Davamız Doğru; Ya İletişimimiz

Abone Ol

Bismillâhirrahmanirrahîm!

MİLLÎ Görüş; esasları, şartları ve ölçüleri olan bir davadır; Millî Görüş kadroları da ne yapacağını bilen “nasipli” insanlar! Millî Görüş kadrolarına Teşkilât İçi Eğitim Seminerleri’nde (TİES) yapacağı çalışmalarla ilgili eğitimler verilir. İsterseniz bu yazımızda, doğru, güçlü, etkili iletişimin nasıl olması gerektiğine “birlikte” kafa yoralım. “Birlikte” düşünelim; “birlikte” en güzel sonuçlara ulaşmaya ve onları sahada uygulamaya çalışalım.

Doğru iletişim yalnız teşkilât çalışmalarında değil; sıradan her insan için de gereklidir. Ancak Millî Görüş gibi kâinat çapında bir davanın temsilinde, doğru iletişim olmazsa olmaz şartlar arasındadır.

Millî Görüşçü halisane niyetle hareket etmeli; kılık kıyafetinden duruşuna kadar samimiyet ve dava ciddiyetine sahip olmalıdır. İnsanla ilgili ilk izlenim görüntüden başlar. Davetçi, bakımlı, kılık kıyafeti temiz ve düzgün olmalıdır. Güler yüz ve tatlı dil de etkileyici unsurlardır. Nezaket, kibarlık, yumuşak üslûp davetçinin anlattıklarını güzel gösterir.

Öfke, şiddet, hakaret, yargılama, hesaba çekme üslûbu davaya zarar verir. Rabbimiz, Rasülü’nün (s.a.v.) özelliğini şöyle anlatır: “Allah’ın rahmetiyle sen onlara yumuşak davrandın! Sert ve kırıcı olsaydın senin etrafından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmran, 159)

Davetçi “davanın sahibi” değil, “emanetçisi” olduğunu bilmelidir. Davanın sahibi Allah’tır. Millî Görüş kadroları da, bu kadar büyük bir davada bulunma nasibine ermiş şerefli insanlardır. Davanın emanetçisi olduğunu bilen kimsede bencillik ve kibirden eser bulunmaz.”

NASIL DAVRANALIM?

DAVETÇİ genelde “insan”ı, özelde “muhatabını” çok iyi tanımalıdır. İnsan nelerden hoşlanır; nelere tepki gösterir; onu sevindirip mutlu eden şeyler nelerdir, sorularına cevap aramalıdır. Muhatabının mizacını, sevdiklerini, temayülünü, tepki gösterdiği şeyleri bilmelidir. Bu iş için de hemen bilgi aktarımına girişmemeli; önce muhatabını yakından tanımaya çalışmalıdır. Muhatabının “sözünü kesmeden” onu dinlemelidir.

Konuşmaya başlamadan önce “ortak noktalar” bulmalı; onlar üzerinden iletişime geçmelidir. Akrabalık, komşuluk, meslektaşlık, hemşehrilik, aynı topraklarda “birlikte” yaşamak gibi şeyler ortak noktalardır. Davetçi müjdeleyici, kolaylaştırıcı olmalı; zorlaştırıp nefret ettirmemelidir. Ayrıştırıcılık yerine “birleştirici, kutuplaştırıcılık yerine “kaynaştırıcı”, kamplaştırıcılık yerine “arabulucu” bir üslûp kullanmalıdır.

Millî Görüşçü, “kardeşlik hukuku”na uymakta titizlik göstermelidir. Tefrika kapılarını “sonuna kadar” kapalı tutmalıdır. Davet edilen yol, “Rabbimizin yolu”dur. Bu yüzden davet, “hikmet ve güzel öğütle” (Nahl, 125) yapılmalıdır. Dava öncülerimize, dava büyüklerimize karşı vefakâr davranılmalı, saygı ve sevgide kusur edilmemelidir.

Erbakan Hocamız, Efendimiz’in (s.a.v.) yolundan giderek bize ne kadar da güzel örnek olmuştu! “Biz kardeşler topluluğuyuz” derdi; “Bizim inancımızda kimse kendisi için yaşamaz, kardeşi için yaşar. Menfaatçiliği öldürmenin yolu budur. Hadis-i şerifte buyrulduğu gibi, “Gerçek iman sahibi kişi, kendisi için sevip istediğini mümin kardeşi için de sevip isteyendir. Çünkü, “İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır” (Davam, s. 29) sözleriyle Müslüman kardeşini nefsinden önde tutardı.

İLİMSİZ OLMAZ

MİLLÎ Görüşçü, insanlar arasında hemen fark edilir. İlim, irfan, olgunluk, feraset ve efendiliğiyle öne çıkar. Koskoca İslâm medeniyetinin temsilcisidir. Bütün insanların iyiliğini ister. Kendini, dünyanın huzur ve barış iklimine girmesine adar. Bu kadar kuşatıcı bir çalışma ilim ve irfan olmadan; fedai misali çalışmadan olmaz.

Davetçi, şehrini, ülkesini iyi tanır; dünyanın genel gidişatını takip eder. Yerli olmadan evrensel olunmaz. Çağını doğru okur. Hiçbir Allah’ın kuluyla “küs” olmaz. En kötü insanla bile, hiç değilse bir selâm verebilecek kadar da olsa iletişimi olur. Hele siyaset “küslüğü” hiç kaldırmaz. Küslük, kavga ve savaşın taraflar içinde kazananı yoktur.

Bilgi büyük güçtür. Davetçi, genel kültür yanında, alanında da donanımlı olur. Bunun için de ilim ve siyasi tarih bilgisi gereklidir. İlim, hakikate ulaştıran bilgidir. Edep ve hayâ sahibi olmayı da gerektirir. Hani, Akif der ya: “Bırak tahsili evlâdım, sen ilkin bir hayâ öğren!” İlim üzerine kurulmayan bir çalışma, karanlık gecede yol yürümeye benzer.

Millî Görüşçünün davası da, sevdası da büyüktür. İnanmışlık ve adanmışlık ölçüsünde davasına bağlıdır. Güzel sonuç hep adanmışlarla elde edilir. Söz Sezai Karakoç’ta: “Müslüman şuurlaş. Öyle şuurlaş ki, peşin hükümlerle seni aşağılamaya gelen, kendi aşağılığını görsün. İslâm’ı öyle canlı, sağ ve diri yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin!”