Görünen o ki, bu gidişle asgari ücretliler ve emeklilerin büyük bir bölümü yoksulluktan kurtulamayacak. Bunu da nereden çıkardın diye sorulacak olursa kısaca izah edeyim. Pazartesi günü Asgari Ücret Komisyonu ikinci toplantısını yaptı ve toplantının ardından yapılan açıklamada, ücretin masaya gelmediği söylendi. Ancak salı günü komisyonun kısa bir toplantısı ardından yeni asgari ücret 11 bin 402 lira olarak ilan edildi. Böyle olunca da komisyonda yeni asgari ücret rakamı ilk iki toplantıda gündeme gelmemişse görüşmelerin toplantılar dışında devam ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kısacası komisyonda gündeme gelmeyen asgari ücret rakamı komisyon toplantısı dışında ele alınıyor, tartışılıyor ve anlaşma sağlanıyor, ilan ediliyorsa o zaman komisyon kurmanın ve toplantılar yaptırmanın anlamı kalır mı? İşin bu boyutu aslında gündemin ana maddesi değil. Çünkü ilan edilmiş bir rakam var. İlan edilen rakam Türk-İş tarafından 30 Mayıs’ta açıklanan açlık sınırı rakamı 10 bin 360 lira, Birleşik Kamu-İş tarafından açıklanan açlık sınırı rakamı ise 11.360 lira. Yoksulluk sınırı ise Türk-İş’e göre 33 bin 750, Birleşik Kamu-İş’e göre 31 bin 152 lira. Kısacası, son olarak açıklanan asgari ücret rakamı Türk-İş’in açlık sınırı rakamı ile hemen hemen aynı miktarda. Birleşik Kamu-İş tarafından açıklanan rakamın gerisinde. Böyle olunca açıklanan rakamının asgari ücretlileri açlık sınırından kurtarmıyor. Böyle olunca da dar ve sabit gelirliler sanki özellikle açlık sınırı rakamında birleştiriliyor. Bu rakamın refah payı neresinde sormanın da anlamı kalmıyor.
Bu arada yeni asgari ücret, çalışanları açlık sınırından yukarılara çekmeye yetmediği gibi görünen o ki, ülkemizde dar ve sabit gelirliler yoksulluk sınırında birleştirilmiş durumda. Bu noktanın da sanıyorum cevabının bulunması, gündem olması gerekiyor. O soru ise bizi yöneteceklerin bizi açlık sınırı bir gelire mahkumiyetten kurtarmaları asli görevleri değil mi? Eğer, tüm ücret artışlarına rağmen dar ve sabit gelirlilerin ücreti ya açlık sınırının altında kalacak ya da ilan edilen asgari ücret rakamı çalışanların eline geçmeden açlık sınırının gerisinde kalıyorsa bu yolun çıkmaz olduğunu görmek durumundayız.
Çünkü çalışanların rahata kavuşmalarını beklemek bir yana, adeta açlık sınırındaki bir asgari ücrete mahkûm görünüyorlar. İmkânların daha fazlasına imkân vermediği, özellikle çalışanları düşünürken, işverenlerin de durumunun düşünülmesi gerektiği yaklaşımı doğru olmasına rağmen çalışanların sürekli olarak açlık sınırında tutulmaları ister istemez uygulanmakta olan ekonomik sistemin dar gelirlerden toplayıp zenginlere aktaran bir sistem olduğunu sanıyorum söylemeye bile gerek yok.
Aslında açıklanan asgari ücret, bir ara zam artışı olmakla birlikte fiyatlardaki hızlı artış ister istemez son yıllarda ara zammı zorunlu hale getirmiş durumda. Çünkü gelinen noktada dar ve sabit gelirlilerin rahat nefes alabilmeleri ücret artışlarından çok fiyat artışlarının durdurulmasına bağlı. Çünkü fiyat artışlarının uyduğu bir kural kalmamış durumda. Kısacası, piyasa birtakım güçlerin eline geçmiş, onlar için fiyatların neye göre artacağı bir ölçüde bulunmuyor. Böyle olunca da tam bir fasit daireye mahkûm olunmuş durumda. Bundan her kesim ve özellikle çalışan kesim için hayat çekilmez hale geliyor. Oluşturulan algı operasyonları ile özellikle dar gelirlerin gözü boyanarak idare ediliyor.
Enflasyonun dizginlenebilmesi için öncelikli olarak üretimin artırılması, bunun sonucu olarak ihracat artışı sağlanarak dış ticaret dengesinin sağlanması önem kazanıyor. Bu hususları, ülkeyi yönetmekte olan ekonomistlerin bilmediğini söylemek yanlış olur. Bu bakımdan bir hususta gerçeği bilmekten çok, neyin nasıl çözüleceğini bilmek ve bilinenleri uygulamaya geçirilmesine bağlı. Ne var ki AK Parti, 20 yılı aşkın bir iktidar sürecine rağmen uygulamada çelişkili açıklamalara devam ediliyor, bir bakıma suçu kendi üzerlerinden farklı çevrelere yıkmanın peşindeler. Ne yazık ki, toplum da söz konusu algı operasyonlarına teslim olmayı tercih ediyor.