Büyükelçiler nereden atanmalı!

Abone Ol

Efendim bugün de, diplomatik bir alana ilişkin önerimizi paylaşmak istiyorum.

Malumunuz, hariciye bürokratları özenle seçilir. Köyünüzden, kasabanızdan başhekim, vali çıkmıştır.

Yargıtay hâkimi, ilçenizin köklü ailesi falancalardandır. Listeyi uzatabilirsiniz, pek çok kurumda tanıdık birileri vardır. Ama diplomat/dışişleri mensubu bulunmaz. Çünkü oraya sıradan insanları almazlar. Doğal hayattan kopuk olmanın doğurduğu olumsuz sonuçlar “doğal” olarak kurumlarına yansır.

Mevcut uygulamada bir bakanlıktaki herhangi bir bürokrat, kurumunda en fazla müsteşar olabilmektedir.

Şayet bakanlık koltuğuna geçecekse, üzerindeki bürokrat gömleğini çıkararak siyaset kimliğine bürünmekte, öylece o makama oturmaktadır.

Bunun sonucu olarak bakanlar, belediye başkanları hatta özerk kurum başkanları akademi, siyaset, ticaret gibi farklı alanlardan gelir. Kurumun kendi memurları arasından atanmazlar.

***

Dışişleri Bakanlığında ise durum farklıdır. Yurtdışı temsilcilikleri bünyesinde, devleti en üst düzeyde temsil eden ve “bir numara” olarak görev yapan büyükelçiler de diğer memurlar gibi kurum içinde yükselerek görevlerine atanmaktadır.

Bizim bu konudaki önerimiz, büyükelçiler de, “dışarıdan” başka alanlarda uzman kişilerden atanmalıdır.

Nasıl ki yerel kurumun en üst düzey yöneticisi olan belediye başkanları kurumlarına dışardan gelerek inisiyatif sahibi oluyorsa, burada da aynı uygulamaya geçilmelidir. 

Elçilik kadrosu yine diplomat bürokratlardan oluşmaya devam eder. Ancak onları yöneten, vizyon ve geniş ufuklu, “piyasa” bilgisine vakıf, inisiyatif ele alabilen ve kıvrak zekasıyla çözüm üreten kimse olmalıdır.

Sağlık, enerji, eğitim ve ekonomi gibi çeşitli alanlarda bilgi sahibi kimse olmalıdır. Görev yaptığı ülkeyle işbirliği yapılacak alanlarda genel kültür düzeyinde de olsa bilgi sahibi olmalıdır.

***

Çok sayıda Büyükelçi ile muhatap olmuş birisi olarak tenkit değil, tespit için bir hususu belirtelim.

Mevcut Büyükelçiler genel olarak, içine kapanık, makam odasında oturup her olayı devletin temelini sarsacak tehlikede ve güvenlik öncelikli düşünen kimselerden oluşmaktadır.

Dışişleri, dört duvar arası soğuk savaş stratejilerinden vazgeçmelidir. Her şeye kuşkulu, sorgulayıcı her işte yalnız olumsuzluk aranarak bir iş yapılmamalıdır.

“Monşerler” hangi şarap hangi öğünde tüketilir Hangi davette hangi kıyafet giyilmelidir Çatal hangi elinle nasıl tutulmalı, bacak bacak üstüne nasıl atılacak Karşılamada nerede durulacak ilk hamle kimden gelecek gibi, korku dolu bakışlarla sürekli sorgulayan, iç savunma yapan bir anlayışla görevlerini sürdürmektedir.  

Büyükelçi, kokteyl ve resepsiyonlarda vakit geçiren, dış politikayı “protokol”den ibaret sanan, her şeyi şüpheyle karşılayan kimse olmamalıdır.

Eğer dünyanın öbür ucundaki bir vatandaşımıza gülümser, elini sıkar, odamda çay içirirsem devlet zaafa uğrar, itibarı sarsılır diyen kişi olmamalıdır.

Hariciyeci,  kendi vatandaşının problem çöz(e)mez. “Yardımcı olursam devlet zaafa uğrar” zanneder.

Elçinin başarısı bulunduğu ülkeyle ilişiklerde gelişen ilişkilerle hatta ticaret hacmi ile ölçülmelidir.

***

Büyükelçi nasıl olmalıdır sorusuna vereceğim en iyi cevap; Cibuti Büyükelçisi gibi olmalıdır.

Yardım kuruluşlarıyla yardım dağıtan, işçilerle maç izleyen, gurbetteki vatandaşının evine bayram ziyaretine giden, tamircinin kahvesini içen, vatandaşının problemini çözmek için bizzat Bakan’ı arayan bir kimse olmalıdır.

Son dönemde arz ettiğim tarzda büyükelçi ataması yapılmıştır. Ne var ki Kıbrıs, Karabağ veya Cibuti gibi bazı Afrika ülkelerine daha açık bir ifadeyle “kıytırık” yerlere atanmışlardır. Deyim yerinde ise zevahiri kurtarma çabası güdülmüştür. Uygulamadaki başarılar göz önüne alınıp büyükelçilerin hariçten atanmasını öneriyoruz.