30 MART Yerel Seçimleriyle hem büyükşehir sayısı
artırıldı, hem de o ilin bütün ilçeleri merkez ilçe haline getirildi. Bu
illerdeki merkeze 200 km. mesafedeki bütün belde ve köyler bile büyükşehrin
mahallesi oldu
Seçimlerde, esas konu dışına çıkıldığı için, Hükümet ten
bu uygulamanın gerekçesini ve halka sağlayacağı faydaları öğrenemedik. Hükümet,
topu hep taca attığından, Acaba bu konuda da bazı şeyler mi dikkatlerden
kaçırılmak isteniyor demekten kendimizi alamıyoruz.
Yeni Büyükşehir Yasası na göre, uzak yakın bütün köylerde
(şimdi mahalle) yaşayanların, dağda bayırda ekime elverişli olmayan arazileri,
terkedilmiş kerpiç evleri gibi pek çok kalem ev, bahçe, tarlaları için
Büyükşehir tarifesi üzerinden vergi ödeyeceklerini öğreniyoruz. Emlâk
vergisinin katlanacağı konuşuluyor.
Büyükşehire dahil edilmiş uzak yerdeki mahallelere (eski
köylere) ilk verilecek müjde (!) bu mu olmalıydı Biz bu uygulama ile imkânlar
her yere âdil olarak dağıtılacak, insanlar büyükşehrin stresinden kurtulacak,
şehirler nefes alacak, diye düşünüyorduk. Dengeli bir büyüme için buna çok
ihtiyaç vardı. Refah ve mutluluk herkesin hakkıydı.
Belki uygulama için zamana ihtiyaç var, ama en azından
bir proje olarak şehrin merkez mahallelerinin sahip olduğu imkânların uzak
mahallelere de ulaştırılacağı müjdesini duymak isterdik. Eğer böyle olmayacaksa
uzak bir köy niçin büyükşehrin mahallesi haline getiriliyor Dilimiz varmıyor
ama yoksa köylerin büsbütün boşaltılmasının önü mü açılıyor düşüncesi aklımıza gelmiyor değil.
ŞEHRİN BİR KİMLİĞİ OLMALI
Hep düşünmüşümdür: Bu ülkenin ekmeğini yiyen sorumlu ve
yetkili mevkideki nice yönetici başta Avrupa olmak üzere yurt dışına gider
gelirler de oralardaki şehir ve diğer yerleşim yerlerini hiç görmezler mi
acaba
Meselâ Avrupa. Küçük büyük bütün yerleşim yerlerinin
merkezinde kilise vardır. İmar plânı da buna göre şekillendiği için yerleşim
yerleri birbirine çok benzer.
Asıl, Müslümanların yaşadığı yörelerdeki yerleşim yerleri
böyle dizayn edilmelidir. Tarihte ilk kurulan ve şehirlerin anası unvanına
sahip olan şehir Mekke dir. İlk mabet ise Kâbe. Dünyanın merkezi olan Kâbe.
Bütün yollar oraya çıkar. Müslümanlar namazda oraya yönelir. Allahü Tealâ
mekândan münezzehtir ama Kâbe nin bir adı da Allah ın evi anlamındaki
Beytullah tır. Sembolik ve manevî olarak Allah ın makamı. Oraya yönelenler,
Allah ın yoluna girmiş, Rabbimize yönelmiş olurlar.
Müslümanların kıblesi Kâbe olduğuna göre, şehir ve
yerleşim yerleri de bu anlayışla dizayn edilmeli değil mi Her yerleşim yerinde
bütün yollar camiye çıkmalı, istikametimiz olan Kâbe üzerinden Allah a
bağlılığımızı ortaya koymalıyız. Müslümanların yaptığı her eser insana Allah ı
hatırlatmalı.
Rabbimizin şu ayetlerine kulak verelim: Doğu da batı da
Allah ındır. O, dilediğini doğru yola iletir. (Bakara, 142) Senin (arzulayıp
da şu anda) yönelmediğin kıbleyi (Kâbe yi) biz ancak peygamberlere uyanı,
ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırt etmeniz için kıble yaptık. Bu ancak,
Allah ın hidâyet verdiği kimselerden başkasına ağır gelir. (Bakara, 143)
Müslümanların yaşadığı yerleşim yerleri inancımıza uygun
bir kimliğe büründürülmelidir. Dıştan bakan, Burası Müslümanların yaşadığı bir
yer diyebilmelidir. Camiden köprüye,
türbeden kervansaraya Mimar Sinan ın bütün eserlerine bu anlayış hâkimdir.
SAKİN VE FERAH MEKANLAR
Tarih Sosyolojinin henüz aşılamamış otoritesi İbni Haldun
Mukaddime sinde ferah ve insan yapısına uygun şehir ve evlerin özelliklerini
uzun uzun anlatır. Çok katlı binaları uygun görmez. Bahçeli evleri, topraktan
yaratılmış ve tekrar toprağa girecek olan insanı topraktan mahrum bırakmamayı
öğütler. Evler, sağlık ve mahremiyet dikkate alınarak yapılmalıdır, der.
Apartman kültürü bize Batı dan geçmiş. Necip Fazıl,
apartman hayatının insanı nasıl yalnızlaştırdığını anlatır: Üst üste insan
türü / Bu ne hayat götürü / Yakınlıktan ötürü / Kaçıp gitmiş yakınlık.
Öyleyse, insanları kent adı verilen yerlere yığmanın
anlamı ne Bizdeki mevzuat ve uygulamalar şehri nefes alamaz noktaya getirmeye
yönelik. Kanal İstanbul gibi yeni projeler de öyle.
Sosyal imkânları her yere dengeli bir şekilde yaymak
gerekir. Bunun yolu da ulaşımdan geçer. Avrupa ya bakın! Trenin uğramadığı bir
yerleşim yeri yok gibidir. Başbakan durmadan yol medeniyettir der ama, hep
karayolunu kasteder. Cumhuriyet kurulduğundan beri demiryolu ve denizyolunu
geliştirme konusunda ciddi bir adım atılmış değildir. Göstermelik birkaç hatla
yetiniyor, yaygınlaştıramıyoruz. Karayolu taşımacılığı tekel oluşturmuş gibi.
Demiryolu ulaşımı önemlidir. Mademki, merkeze 200 km.
uzaklıktaki köyü büyükşehrin mahallesi yaptınız; öyleyse oraya hizmet götürmek
zorundasınız. Başkent teki yöneticilere kolay olur diye söylüyorum: Ankara nın
köylerini dolaşsınlar. Meselâ, Ankara ya 70 km. mesafedeki Haymana nın
köylerini. Mahrumiyette Doğu ve Güneydoğu nun köylerinden farksız olduğunu
görecekler. Toplu taşımacılık yok. Ulaşım yalnız özel araçlarla yapılabiliyor.
Artık, Ankara nın mahallesi yapıldığına göre, merkez mahalleler gibi hizmet
verilmelidir. O zaman, buradaki arazi ve yeraltı zenginliklerinin ülke
ekonomisine büyük katkısı olacaktır. Bu yapılmazsa köyden kente göç
önlenemeyecek, kentler çekilmez hale gelecektir.