşorlar. Gazetemizin 1’inci sayfasını okumaya devam ediyorum. Açıklamayı bizzat yapan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın bayrağımızın gölgesinde ekibiyle tespit edilmiş resmi altındaki şu cümlesi dikkatimi çekiyor: “Çalışanlarımızı fiyat artışları karşısında ezdirmeme kararlılığımızı ortaya koyan yeni asgari ücretin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.”
Tıpkı Hazine ve Maliye Bakanı’nın enflasyonu kabulü gibi, fiyat artışlarını kabul etmiş ve o artışların eziciliğini normal karşılamış Sayın Erdoğan. Alınabilen yegane tedbir ise, belirlenen ve tarihi rekor tanımıyla övünülen asgari ücret. Hiç kimse de bu tedbir biraz fazla galiba demek noktasında olmadığına göre “Ezici” olan hep iyi olmuyor. Galiba bu iktidarın da ezici çoğunlukla, ezici sayıda seçimler kazanmasını, iyi saymayacağımız günlere erdik. Gazetemizin 1’inci sayfasındaki haberlerden bir diğeri “ Merkez Bankası, politika faizini 100 baz puan indirerek yüzde 14’e düşürdü” izahının yapıldığı yine parasal bir haber. Böyle haberlerin nasıl yorumlanması gerektiğini ben bilmem. Bu konuda kalem de oynatmam. Lakin ilgili yazılanları ve konuşulanları da dikkatle toplamaya çalışıyorum zihnime. Belki bir gün bir faydası olur; maddi olmasa da yazı konusu bulmama mesela. Tıpkı şimdi olduğu gibi.
Hazine ve Maliye Bakanı’nın kardeşi bir gün önceden bildi, haberini görünce teferruatını okudum. Faizlerin 1 puan daha indirileceğini bir gün önce Sayın Bakanın kardeşi ilan etmiş. Bu ilanın kime ne getirdiğini veya devletten ne götürdüğünü bilmek de bana düşmez. Zira daha önceleri de gördük hükümeti baskılayan çevresel etkileri ve yol gösterenleri. “Porsiyonlarımızı küçültelim” tavsiyesinde bulunan Sayın Erdoğan’ın eşi Sayın Emine Erdoğan’ı o gün kim nasıl anladı ve kimler doların tırmanışa geçeceğine inanarak kendilerince biriktirme tedbiri aldılar, sorusuna cevabımızın olmadığı gibi anlaşılsın Sayın Bakan kardeşine bir diyeceğimizin olmaması da.
Hatta Sayın Bahçeli’nin yazıp yazmadığını bilmediğimiz ekonomi kitabından bahsetme ihtiyacı hissetmeden, ekmekler askıda olsun buyurmasından da işkillenmeyip, dava kardeşlerine acaba ne mesajı veriyor girdabında kaybolmamıştık. Ekmeğin aslanın ağzında yahut askıda olması su serpilmeyi bekleyen yürekleri ne kadar ilgilendirecekti? Fakat geçmişte yaşanan şu gerçeği de hatırlarız. Tarihe “Çiller krizi” diye geçen ve çok aileyi imha eden dolar yükselmesi kararının bir gün öncesini yani. O bir gün öncesinde ne mi olmuştur? Merkez Bankası başkanı, bir bankadaki birikmiş Türk Lirası hesabını, dolara çevirtmiştir. Takipçilerinin o gece ne kadar çalıştıklarının bugün hâlâ hesabı tutulamıyor. Lakin sorumlu kişinin sonraları hata ettim dediği o olay dolayısıyla çekilen acılar da küllenmiş değil. Anlattıklarım ilgisiz konular ama, ne diyordu o deyim: Biraz kül, biraz duman. Ateş olan yerde, dağlar duman olur. “İnsanımız değer kaybediyor. Kaybetmeye devam ediyor.”
Gazetemizin 3’üncü sayfasındaki yazısının girişinde böyle diyor Mahmut Toptaş Hoca. İzahını da yapmış hemen üstünde. “Para değer kaybetti diye yazdığından bu tür yazılı ve sesli yayınlar her okunuşunda okuyanın veya duyanın kişiliğinde değer kaybı sağladığı unutuluyor gibi geliyor bana.” Güçlü insan, hafızası güçlü insandır. Hafızasına sürekli artan rakamlar atılan insanımız, doların o ilk 15 lira olduğundan sonra neler yaşamışsa, bugün tezgaha konmak istenen de odur. İktidar yaş alırken, ki 20 yaşındadır, paramız, zamanımız ve insanımız değer kaybediyor. Yeşil sarıklı ulu hocalar böyle diyor.