Cami çevresinde din kültürü

Abone Ol

Cami, elbette İslâm dini ile Müslüman kültürünün kaynağı ve ibadetlerimizin mekanıdır. Cami yalnız namazın cemaatle kılınması için yapılan bir mekan değil, bütün ibadetlerin özünün ve ruhunun, yani dine ait bilgi ve hikmetlerin de öğrenilip özümsendiği bir atmosfer yeridir. Oruçlu insanın teravih için camiye gelişi bir başkadır. Zekat, cemaatten tanıdığınız bir insanın zaruri ihtiyacını karşılamak için veriliyorsa çok daha güzeldir. Sadaka ve kurban eti dağıtırken, bir caminin cemaati olmanın gerekleri yapılmaktadır.

Bir camide insanlar sadece ibadetlerini yapmak için toplanıyor, ama din kardeşlerini tanımak, onların acılarını ve sevinçlerini paylaşmak, günlük hayatlarını sıkıntıya sokan meselelerini konuşmak istemiyorlarsa. caminin ruhu kaybedilmiş demektir; o mekana harcanan paralara ve emeklere yazık.

İslâm medeniyeti Kâbe ile Medine deki Peygamber Mescidi nden dünyaya yayılmıştır. Bütün camiler Kabe yanında. Mescid-i Nebevi nin de şubeleridir. Biz bunun şuurunda olmasak da caminin bu yönü dünyada herkes tarafından bilinir, camiye böyle bakılır. Bunu bilen kafir, elinden geldikçe camileri yıkar, kapatır, fırsat buldukça başka amaçlar için kullanır, nadiren de kiliseye çevirirler.

Cami mimarisi ve külliye anlayışı

Camilerin her ülkenin kültürüne göre farklı bir mimari anlayışla yapıldığını görüyoruz. Fakat bunların hepsinde değişmeyen aslî unsurlar tek bina içinde mihrap, minber ve kürsüdür. Bu yapının yanında, bir külliyeyi oluşturan pek çok unsurun yan yana geldiğini görüyoruz. Cami görevlileri için lojman olan meşruta ile Kur ân kursu ve okul binaları, sağlık ocakları, çocuk ve yaşlı bakımevleri, kütüphane, hamam, dükkan ve iş hanları bir külliye mantığıyla yapılır ve gelirleri de özel bir fonda toplanırsa, cami çevresindeki hayat canlı olur. Cami çevresindeki binaların kendi geliri ve bütçesi olursa, zamanla ortaya çıkabilecek ihtiyaçlarla tamir masraflarının da karşılanması mümkün hale gelir.

Camileri kapatamayanların oraya giden yolları kesmeye çalıştıkları, camileri gelirsiz bırakarak harabeye dönüşmesini sağladıkları veya bu ülkenin çocuklarını camiden kopararak hayatlarına başka bir yön vermek istedikleri görülüyor. Buna karşı uyanık olmak ve haklı gibi görünen yanlış görüş ve anlayışlara karşı dikkat etmek gerekir. Son yıllarda cami mimarisinde görülen ilkellik elbet aşılmalı.

Cami çevresindeki külliyelere karşı olanların bir kısmı iyi niyetli görünüyor. İslamabad daki Faisal Mescid gibi günlük hayatın dışında, sosyal ve ekonomik faaliyetlerin uzağında bir mabet anlayışı savunuyor. Bunlar, farkında olmadan Mimar Sinan la zirvesine ulaşan cami ve külliye anlayışını idrak edemiyorlar, ticari ve sosyal faaliyetten ibadeti ayıralım derken, camiyi sosyal hayatın dışına atmış oluyorlar. Bu da bir çeşit "laik mabet" anlayışına yol açmaktadır. Dine saygılı olanların bilmeden böyle bir görüşü savunurken, laikliği kullanan insanların bazıları da açıkça camiye düşman.

Son yıllarda iki belediye başkanının bu iki örneği sergilediklerini görüyoruz. Denizli Belediye Başkanı "cami çevresinde ticarethane olmaz" anlayışıyla yaptığı tasarruflarla medyada tartışmalara yol açarken, bin yılda Anadolu ve İstanbul da geliştirilen külliye anlayışına ters bir tavrın yanlışlığını sergiliyordu. Kadıköy Belediye Başkanı da halkın cami ihtiyacını dikkate almadan yeşil alanı bahane ederek kendi yönettiği beldeye cami yaptırmayacağını açıkça ifade etmesi bir zihniyetin tipik örneği olarak dikkati çekti. Böylece, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi nin cami yaptırma kararıyla kilise ve cemevi yapılması kararını birlikte aldığını gündeme getirmeyen basın mensupları ile işbirliği yaparak tipik bir cami düşmanlığı sergiledi. Bazıları da bunlara inandı.

Diyanet İşleri Başkanlığı nm teşvikleriyle teravihe ve yaz kurslarına gelen çocuklar ne kadar hoş bir renk kattılar camilerimize... Cemaatle kılınan bütün namazlarda, özellikle Cuma ve Bayram günlerinde çocuklarla hanımların da camilerde toplanması dinî bayramların bize özgü yanlarıdır.

Bütün bunların, yani cami çevresinde oluşan ve geliştirilen değerlerin kendi tarihimizde, kültürümüzde ve geleneğimizde apayrı bir yeri olduğunu herkes bilir. Hatta dini inancı olmasa da kültür değerlerimize düşman olmayan batılı veya laik, yerli veya yabancı pek çok kültür adamı bunun önemi üzerinde durur. Çünkü her kültürün temelinde ve gelişmesinde dinin çok önemli bir yeri vardır. Dinsiz millet olmadığı gibi mabetsiz şehir de yoktur, tarih boyu örneği görülmemiştir.

Cami düşmanlığı

Şifahi emirlerle sesi kısılan minarelerdeki ezanlar susturulmadan yankısı azaltılıyor ve "gürültü kirliliğinden kurtuluyoruz" diye cami kültürü pasifleştirilmiş oluyor. Son yıllarda Müslüman yöneticilerden başka gerçek laik kalmadı Türkiye de. Çünkü laik olduğunu söyleyenlerin aslında laik olmadığı, cami cemaatı geri adım attıkça şirretleşerek camiyi hayatımızdan çıkarmaya çalışıyorlar.

Çeşitli yollardan, cami kültürüne karşı sistemli ve adım adım ilerleyen bir tutum da gözlerden kaçmıyor. Müslüman halkı memnun etmek isteyen yöneticiler neye teşebbüs etseler, laikliği kullanan din düşmanları yeni bir saldırıya başlıyor: bir kısım yöneticiler de korkarak "geri adım" stratejisine başvuruyorlar. Bu korkaklıktan kurtulmadıkça ülkenin başını dik tutması mümkün olamayacak galiba.

Camiye düşman olanların onunla okulu karşı karşıya getirme çabalarının ülkedeki her türlü fitnenin başı olduğunu söyleyebiliriz. Millet vasfı kazanmış her toplumun dini ve mabedi vardır.

İmam, öğretmen ve doktorun işbirliği olmadan, bir topluluğun sağlıklı, bilgili ve inançlı bir topluma dönüşmesi mümkün değildir. Kalkınmanın köyden başlayacağını söyleyen ve Köy Enstitüleri kurarak her şeyi bildiğini zanneden insanlar yetiştiren bir yönetim anlayışının bu türden ülke kalkınmasında imamla doktoru ihmal etmesi, başarısızlığının en önemli sebebidir. Bu okullardan pek çok "gavur hoca" çıkmış, gittikleri köylerde "gavur imam" yetiştirmek için de çalışmışlardır.

Nasıl dünyada benzeri olmayan alkışlı cenaze törenleri bu ülkede düzenlenebiliyorsa, aynı mantıkla mabetsiz şehirler de tasarlanabiliyor. Fakat bunların uyduruk bir hayat ve yaşama tarzı olduğunu herkes biliyor. Tabii ve insani bir hayat ancak bütün unsurlarıyla mümkün olur. O yüzden her fırsatta camilere saldıranlara sadece kızılmaz, onlara acınır ve milletin evlatları için çare bulunur...

Müslümanlar camide toplanırken, şeytanın güdümündeki İslâm düşmanlarının da ellerini kollarını kavuşturarak bu mutlu ve huzurlu topluluğu gönül rahatlığı ile seyretmesini beklememeli. Peygamberlerle evliyalar karşısında düşmanlıktan vazgeçmeyen nasipsizlerin Müslümanların bu en önemli merkezine ilgisiz kalmalarını beklememek lazım... Biz de cami ile ilgili her şeyi bilmeliyiz.

Bir yandan Ramazan sayfaları düzenleyen, bir yandan da belli bir zihniyetin tezahürü olarak cami düşmanlığı yapan basının din karşısındaki çelişkili tutumları ve tutarsız sözleriyle bu mabetlerin mana ve ehemmiyetini unutturmaya çalıştıkları görülüyor. Dindarların camilerine sahip çıkması gerek.