Cahilliğin doğurduğu yanıltıcı özgüven!

Abone Ol

İnsanlık, kendini bildi bileli bilgiye yücelikler atfetmiş, cehaleti ise daima bir utanç vesilesi saymıştır. Ne var ki, bu yüce ideallerin gölgesinde, ironik bir gerçek boy gösterir: Bilgisizliğin, şaşırtıcı bir özgüvenle kol gezmesi...

"Dunning-Kruger etkisi" denen o meşum psikolojik fenomende vücut bulan bu durum, niteliksizlerin kendilerini niteliklilerden daha üstün görmesiyle, adeta bir trajikomediye dönüşür.

Peki, bu "cahilliğin özgüveni" denilen maskaralık nasıl filizlenir ve daha da kötüsü, hangi felaketlere davetiye çıkarır?

Bu patolojik özgüvenin altında yatan sebepler, aslında gözümüzün önündedir. Her şeyden önce, bilgisizlik, kişinin kendi körlüğünün farkına varmasını engeller. Bir konuda yeterli bilgiye sahip olmayan kişi, bilmediği şeylerin devasa boyutunu veya karmaşıklığını idrak edemez. Bu durum, onu felaketle sonuçlanacak kararlara veya gerçeklikten fersah fersah uzak değerlendirmelere sürükler. Bilmediğini bilmeyen, bildiğini zanneder. Basit bir konuyu bile tam olarak kavramayan bir birey, sanki konunun tüm sırlarına vakıfmış gibi büyük bir özgüvenle ortaya atılabilir. Bu, akla ziyan bir durumdur.

İkinci olarak, gerçek bilgiye sahip olmanın getirdiği o kaçınılmaz şüphe ve sorgulama, bilgisizlerde esamesi bile okunmaz. Öğrendikçe, insan bilmediği nice şey olduğunu anlar ve bu da doğal bir alçakgönüllülük bahşeder. Aklını doğru bir şekilde kullanabilen insanlar, bir alanda ne kadar derinleşirlerse, o alanda daha ne kadar çok şey öğrenmeleri gerektiğini o kadar net idrak ederler. Buna karşılık, yüzeysel bilgilerle yetinenler, kendi sınırlılıklarını asla göremezler ve bu da yanıltıcı, hatta tehlikeli bir özgüvene zemin hazırlar. Bilgiyle artan mütevazılık, cehaletle büyüyen kibrin tam zıddıdır.

Üçüncü olarak, sosyal ve çevresel faktörler, bu özgüven balonunu daha da şişirir. Bilgisiz bir kişi, kendi çevresinde benzer düzeyde bilgisiz kişilerle etkileşimde bulunuyorsa, kendi bilgi düzeyini olduğundan çok daha yüksek algılayabilir. Birbirini pohpohlayan bir cehalet döngüsü oluşur. Dahası, günümüzün sosyal medya çağında, her konuya dair sığ fikirlerin pervasızca ifade edilebildiği bir ortam, bu tür bir özgüvenin daha da perçinlenmesine olanak tanır. Bu durum bilgisizliğin alkışlandığı, gerçek bilginin ise hor görüldüğü bir düzenin kapılarını aralar.

Cahilliğin beslediği bu sahte özgüven, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ağır bedeller ödetir. Bireysel olarak, bu durum, yanlış kararlar zincirine, kronik başarısızlığa ve kişisel gelişimin felç olmasına neden olur. Kendi bilgisizliğini kabul edemeyen bir kişi, öğrenmeye ve kendini geliştirmeye asla motive olamaz. Bir bataklığa saplanır ve debelendikçe daha da dibe batar.

Toplumsal düzeyde ise, cahilliğin özgüveni yanlış bilgilerin salgın gibi yayılmasına, mantıksız tartışmaların kısır döngüsüne ve hatta doğrudan tehlikeli eylemlere yol açabilir. Özellikle hayati konularda, yeterli bilgiye sahip olmadan alınan kararlar veya dile getirilen zırvalar, kamuoyunu yanıltıcı etkilerle zehirleyebilir ve toplumsal ilerlemenin önünde aşılmaz engeller oluşturabilir. Bilimsel gerçeklerin veya uzman görüşlerinin kolayca bir kenara atıldığı bu durumlarda, cehaletin etkisi katlanarak yıkıcı bir hal alır.

Cahilliğin özgüveninin bu yıkıcı etkisinden kurtulmak için doğru bilgiye erişim, eleştirel düşünme yetisi, şuur, feraset ve basiret gibi hasletlere ihtiyaç vardır. Kişilerin sürekli öğrenmeye aç olmaları, farklı bakış açılarını gözden geçirmeleri ve en önemlisi, kendi bilgi düzeylerini objektif ve iyi bir şekilde sorgulamaları elzemdir. Okumak, araştırmak ve uzman görüşlerine kulak vermek, bu yanıltıcı özgüven balonunu patlatmanın yegâne yoludur.

Ve belki de en önemlisi, alçakgönüllülük...

Ne kadar bilgi sahibi olursak olalım, her zaman öğrenilecek yeni şeyler olduğunu idrak etmek ve bilmediğimiz konularda susmayı veya bilen birine sormayı, bizi daha doğru, daha sağlıklı bir yaşam sürmeye yönlendirecektir. Çünkü gerçek özgüven, kişinin kendi yetkinliklerini doğru bir şekilde tartmasından ve bilgi eksikliklerini kabul etme cesaretinden gelir. Cehaletin kibriyle değil, bilginin mütevazılığıyla yoğrulmuş bir özgüven, insana yakışan yegâne tavırdır.

Yoksa bu akıl tutulması, bizi daha ne kadar dibe çekecek?