D-8’in ilk esası: Savaş Değil; Barış!                 

Abone Ol

Bismillâhirrahmanirrahîm!

D-8’İN kuruluşunun üzerinden 28 yıl geçti. Bu süreçte Batı’nın insanlığa acı, kan ve gözyaşından başka bir şey veremeyeceği daha belirginleşti. Barış, insanlık ve merhameti içinde barındıran İslâm’ı yaşayan Müslümanların öncülüğünde bir dünya kurulması ihtiyacı açıkça görüldü. Bu amaçla, Erbakan Hoca’nın öncülüğünde 15 Haziran 1997’de kurulan D-8’in aktifleşmesinin önemi kat kat arttı.

Bugün Gazze’de, tarihte ender görülen katliam ve soykırım yaşanıyor. Her gün TV ekranlarından parçalanmış vücutları; annelerin feryatlarını; açlık, susuzluk, ilâçsızlık ve yokluğun ortaya çıkardığı perişanlığı; Siyonizmin, Batı’nın acımasızlığını hep birlikte görüyoruz. Soykırım durdurulmazsa, zulmün bütün insanlığa yayılması kaçınılmaz olacaktır. Dünyanın bu derece “barış”a hasret kaldığı bir atmosfer yaşanmadı. İlk esası, “Savaş değil; barış!” olan D-8’in aktifleştirilmesi âciliyet kazanmıştır.

Erbakan Hoca’nın üstün gayretleriyle, Türkiye’nin öncülüğünde, gelişmekte olan 8 ülkenin birlikteliği sonucu kurulan D-8 derhal canlandırılmalı, Haçlı-Siyonist İttifakı’nın karşısına 2 milyarlık bir güçle çıkılmalıdır. Güç oyunu bozar. Toparlanma, İslâm dünyasını da rahatlatacaktır. Tabiî olan yöntem de İslâm dünyasının birlikte hareket etmesidir.

Erbakan Hoca, 20. yüzyılda yaşanan 2 Cihan Harbi, bölgesel çatışmalar, baskıcı rejim ve diktatörlüklerin dünyayı yaşanmaz hale getirdiğini anlattıktan sonra şöyle demişti: “D-8’ler, 20. yüzyılın en önemli olaylarından biri ve 20. yüzyılın 21. yüzyıla en kıymetli hediyesidir.” (D-8, Bülent Alan, Yörünge Yy., Sh. 15)

D-8’İN İLKELERİ

ERBAKAN Hoca, baştan sona savaş ve çatışmalar döneminden geçildikten sonra, D-8’in aydınlığa açılan kapı olduğunu anlatır. Aşağıdaki ilkelerin dağınıklıktan kurtulmayı amaçladığını belirtir:

1. Savaş değil; barış: “Totaliter rejimlerdeki tüm baskılar, temeli sevgi, kardeşlik, huzur ve barış olan maneviyatçılığı öne çıkardı. Rusya’da bile insanlar akın akın kiliselere gidiyor. 20. yüzyıldan alınacak en önemli ders,  materyalizm değil, maneviyatçılık; yani, ‘Savaş değil, barış’ dersidir.” (Davam, Necmettin Erbakan, Sh. 205)

2. Çatışma değil; diyalog: “Birinci Cihan Harbi’nin hedeflerinden birisi, Osmanlı Devleti’ni yıkmak, parçalamak ve Müslümanları yok etmekti. Batılılar harpten sonra Müslüman ülkelerin topraklarını işgal ettiler; ama halkını yok edemediler. Müslüman ülkeler tekrar bağımsızlıklarını kavuştular. Bu defa Müslüman ülkelerin başka yöntemlerle sömürülmeleri yoluna gidildi. (…)

Ders alınması gereken husus, düşmanlığın hiçbir zaman çıkış yolu olmadığı, huzur, saadet ve barış için düşmanlığın değil; diyalogun, samimi işbirliğinin, dayanışmanın barış içinde bir arada yaşayan çok kültürlü bir dünyanın esas alınması gerekliliğidir.” (Davam, Sh. 206)

3. Çifte standart değil; adalet: “Batı, Müslümanlığın temeli barış ve şefkat olduğu halde, onu terörizmle eş tutmaya çalıştı. Bu tutum, mutluluk değil, gerginliğe sebep oldu. Bu gerçekten alacağımız ders, insan hakları ve özgürlükler yalnızca bize değil; herkese, hepimize lâzımdır. Çifte standart yerine, adaletli, hakkaniyetli olmak gerekir.” (Davam, Sh., 207)

SÖMÜRÜ ZEHRİ

4. Üstünlük değil; eşitlik: Erbakan, “20. asırda bazı gelişmiş ülkelerin, sahip oldukları maddi güce güvenerek diğer ülkelere hep yukarıdan baktıklarını anlatarak, maddi gücün kolaylıkla yer değiştirdiğinin görüldüğünü belirtti: “Artık, üstünlük değil; eşitlik esas alınmalıdır. Herkese, her topluma saygı gösterilmeli, köle muamelesi yapılmamalıdır.” (Davam, Sh. 207)

5. Sömürü değil; işbirliği: Muhterem Erbakan, 20. yüzyılda bazı Batılı zengin ülkelerin gelişmekte olan ülkelere tek taraflı sömürmeyi esas aldığını söyleyerek şunları anlattı: “Saadet hep beraber olur. Komşusu açken kendisi tok yatan mutlu olamaz. Sömürünün değil, herkes için yararlı ve samimi işbirliği esas alınmalıdır.” (Davam, Sh. 208)

6. Baskı ve tahakküm değil; hürriyet ve insan hakları: Erbakan, kapitalizmin bir avuç mutlu azınlık dışında insanlığı sefalete sürüklediğini; Afrikalı çocuklar açlıktan kırılırken; Batı’da köpek mamalarına astronomik harcamalar yapıldığını anlattı: “Adil Düzen’de her inanç ve soydan bütün insanlığın doğuştan getirdiği, değişmeyen insan haklarına sahiptir.” (Davam, Sh. 212-214)

Ey İslâm dünyasının yöneticileri! Elimizde D-8 gibi “sistematik bir reçete” var. Kritik bir yol ayrımındasınız! Ya mazlumların kurtulması için tarihî görevinizi üstleniniz; ya da görevlerinizden ayrılınız! Bunu yapmazsanız en az Haçlı-Siyonistler kadar “işgalci” durumuna düşeceksiniz! Bıçak kemiğe dayandı. Düşman vicdansız, insafsız! Seyirci kalmak yöneticilik değildir. İslâm dünyası Erbakanlar, Şeyh Şamiller, Ömer Muhtarlar, Aliya İzzetbegoviçler çıkarabilecek potansiyele sahiptir.