Çanakkale şuuru gerekli bize!

Abone Ol

Bismillâhirrahmanirrahîm!

Kendilerini “yenilmez” gören İngiltere, Fransa, Rusya gibi İslâm’ı yok etmeye azmetmiş Haçlı sürüleri, sömürgesi olan ülkelerle birlikte Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı Gelibolu Yarımadası’na geldiler. Ellerinde zamanının en gelişmiş silâhları vardı. Osmanlı uzun savaş yıllarından geldiği için 1. Dünya Savaşı’na girmek istemedi. İngilizler, Rusya’ya yardım bahanesiyle Sivastopol’da iki büyük savaş gemimizi batırdı. Savaşın topraklarımıza sıçraması Osmanlı’yı savaşın içine çekti.

Savaş, ama ne savaş! Şu boğaz harbi! Dünyada benzeri yok! Avrupa sanayi devrimi sonucu döneminin en gelişmiş silâhlarını icat etmişti. Bu bombalar Çanakkale cephesini savunan Mehmetçik üzerine yağdırılıyordu. Gelibolu Yarımadası’nın her metrekaresine ortalama 6 bin mermi atıldı. Akif, savaşın dehşetini şöyle tasvir etti: “Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer, /O ne müthiş tipidir, savrulur enkaz-ı beşer!”

Mücahitler ülke savunmasına koşarken Haçlıların nasıl bir hınçla dolu olduklarını çok iyi biliyorlardı. Hiçbiri dönmeyi düşünmedi. Çanakkale cihadına gitti. Şair, vatanı kurtarma heyecanını şöyle terennüm etti: “İleri atılıp sellercesine, / Göğsünden vurulup tam ercesine, / Bir gül bahçesine girercesine, / Şu kara toprağa girenlerindir.”

Çanakkale önlerine dünyanın yedi ikliminden Haçlılar gelmişti. İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Ruslar; Yeni Zelenda, Avustralya, Kanada, Hindistan gibi uzak ülkelerden askerler! Ordular ve gelişmiş silâhlar, cihat için çarpışan askerlerimiz karşısında tutunamadı. Ölümü göze almış bir orduyu hangi beşerî güç yenebilirdi ki!

ÜMİTSİZLİK YOK!

SEYİT Onbaşılar, Şerife Bacılar, Nusret Mayın Gemisi mürettebatı, tüm komutan ve askerlerimiz iman ve azimleriyle öyle bir yiğitlik örneği ortaya koydular ki!.. Şehit oldular; fakat Haçlı’nın Çanakkale’yi geçip hilâfet merkezi İstanbul’a ulaşmasına izin vermediler.

Silâh çokluğuna güvenen İngiliz Amiral Carden, 19 Şubat’ta yakınlarına yazdığı mektubunda, “14 güne kadar İstanbul’da olacağız” diyerek, arkadaşlarına randevu vermişti. Dur bakalım emperyalist Haçlı! Senin planın var; ama Allah’ın dediği olur! Nitekim Carden, İslâm ordusunun zaferini öğrendiği günlerde dengesini kaybetti. Yemek yiyemez, uyuyamaz oldu. Acılar içinde kıvrandı. 15 Mart gecesi, feci bir ruh bunalımı içinde öldü.

Ey Avrupa!.. Sen Allah’a inanmış bir mücahidin manevi gücünü bilemezsin! Ahmet Nedim, gazeteci sıfatıyla Çanakkale cephesini dolaşır. Bombalar, silâh sesleri, uçuşan tayyareler, ölüm saçan gülleler eşliğinde, teslimiyetle namazda Rabbine yönelen bir yiğidin tevekkülünü, “Cephede Namaz” şiirinde şöyle anlatır: “Bir Müslüman nasıl olur bu levhadan anladım!”

Ahmet Nedim, hayran olduğu askerle konuşmak ister, nerede vazifeli olduğunu sorar. Mücahidimiz kabına sığmayan bir hareketlilikle, “Kanlısırt’ın önündeki siperde!” cevabını verip görev yerine doğru süzülüp gözden kaybolur. Ahmet Nedim, devam eder: “Kanlısırt’ın önlerinde eyleşirmiş bu aslan, / Fakat bilmem bu toprağın kansız yeri neresi? / Allah Allah! Bu ne yüksek bir imandır Yarabbi! / Bir Müslüman ne büyük bir kahramandır Yarabbi!”  

İMANI YENEMEZSİNİZ!

ERBAKAN Hoca, sık sık, “İman varsa imkân da vardır”; “İman tekeden süt çıkarır” der, imanlı gençliğe duyulan ihtiyacı şöyle anlatırdı: “Bir ülkenin asıl gücü, topu, tüfeği, tankı değil; millî ve manevi değerlerine göre yetişmiş imanlı evlâtlarıdır.” Bugün, Çanakkale şuuruna ihtiyacımız var. Erbakan Hoca, Batılılaşma etkisiyle millî ve manevi değerlerimize saldıran zihniyete TBMM’de şöyle cevap vermişti:

“Bu büyük milletin Çanakkale’de, dünyanın birleşerek geldiği ordularına karşı kazanmış olduğu zaferi, bizim gemilerimiz daha çok, topumuzun adedi fazla olduğu için mi kazandık? Çanakkale zaferini Seyit Çavuş’un imanıyla kazandık? 250 kiloluk mermiyi, vinç çalışmayınca, tek başına kaldırıp “Ya Allah!” diyerek namlunun içine yerleştirmesiyle kazandık. Elde kalan son mermi olmasına rağmen, o aşk, o azim, o imanla düşmanın bel kemiğini kırdı.”

Çanakkale, tarihin çok önemli bir dönüm noktasında onurlu bir yürüyüştür. Asr-ı Saadet’ten başlayıp Bedir’de, Kudüs’te, İstanbul’un fethinde, Mohaç’ta, Niğbolu’da, Kıbrıs’ta, Gazze’de devam edegelmiştir. Çanakkale şehitliğine bakın! Orada Gazzeli nice şehidi göreceksiniz! Son yürüyüşümüz olan Gazze cihadı da zaferle sonuçlanacaktır.

Bilin ki, zulüm ebedi olmaz! Şehadete gülerek giden Gazzelilerin onurlu duruşu sürdükçe, zalimler Filistin’in her karışına bomba yağdırsalar bile kazanamayacaklardır. Sonunda özgürlük ve insanlık kazanacaktır. İnsan vicdanı zulmü, baskıyı, katliamı, soykırımı sonuna kadar kaldıramaz. İşgal bitecek ve iyilik galip gelecektir.