Canlar ve patlıcanlar!

Abone Ol

Atalarımızdan yadigâr güzel ve anlamlı bir sözümüz var:

Senin ki can da bizim ki patlıcan mı diye. Bu sorulu sözü yakın çevremiz

için düşünülebileceğimiz gibi, çok daha geniş bir çevre için de düşünebiliriz.

Ben bu sözü zihnimde, Batı nın Fransa da meydana gelen ve on iki kişinin

öldürüldüğü olay sonrasında ortaya koyduğu tavrıyla özdeşleştirdim. Ne güzel de

anlatıyor Batı yı ve Batılı geçinenlerin gerçek yüzünü: Sizin ki can da

bizimki patlıcan mı

Batı kendi medeniyetini evrensel diye sunduğu için,

dünyada olup bitenler de aynı minvalde gelişiyor aslında. Batı, sömürmek için

kıtaları arşınladı, masum insanlara acımadı öldürdü, dünyanın bütün

zenginliklerini sömürüp götürdü, bir türlü doymadı. Yeryüzünde Kendinden başka

kimseyi insan olarak görmedi, terör estirdi.

Sömürgeleştirdiği yerlerde yaşayan insanların çocukları,

ataları gibi yerlerinde durmadı, Batılılar gibi değil fakat kendilerine rızık

aramak için sömürenlerden sömürdüklerinin hesabını sormak için mallarının

ardına düştüler.

Gördüler ki kendilerine ait zenginlikler Batılılar ın

hayat standardını yükseltmiş, bir elleri yağda bir elleri balda! Ülkelerinin

zenginliklerini sömürmekle de yetinmeyip, bazan köle bazan işçi diyerek

köleleştirdikleri insanları madenlerde, tren yollarında, fabrikalarda karın

tokluğuna çalıştırıp zenginleşerek bütün şehirlerini müze gibi imar etmişler.

Kendilerine öyle bir sistem kurmuşlar ki her şey saat

gibi çalışıyor, kimse başını kaldırıp bunlar da neyin nesi, biz bu

zenginlikleri nasıl elde ettiklerini demedikleri gibi, her türlü nimete

kendilerinin lâyık olduğunu düşünüyorlar.

Derisi siyah olanlarla dini İslâm olanları, insan olarak

dahi görmeyip köleleştirmeye, horlamaya, aşağılamaya, hatta hakaret etmeye

kadar her türlü melunluğu doğal bir hak olarak gördüler ve hâlâ da öyle

görüyorlar.

Öyle bir at gözlüğüne sahip olmuşlar ki dünya tarihi

onların tarihidir, dünya medeniyet onların medeniyetidir. İlkçağ, Ortaçağ,

Yakınçağ gibi tarih devirleri de onların kaydettiği aşamalara göre tasnif

edilmiş dönemlerdir. Bu tasnifi öylesine içselleştirmişler ki onlara göre

tarih, önceleri benimseyip daha sonra kiliseye hapsettikleri Baba nın oğlu İsa

ile başlamaktadır. Milât öncesi ve milât sonrası diye

İlkçağ ve Ortaçağ boyunca sürdürdükleri yakma, yıkma,

katil bataklığından kurtulabilmek için evrensel insan hakları beyannamesi ile

yeni bir dönem başlattıklarını ilân ederek, bütün dünyayı buna inandırdılar.

Öğretilen bütün bilimler Batı nın ve Batılının icadıdır, çünkü dünyada

kendilerinden başka insan yaşamamıştır. Gelişmenin sembolü olarak sanayi

devrimi adını verdikleri süreç de sömürmenin modernitesidir.

Sömürü devam ediyor, hem de bütün muzahrafat

kanallarıyla... Batı insanlığı sömürüyor, doymuyor, doyması da mümkün

görünmüyor. Öyle bir sistem kurmuşlar ki onun ülkesinde hiçbir hak arama

hareketine kalkışamazsın. Hiçbir hak arayışında bulunamazsın. Bulunursan demir

yumruk iniverir başına.

Fakat kendi ülkeni yakar yıkar, kana bularsan seni baş

tacı eder. Seni sever, sana destek verir. Hatta başarılı olman için ajanlarını

hemen devreye sokar. Ülkende senin gidemediğin yerlere onlar giderler,

İstanbul un göbeği Taksim de karargâh bile kurarlar, kesilmemiş fakat

kesilecek diye tutturup ağaç bahanesi ile bir ülkeyi karıştırmayı

kendilerine görev bilirler.

Fransa da on iki kişinin öldürüldüğü günlerde Batılıların

sürekli müdahale ettiği ve sömürgeleştirdiği Irak ta, Suriye de, Yemen de,

Filistin de, Afganistan da insanlar öldürülüyordu. Buralarda ölenler Batılının

hiç umurunda değildir. Onlar kendi ülkelerinde kendi bilgileri dışında herhangi

bir olayın meydana gelmesinden rahatsız olmuşlardır.

İstanbul da Beyoğlu ve Taksim, Batılının gözünde Batı ya

aittir. Oraya Müslüman Türk ancak turist olarak girebilir; gezer, eğlenir,

fakat kendi kültürüne, inancına ait herhangi bir faaliyette bulunamaz.

Bulunmaya kalkışırsan, dünyayı başına yıkarım diyor. Bu millet in bir ferdi

olduğunu söyleyen birçok gafil de bunun farkında bile değildir! Burada cami

yapmaya ne gerek var deyiveriyorlar. Batılının gözünde patlıcan olduğunun

farkında değildir o!

Görmüyor musunuz, dünya coğrafyasını onlar

biçimlendiriyor, senin adın yok bu dünyada. Sen sadece bir düşmansın. Sen, her

türlü kötülüğün cereyan ettiği, kan dökülen, kelle koparılan, medeniyetten

bîhaber insanların yaşadığı; mutlaka kurtarılması ve alınması gereken topraklar

olarak gördüğü Müslüman dünyası nın insanısındır onun gözünde.

Kendi karanlık tarihleri nden ortaya çıkarttıkları ve

adına demokrasi dedikleri sistem onlara hizmet ederse demokrasidir. Meselâ

demokrasinin kurallarına göre iktidara gelen Mısır Müslümanlarını,

demokrasinin düşmanı olduğunu söyledikleri askerî darbe ile alaşağı etmeyi

menfaatlerine daha uygun bulup, binlerce insanı dünyanın gözü önünde katleden

darbeciyi alkışlamaktan da geri durmazlar. İşte Batı böyle bir Batı dır.

Nasıl Müslüman kanıyla yoğrulmuş bu güzel ülkemizi dün,

ecnebi zihniyetli insanlar Müslümanlara dar etmişlerse, bugün de aynı oyun

yeryüzü Müslümanları üzerinde oynanmaktadır. Onların İslâm a ve Müslümanlara

karşı açtıkları savaşları öyle bir boyutta sürüyor ki, milât olarak

adlandırdıkları 11 Eylül ü kimin yaptığı dahi hâlâ fâil-i meçhullüğünü korumaktadır.

Dün de bugün de bu ülkede Müslümanlar hep tahrik edildi,

fakat onlar sabrı yeğleyip tahriklere kapılmadılar, bu sefer de Müslümanlar

adına cinayetler işleme ve işletme yolunu seçtiler.

Katile ve katillere tekbir getirttiler, cinayet

mahalline dinî objeler bıraktılar, ardından da, İşte bu cinayeti Müslümanlar

işledi dediler. Öylesine güçlü bir medya bombardımanına tâbi tuttular ki

Müslümanlar kendilerini katil zannettiler. Oysa Müslüman inanıyor ve biliyor ki

masum bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir.