ÇATININ ÇSİ / KİMİN SESİ, KİMİN GÖLGESİ

Abone Ol

ÇATININ Ç’Sİ / KİMİN SESİ, KİMİN GÖLGESİ

BÖYLE OLUR BİZİM KONGREMİZ

Ben de kongrede idim.

Delege kapısına git, oradan gireceksin, dediler. Işıltılı bir gençlik karşımda. Adımı, soyadımı soruyorlar; söylüyorum. Kimlik istiyorlar, veriyorum. Nüfus cüzdanımda yapışık daha öncelerimin resmiyle, gördüklerini karşılaştırıyorlar ve elinde giriş kartım olan arkadaşlarına yönlendiriyorlar. Kartınızı oradan alınız! Başka konuşma yok. Yoksa benim beklediğim mi var

Orada da adımı söylüyorum. Kart destesinin içinden buluyorlar ve veriyorlar. Ama bu ipsiz diyorum. İp kalmadı diyorlar. İpsiz kartım elimde, yürüyorum salona doğru. Görevli her genç soruyor, ben de elimdeki kartı gösteriyorum. Salonda, kartları boyunlarında asılı delegeler var, benim gibi kartına ip kalmayanlar da...

Tanıdık simalarla selamlaşarak bir sandalyeye oturuyorum. Birazdan kongre resmen başlayacak.

Seni bir yerlerden tanıyorum galiba, diyenlere İstanbul delegesi olduğumu söylüyorum. Bir kişi, evet hatırladım dedi. Millî Gazete’de yazıyordunuz değil mi

Kongre normal seyrinde devam ediyor. Bize yakıştığı gibi biteceğine herkes inanıyor. 45 yıllık partinin kongresi başka nasıl olabilir ki

Bir delege arkadaş bir kağıda yazdığı sloganı gösteriyor:

Başımız dik, alnımız ak;

Liderimiz Kamalak!

Ama diyor, bu sloganın ne dinleyiciler tarafından atılmasını istiyorum, ne de döviz olarak yazılmasını... Meydanlara yakışır!

Hassasiyetini anlıyorum. Tek listeli bir kongredeki hareket genişliğini, şimdi bu kongrede düşünmemesi, gönül birliğinin, hedef birliğinin, inanç, azim ve çalışma birliğinin gölgelenmemesine yönelikti. Gölgelenme, yani dışarıya malzeme verme hali...

Dinleyici sıralarındaki partililerin sloganları sürekli ve peş peşe inletirken kongre salonunu, kongre başkanı Birol Aydın’da tam hakimiyet: Herkesin gönlü olacak!

Bir delegeye daha kulak veriyorum, su molasında. Ben diyor, Fatih’i omuzuma indirmem!

Söylediğini anlamaya çalışıyorum. Galiba bindirmem, diyecekti, yahut ben b harfini eksik duymuş olabilirim. Lakin sormadım. Sadece bakıyor ve dinliyordum. Söylediğinin bir son hali, bir açıklaması, izahı olmalıydı.

Evet dedi, Fatih’i omuzuma indirmem. Onun yeri benim başımın üzeridir!

Birden kendimi aklıma getirdim. Vay dedim, kendi kendime. Sen bu insanların bu esprilerine nasıl yetişeceksin de onlara “Değmesin Yağlı Boya”yı hazırlayacaksın Haydi, koş! Geç kalma!

Ben bu haldeyken, kendi halimdeyken, Genel Başkanı’mız Kamalak’ın teşekkür için çıktığı kürsüden söyledikleri, delegemizin söylediklerinin ilanıydı: “Ben, Fatih kardeşimi de bağrıma basıyorum!”

Seçim hazırlığı yapılırken bir kardeşimiz yaklaşıyor yanıma: Ağabey ben Gaziantep’ten, Nizip’ten... Oğlum da burada. Bir resim çektirebilir miyiz Orada olduğumuz, resim olarak da böylece geçti kayıtlara. Nizipli kardeşim, Kayseri’de Maliye okuyan yavrusu, Nizip İlçe Başkanı ve ben... Başka resim yok.

Ümraniye’den Musa Sucu’nun yanında Rasim Kökmen’i görüyorum ve yıllar süren bir hasretle kucaklaşıyoruz. Delegeleri tezahürata teşvik eden hareketlerini uzaktan gördüğüm ve fakat çıkaramadığım biri bitiyor hemen yanımda. Ağbi beni tanımadın mı Ben Ümit Çebi... Onunla da kucaklaşıyoruz. Belediye Başkanı iken bizi Araklı’da ağırlamıştı.

Sonra... Sonrası bu güzel kongrenin, bize görünen İstanbul yolculuğu... Ankara’daki arkadaşlarını bulmaya çıkmış çocuğumu haberdar ediyorum. Görev bitti. Haydi dönelim!

CUMHURBAŞKANINI SOKAKTA BULMADIK

– Oh! Çok şükür, çok şükür dedi, Eminönü vapurunun en arka kanepesinde oturan adam, etrafındakilerin duyacağı bir sesle...

– Ne haberi okudunuz da şükrediyorsunuz efendim

Tanışmıyorlardı ama her sabah aynı vapurun yolcusu olmanın göz aşinalığı vardı yüzlerinde. Yani soruyu efendim hürmetinde soran ve daha genç olan vapur yolcusu, bu aşinalıktan alıyordu cesaretini.

– Efendim, gazetede okudum ki, Kılıçdaroğlu bey bir çatı adayı arıyormuş Çankaya için... Buna şükrediyorum.

Gazetesini elinde tutarak etrafına ve karşısındaki yolcuya baktı ihtiyar adam. Söylediklerinin anlaşılmadığını sezmiş olmalı ki, bir cümle daha söyleme ihtiyacı hissetti.

– Efendim, ben sayın Kılıçdaroğlu’nun sokak adayı aramasından korkardım. Malum Güniz Sokak’ta oturanlar var. Ama iş çatı olunca, endişeye mahal yok!

ONLAR, YANLIŞ ZAMANDA, YANLIŞ YERDEKİ, YANLIŞ İNSANLARDI

Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlanıyor, ama adayların belli olduğu günlere ermedik daha.

AKP’liler Genel Başkanları ve Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olması için bastırırken, muhalefet direniyor.

“Tayyip Erdoğan olmaz!”

Bu olmazın yorumu çok. Destekçi yazarlardan Yavuz Donat’ın dediklerine bir bakalım.

CHP ve MHP Genel Başkanlarının seçilme şansları yok. Biz olamıyorsak, Tayyip bey de olmasın mı diyorlar Diye soruyu soran sayın Yavuz Donat, bakın cevabı da nasıl veriyor:

“Celal Bayar, Turgut Özal, Süleyman Demirel Çankaya’ya çıkmadan önce partilerinin genel başkanı değiller miydi ”

Evet doğru bu dediklerin sayın Donat.

İtirazların haklılığı burası, bu nokta olamaz mı Neden doğru açıdan bakmıyorsunuz

Celal Bayar, Turgut Özal ve Süleyman Demirel de partilerinin genel başkanıydılar ve Çankaya’ya çıktılar derken, sanki onların ideal ve aranılan bir Cumhurbaşkanı oldukları iddiasını da sokuşturmuyor musunuz, gösterdiğiniz gerekçenin içine

Celal Bayar’ın DP Genel Başkanı olması ve oradan Çankaya’ya çıkması doğrudur lakin doğru olmamıştır. Kendisinin Çankaya’da on yıl rahatça oturmasını sağlayan arkadaşı ve Başbakanı’nı, bakanlarıyla birlikte İnönü ve adamlarına yem etmiştir.

Turgut Özal’ın ANAP Genel Başkanı olması ve oradan Çankaya’ya çıkması doğrudur, lakin doğru olmamıştır. 12 Eylül’ün kuyuya gömdüğü Demirel’i, kendisine, bizim çantamızı taşıyordu diyen adamlarıyla birlikte diriltmiştir.

Süleyman Demirel’in DYP Genel Başkanı olması ve oradan tarihin en düşük oyuyla olsa dahi Çankaya’ya çıkması doğrudur, lakin doğru olmamıştır. 28 Şubat gibi milletin belinin üstünde tanklar yürüten kartelci ihtilalini yaptırtması, Güneş Moteli aratan oyunları adamı Cindoruk ile sahneye koyması, Yalım E. gibi bir çakma başbakanı millete layık bulması, İnönü’nün gömleğini giymiş olması, akla ilk gelen yanlışlıklardır.

Yani...

İtirazcılar şunu diyor olamazlar mı Ya Tayyip Erdoğan da öyle olursa

Biz böyle anladık, sayın Donat.

 

NE İŞ OLSA YAPARIM AĞBİ GÜNLERİNDEN, ÖZEL İŞLER  BENDEN SORULUR, GÜNLERİNE

T.Özal, Çankaya’ya çıkmayı kafasına koyduğunda ve hemen seslendirdiğinde, ilk kim karşı çıkmıştı

Erdal İnönü.

Hem de siyasi hayatında yaptığı konuşmaların toplamından fazla cümleler kurarak karşı çıkmıştı T.Özal’ın adaylığına.

Ben T.Özal’a güvenmiyordumdan tutun, elini sıkmam teminatına kadar, aklına gelen her şeyi söylemişti.

Ama neden

Çünkü o ve partisi en başta istiyordu T.Özal’ın Çankaya’ya çıkmasını...

Çankaya’daki T.Özal’ı ilk kutlayanların onlar olmasından anlamak zor olmasa gerek bunu. 

Gerçekleştirmenin yolu da Erdal İnönü’nün taktiğinden geçerdi. Aynen öyle oldu.

Düşünün bir; bu gerçek bu şekliyle değil de, Erdal İnönü ve partisi tarafından daha ilk günden dürüstçe dillendirilseydi...

Yani biz T.Özal’ı istiyoruz, deselerdi...

Millet istemeyecekti değil mi

Buna siyaset diyorlar!

*

Diyorlar ki: Demirel’in yanındakilerden Kıratlıoğlu bey, Demirel’in partisi adına çok laflar etmişti T.Özal’a karşı.

“T.Özal yanlış adamdır, Çankaya’ya çıkamaz, daha hesap soracağız!”

Sonra ne oldu

T.Özal, Çankaya’ya çıktı.

İlk Çankaya resepsiyonunda T.Özal’ın özel davetlisi Kıratlıoğlu ile kucaklaşmasını barışma olarak yorumladılar ve hâlâ öyle yorumluyorlar, o yıllardan ve oralardan nemalananlar...

Halbuki, T.Özal teşekkür ediyordu o resepsiyonda Kıratlıoğlu’na. Seçilmesine yardımcı oldukları için...

Siyaset bu ülkede böyle yapılıyor işte.

 

KULAKSIZ’DA OTURMAK

Duyunca, okuyunca nasılda şaşırmıştık. Bu kadar mı zayıf kalır bir hükümet diyorduk. Dışişleri Bakanlığı’ndaki gizli toplantının dinlenip, internette yayınlanmasından söz ediyorum.

Dışişleri Bakanı, müsteşarı, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay 2. Başkanı’nın çok gizli konuşmasını dinleyip servis edenlerin mesajları, yani tehditleri tam olarak anlaşıldı mı hükümet tarafından Biz emin değiliz.

Biz istediğimizde, istediğimiz yeri, istediğimiz gibi dinleriz ve istediğimiz gibi servis ederiz.

Ve ancak biz ilan edersek haberi olur hükümetin!

Toplantı öncesinde birinin girip bir sabit telefona dinleyici yerleştirdiği ve toplantıdan hemen sonra aldığını tespit etmiş hükümet...

Şimdi sorulacak soru şu: İlan edilmeyen ve internete düşürülmeyen dinlenmiş başka toplantılar da varsa ve hâlâ dinleniyorsa bazı toplantılar

Biz yine de hükumetten yana bitirelim yazımızı.

Ortalıkta o kadar çok kulağı kesik var ki...

Yoksa hükümet, yakaladığı dinleyicilerin kulaklarını kesip bıraktığından mı çoklar

Beğenmediniz mi

YAVRUM MESUT VE THE ŞAPGALI BABA

DAMDA SÜLEYMAN VAR

– Alo! The Şapgalı Baba, nerdesin Seni sokakta göremiyorum yahu!

– Buradayım yavrum Mesut, buradayım. Binaenaleyh çağıran oldu da gitmedik mi Başını kaldır da yukarıya bak! Fevkalade yükseklerdeyim.

– Ben başımı sen başbakan yaptığında bile kaldıramadım The Şapgalı Baba. Söyle nerdesin yahu

– Çatıdayım yavrum Mesut çatıdayım. Binaenaleyh çatılarda talim var, Çankaya’da yarim var.

– Çatıda ne arıyorsun The Şapgalı Baba. Çatır çatır çatlamak için mi çıktın çatıya yahu.

– Ben çatıya çıktığımda senin aklına başka bir şey gelmiyor mu yavrum Mesut Binaenaleyh aklını, yanına koştuğun kartel patronu mu almıştı, yoksa Viyana’da yumruk yeyince mi düşüp kaldı

– Bir adam çatıya niçin çıkar The Şapgalı Baba Yoksa sen Noel Baba mı oldun yahu Baktın ki, normal babalık sana göre değil...

– Bana laf çakma yavrum Mesut. Binaenaleyh ben elimi bir kaldırsam, fevkalade baba diyenler dizilir karşıma.

– Onları daha iyi görmek, daha iyi saymak için mi çıktın çatıya The Şapgalı Baba Yeni yıla kadar orda mı bekleyeceksin yahu

– Beni hiç kimse bekletemez yavrum Mesut. Binaenaleyh beni böyle çatıda bir görsünler, sonra fevkalade şeyler olacak. Binaenaleyh bu daha başlangıç.

– Seni çatıda kim görecek The Şapgalı Baba Mart kedileri desen, onlar düze inmediler mi yahu

– Senin aklın fikrin kartel patronunda kalmış yavrum Mesut. Binaenaleyh Kemal’im ne yandan bakacak Sen bana fevkalade onu söyle, sonra istersen git o kartel patronunun yanına.

– Ay! Az daha düşüyordum The Şapgalı Baba. Bu Güniz Sokak’ta amma çukur olmuş yahu. Yoksa senin iki ayağın birden mi giriyor çukura

– Ben hangi ayağımın hangi çukura gireceğini bilirim yavrum Mesut. Binaenaleyh kartel patronu senin gideceğin yolları fevkalade asfaltı mı yaptırmıştı

– Sana Kemal mi bakacak, yoksa belediye mi bakacaktı The Şapgalı Baba Belediyenin itfaiyesi gelsin, indirsin mi yahu

– Dur acele etme yavrum Mesut. Binaenaleyh ben altı kere çıktım, yedi kere indim. Beni burda görsünler, sonra fevkalade inerim.

– Seni orda ben gördüm de ne oldu The Şapgalı Baba Başka kim görecek de ne olacak yahu

– Sen hiç Kemal’imi dinlemiyor musun yavrum Mesut. Binaenaleyh çatı adayı arıyormuş. Ben fevkalade çatılardayım, kime isterse çatarım yavrum Mesut. Git çabuk söyle yahu.

 

ÖNEM ADAM / ÖNEMMAN

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu Oxford union davet etmiş, bir konuşma yapması için...

Oxford çağırdı da gitmedik mi

Oxford çağırdı da konuşmadık mı

Gibi bir cümle duyamayacağız artık demektir bu, sayın Kılıçdaroğlu’nun ağzından.

Bu haberi nasıl mı vermiş yegane destekçisi ve Gezi’cisi kartel gazeteleri

ABD başkanları Carter, Reagan, Nixon’un yanı sıra başka ünlü politikacılar da konuştu orada.

Bu ne demektir

Orası ünlü politikacıların uğrak yeridir. Kılıçdaroğlu da ünlü olduğundan... Mecburen yani...

Başka ne demektir

Bakın, Kılıçdaroğlu da önemseniyor Oxford’ça... Tıpkı Reagan, Nixon, Carter gibi...

Dahası, Kılıçdaroğlu’na bakış açınızı hâlâ değiştirmeyecek misin kardeş