ABD’nin çiçeği burnunda ve Arap ülkelerinde kılıçlarla, kürelerle “bir umut” olarak karşılanan başkanı Trump, “Katar teröre yüksek seviyede destek veriyor” açıklamasında bulunuyor.
ABD Savunma Bakanı ise, “Katar’a uygulanan yaptırımları yumuşatın” diye sesleniyor.
Bu arada, Almanya’dan da “yaptırımları yumuşatın” mesajı yükseliyor.
Tüm bunlar olurken, ABD, YPG’ye alenen silah vermeye devam ediyor. Artık açıkça siyasi destek vermekten de çekinmiyor tabi.
ABD’nin desteğiyle düzenli orduya geçiş hazırlıkları yapan Barzani, Eylül‘de “bağımsızlık” referandumu yapacaklarını açıklıyor.
Türkiye ise, bir zamanlar kırmızı çizgisi olan bu meseleye yine “sert” tepki gösteriyor ve “sorumsuzca bir karar” diye niteliyor. Bir zamanların kırmızı çizgisinin silinip gitmesine sadece “sorumsuzca” diye tepki vermek kafi geliyor demek.
Bu arada, Katar meselesinde taraflara itidal çağrısı yapan Türkiye, Katar’a asker göndermek için tezkere çıkarıyor. Nedense bu siyasi iktidar, mesele “tezkere çıkarmak” olunca pek bir hevesli davranıyor. Katar’a asker göndermenin meselenin çözümüne ne gibi bir katkı sağlayacağı ise henüz bilinmiyor.
Mesela Pakistan, meselenin çözüme kavuşturulması maksadıyla “arabuluculuk” önerisinde bulunuyor taraflara. Sanki daha aklı başında bir yaklaşım mı ne?
İran’da aynı gün içinde farklı noktalarda saldırılar gerçekleşiyor. Gözler anında ABD’nin nam salmış bir ajanına, Ayetullah Mike’a çevriliyor. Mike efendi, arı kovanına çomak sokmak üzere vazifelendirildi mi acaba deniyor.
Katar’a karşı oluşan tepkinin hızı ve kararlılığı herkesi çok şaşırtıyor. Aynı zamanda da İslam ülkelerinin bir “ortak payda”da buluşabilmesi dikkat çekiyor. Her nedense, tepkinin yöneldiği o “ortak payda” hiçbir zaman İsrail olamıyor.
Hazır Katar meselesi gündemdeyken, akıllara daha birkaç sene önceki Arap Baharı’nda Katar merkezli El Cezire’nin yayınları geliyor. İnsan ister istemez, Arap Baharı’nın ardından kimler vardı ve bu yayınlar bu “bahar”a yardımcı oldu olmadı mı diye düşünüyor. Katar, ABD yanlısı mı, yoksa karşıtı mıydı sorusu zihinleri kurcalarken, bu soru diğer tüm İslam ülkeleri içinde geçerlidir notunu düşmek gerekiyor.
Bu arada, ABD’nin onayıyla kurulan ve birtakım kesimleri heyecana ve sevince boğan İslam ordusu ne iş yapıyor diye düşünmeden de olmuyor. Bu ordu, “terörist avlıyoruz” diye neden hala Yemen’i bombalıyor ve buna neden aynı hız ve kararlılıkla karşı durulmuyor sorusu zihinlere takılıyor.
Suriye savaşını bitirmek maksatlı yürütüldüğü söylenen Astana görüşmeleri yarıda kesilmişken, Rusya bir anda ortaya çıkıp “Suriye’de iç savaş bitmiştir” açıklaması yapıyor. İyi de neden kimsenin haberi yok o zaman?
İyice kördüğüme dönmüş ve kimin kimle, ne tür bir ilişkisinin olduğunun muallak olduğu, kesif bir belirsizlik bulutu tarafından kuşatılmış olan bu coğrafyada, dost da düşman da giderek birbirine karışıyor.
Cadı kazanı misali, ne ararsan var maazallah! Müneccim küresi misali bir görüntüye de ancak bir cadı kazanı yaraşırdı zaten.