Atalarımızdan yadigâr güzel ve anlamlı bir sözümüz var:
Senin ki can da bizim ki patlıcan mı diye. Bu sorulu sözü yakın çevremiz
için düşünülebileceğimiz gibi, çok daha geniş bir çevre için de düşünebiliriz.
Ben bu sözü zihnimde, Batı nın Fransa da meydana gelen ve on iki kişinin
öldürüldüğü olay sonrasında ortaya koyduğu tavrıyla özdeşleştirdim. Ne güzel de
anlatıyor Batı yı ve Batılı geçinenlerin gerçek yüzünü: Sizin ki can da
bizimki patlıcan mı
Batı kendi medeniyetini evrensel diye sunduğu için,
dünyada olup bitenler de aynı minvalde gelişiyor aslında. Batı, sömürmek için
kıtaları arşınladı, masum insanlara acımadı öldürdü, dünyanın bütün
zenginliklerini sömürüp götürdü, bir türlü doymadı. Yeryüzünde Kendinden başka
kimseyi insan olarak görmedi, terör estirdi.
Sömürgeleştirdiği yerlerde yaşayan insanların çocukları,
ataları gibi yerlerinde durmadı, Batılılar gibi değil fakat kendilerine rızık
aramak için sömürenlerden sömürdüklerinin hesabını sormak için mallarının
ardına düştüler.
Gördüler ki kendilerine ait zenginlikler Batılılar ın
hayat standardını yükseltmiş, bir elleri yağda bir elleri balda! Ülkelerinin
zenginliklerini sömürmekle de yetinmeyip, bazan köle bazan işçi diyerek
köleleştirdikleri insanları madenlerde, tren yollarında, fabrikalarda karın
tokluğuna çalıştırıp zenginleşerek bütün şehirlerini müze gibi imar etmişler.
Kendilerine öyle bir sistem kurmuşlar ki her şey saat
gibi çalışıyor, kimse başını kaldırıp bunlar da neyin nesi, biz bu
zenginlikleri nasıl elde ettiklerini demedikleri gibi, her türlü nimete
kendilerinin lâyık olduğunu düşünüyorlar.
Derisi siyah olanlarla dini İslâm olanları, insan olarak
dahi görmeyip köleleştirmeye, horlamaya, aşağılamaya, hatta hakaret etmeye
kadar her türlü melunluğu doğal bir hak olarak gördüler ve hâlâ da öyle
görüyorlar.
Öyle bir at gözlüğüne sahip olmuşlar ki dünya tarihi
onların tarihidir, dünya medeniyet onların medeniyetidir. İlkçağ, Ortaçağ,
Yakınçağ gibi tarih devirleri de onların kaydettiği aşamalara göre tasnif
edilmiş dönemlerdir. Bu tasnifi öylesine içselleştirmişler ki onlara göre
tarih, önceleri benimseyip daha sonra kiliseye hapsettikleri Baba nın oğlu İsa
ile başlamaktadır. Milât öncesi ve milât sonrası diye
İlkçağ ve Ortaçağ boyunca sürdürdükleri yakma, yıkma,
katil bataklığından kurtulabilmek için evrensel insan hakları beyannamesi ile
yeni bir dönem başlattıklarını ilân ederek, bütün dünyayı buna inandırdılar.
Öğretilen bütün bilimler Batı nın ve Batılının icadıdır, çünkü dünyada
kendilerinden başka insan yaşamamıştır. Gelişmenin sembolü olarak sanayi
devrimi adını verdikleri süreç de sömürmenin modernitesidir.
Sömürü devam ediyor, hem de bütün muzahrafat
kanallarıyla... Batı insanlığı sömürüyor, doymuyor, doyması da mümkün
görünmüyor. Öyle bir sistem kurmuşlar ki onun ülkesinde hiçbir hak arama
hareketine kalkışamazsın. Hiçbir hak arayışında bulunamazsın. Bulunursan demir
yumruk iniverir başına.
Fakat kendi ülkeni yakar yıkar, kana bularsan seni baş
tacı eder. Seni sever, sana destek verir. Hatta başarılı olman için ajanlarını
hemen devreye sokar. Ülkende senin gidemediğin yerlere onlar giderler,
İstanbul un göbeği Taksim de karargâh bile kurarlar, kesilmemiş fakat
kesilecek diye tutturup ağaç bahanesi ile bir ülkeyi karıştırmayı
kendilerine görev bilirler.
Fransa da on iki kişinin öldürüldüğü günlerde Batılıların
sürekli müdahale ettiği ve sömürgeleştirdiği Irak ta, Suriye de, Yemen de,
Filistin de, Afganistan da insanlar öldürülüyordu. Buralarda ölenler Batılının
hiç umurunda değildir. Onlar kendi ülkelerinde kendi bilgileri dışında herhangi
bir olayın meydana gelmesinden rahatsız olmuşlardır.
İstanbul da Beyoğlu ve Taksim, Batılının gözünde Batı ya
aittir. Oraya Müslüman Türk ancak turist olarak girebilir; gezer, eğlenir,
fakat kendi kültürüne, inancına ait herhangi bir faaliyette bulunamaz.
Bulunmaya kalkışırsan, dünyayı başına yıkarım diyor. Bu millet in bir ferdi
olduğunu söyleyen birçok gafil de bunun farkında bile değildir! Burada cami
yapmaya ne gerek var deyiveriyorlar. Batılının gözünde patlıcan olduğunun
farkında değildir o!
Görmüyor musunuz, dünya coğrafyasını onlar
biçimlendiriyor, senin adın yok bu dünyada. Sen sadece bir düşmansın. Sen, her
türlü kötülüğün cereyan ettiği, kan dökülen, kelle koparılan, medeniyetten
bîhaber insanların yaşadığı; mutlaka kurtarılması ve alınması gereken topraklar
olarak gördüğü Müslüman dünyası nın insanısındır onun gözünde.
Kendi karanlık tarihleri nden ortaya çıkarttıkları ve
adına demokrasi dedikleri sistem onlara hizmet ederse demokrasidir. Meselâ
demokrasinin kurallarına göre iktidara gelen Mısır Müslümanlarını,
demokrasinin düşmanı olduğunu söyledikleri askerî darbe ile alaşağı etmeyi
menfaatlerine daha uygun bulup, binlerce insanı dünyanın gözü önünde katleden
darbeciyi alkışlamaktan da geri durmazlar. İşte Batı böyle bir Batı dır.
Nasıl Müslüman kanıyla yoğrulmuş bu güzel ülkemizi dün,
ecnebi zihniyetli insanlar Müslümanlara dar etmişlerse, bugün de aynı oyun
yeryüzü Müslümanları üzerinde oynanmaktadır. Onların İslâm a ve Müslümanlara
karşı açtıkları savaşları öyle bir boyutta sürüyor ki, milât olarak
adlandırdıkları 11 Eylül ü kimin yaptığı dahi hâlâ fâil-i meçhullüğünü korumaktadır.
Dün de bugün de bu ülkede Müslümanlar hep tahrik edildi,
fakat onlar sabrı yeğleyip tahriklere kapılmadılar, bu sefer de Müslümanlar
adına cinayetler işleme ve işletme yolunu seçtiler.
Katile ve katillere tekbir getirttiler, cinayet
mahalline dinî objeler bıraktılar, ardından da, İşte bu cinayeti Müslümanlar
işledi dediler. Öylesine güçlü bir medya bombardımanına tâbi tuttular ki
Müslümanlar kendilerini katil zannettiler. Oysa Müslüman inanıyor ve biliyor ki
masum bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir.